Temmuz sıcağında bugün sadece cismimiz değil yüreğimiz de yanıyor. Sivas’ın canlarımızı ve yüreğimizi yakan yobaz ateşini unutmadık, unutturmayacağız. Bugün yitirdiğimiz canları bir...

Temmuz sıcağında bugün sadece cismimiz değil yüreğimiz de yanıyor. Sivas’ın canlarımızı ve yüreğimizi yakan yobaz ateşini unutmadık, unutturmayacağız. Bugün yitirdiğimiz canları bir kez daha sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.

İnsanların yakılmadığı, ırk ve cinsiyet ayrımcılığının olmadığı, üniversiteye gidemeyen gençlerin, toprağı olmayan çiftçilerin, işsizlerin, doktora gidemeyen hastaların, kaderine terk edilmiş yaşlıların olmadığı bir ülke de var elbet. Birlemiş Milletler UNDP Kalkınma Raporu insani gelişmişlik endeksinde Türkiye 84.sırada yer alırken 51. sırada yer alan Küba bu ülke. Ferhan Şensoy’un ‘Şans Kapıyı Kırınca’ filminin çekimleri için gittiği ve izlenimlerini yazmak üzere satın almak için defter arayıp bulamadığı ülke Küba.

Küba’da defter satılmıyordu, zira defter, kalem ve benzeri ihtiyaçlar devlet tarafından karşılanıyordu. Tıpkı su, elektrik, barınma, eğitim ve sağlık gibi temel insan ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılandığı gibi.

Oysa her dem Küba’yı küçümseyen, aşağılayan neoliberal ve faşist güruhun cirit attığı Türkiye’de bugün ekmeğe, suya, elektriğe, doğalgaza yağmur gibi zamlar geliyor. İnsanlar sağlık, eğitim sorunlarıyla baş başa bırakılıyor. Özelleştirmeler bütün hızıyla sürüyor. Emek ve meslek örgütleri Özelleştirme Karşıtı Platform kurarak mücadele ediyor.

Böyle bir coğrafyada şüphesiz egemenlerin en büyük korkusu mevcut filmin durdurulması ve geri sarılmasıdır. Ne diyor, Devrim Sevimay’ın röportajında “50 yıllık iş hayatınızda en kötü gününüz hangisidir?” sorusuna Rahmi Koç.

-“En kötü günüm bir geceydi. Dönemin Başbakanı Bülent Ulusu aradı ve dedi ki;

-Biz hükümet olarak karar verdik, Asil Çelik’i devletleştiriyoruz.

-O anda bütün sıcak sular tepemden aşağı boşaldı. Hiç unutmuyorum, sabaha kadar uyuyamadım.”

Öyle sanıyorum ki değil bir gece, günlerce uyuyamamıştır. Ve yine Koç en büyük başarılarının ise TÜPRAŞ’ın satın alınması olduğunu söylüyor.

Bu coğrafyanın halklarına ait olan kamu varlıklarını haraç-mezat alıp başarılarına başarı katan Koç ve benzerlerine yani kapitalistlere korkuyu anımsatacak, uykularını kaçırtacak filmi geri saracak emek güçleri ne yapıyor?

Geçtiğimiz hafta sonu KESK, 3. Olağan Kongresi’ni tamamladı. Bence kongre sürecinde iki gelişme önemliydi.

Birincisi bir yandan şef ve gelenek siyaseti diye savaş ilan eden mahallenin yaramaz çocuğunun yaramazlıktan öte geçip KESK Kongresi’ne tünel kazma girişimi ve izdeşlerine “sen kal, sen çekil!” buyruğuyla güneşli güneşsiz her gün eleştirdiği Baykal ile özdeşleşmenin yarattığı yaman çelişkiydi.

İkincisi ise Woody Allen’in ilk filmi ‘Sakar Karga Woody’ filmindeki sakarlıkların yaşanmış olmasıydı. Ben bu Amerikanvari olguya bütün iyi niyetimle ‘sakarlık’ diyorum. Filmde Woody yanlış yapılacak her şeyi yapıyor ve elbisesi kaşıntı yaptığında intihar etmeyi kararlaştırıyor. Bizim filmdeki Sakar Karga Woody intihar edecek bir tip değildir. Eminim şimdi bu sıcak yaz akşamında mehtaba karşı oturmuş bir Candan Erçetin şarkısı mırıldanıyordur:

İşte ben böyle bir hal içindeyim

aslında derin keder içindeyim

bazen bilmeyerek ne yaptığımı

iyi, kötü, güzel, çirkin her biçimdeyim.

Beni soracak olursan hayli kırgınım

Kırgınlık bir yana bir de şaşkınım

Tek tek anlayarak hatalarımı