“Bir kez daha söylüyoruz; esas olan halkların kardeşliğidir. Nerede görülmüştür mermilerin pedagojik işlev gördüğü ve nerede görülmüş ateşin ateş ile söndürüldüğü...”

“Bir kez daha söylüyoruz; esas olan halkların kardeşliğidir. Nerede görülmüştür mermilerin pedagojik işlev gördüğü ve nerede görülmüş ateşin ateş ile söndürüldüğü...”
Geçen hafta bu köşeden yukarıdaki cümleler ile militarist kafa yapısına vurgu yapmıştım. Tam da sözünü ettiğim gibi mermilere pedagojik işlev yükleyen bu anlayış, ‘çekilin’ zaptı-raptından sonra sınır ötesi harekâtla ilgili açıklamalarında ders vermekten söz ederek bu anlayışını net bir biçimde ortaya koydu.
Bir yandan ders verme operasyonu diğer yandan kıdem tazminatı, emeklilik yaşının artırılması, prim gün sayısının 9 bine çıkartılması ile hakların gaspı operasyonu. Bu arada tam gaz küresel kapitalizme biat, entegrasyonda inat özelleştirmelere devam... En son elektrik dağıtım özelleştirmelerine yönelik atılan adımla mehteran eşliğinde yürüyüş sürmekte.
Tüm bu yaşananlar hafta sonunda katıldığım ESM Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası 3. Olağan Genel Kurulu’nda da dillendirildi. Bir yandan bu karanlık tablo çizilmekteyken diğer yandan da delegeler sendikal erozyondan, erimeden söz etmekteydi. Kürsüde ise bu kötü gidişe son vermek için mücadeleyi tırmandırmaktan, devrimci dayanışmanın yetersizliğinden söz ediliyordu. Konuşmacılar dayanışmanın önemine vurgu yapıyor ve ancak bir arada olmanın, birlikte iş yapmanın çıkış olabileceğini söylüyorlardı.
Bu günlerde TMMOB ve KESK bünyesinde yapılmakta olan genel kurullarda hep benzeri söylemler yer almakta. Söylemden eyleme aksak geçiş yapan devrimci dayanışma olgusu. Aksaklık elbette ki tek başına bu coğrafyada ortak iş yapma kültürünün oturmamış olmasına bağlanamaz. Sağ korsenin içindeki sol için sıkışmışlık hali söz konusudur. Ekonomik ve demokratik mücadele, tüm kısıtlılıklar içerisinde sınırlarına dayanmış olup, savaşın siyasal arenaya kayması ve ezilen sınıfın çıkarları uğruna verilen uğraş “ekonomik” sınırlarını aşarak çoğu kez açıkça sosyalist amaçlara yönelen siyasal hareketlere dönüşme noktasındadır. İşte bu noktada siyasal özne tam da Konfüçyüs’ün “Güneşi istiyorsan gölgeden çık” söylemine denk düşecek bir biçimde gölgeden çıkmak konumundadır.
Elbette ki örgütleri oluşturan insandır. Donanımlı üye, donanımlı örgütü oluşturmaktadır. Yılmaz Okumuş’un Laz Kapital adlı kitabında Laz Marks; “Kapitalizum 300 yilda insani sersemsepelek yapmiştur. Savaşlarla, ekonomik krizlerle, gelecek korkusiyla sopaladuği insan evladi insanluktan çikmaktadur. (Bakunuz: geriye doğru barbarlaşma) Yakinda evrim geçurup kuyruk ve pençe sahibi olursa şaşurmayun. Efendum genel anlamiyla ortada bir insan kalmamiştur artuk. Ben devletun sönmesinden bahsederken bunlar insani sondurdiler.” diyerek ülkemizde insanın söndüğü tespitinde bulunmaktadır.
Espri bir yana 12 Eylül’le birlikte kapitalizmin dağıttığı ve kendine göre yeniden şekillendirdiği ortamda insanın tüketim ve mülk olgusu içinde yoğrulduğu gerçeğine çevremizde sık sık vurgu yapılmaktadır. Özellikle mevcut örgütlenmelerde yer alanların, değiştirilen toplumla birlikte tüketim olgusu ve mülk ile bir hayli içli dışlı olduğu, özveri ve fedakârlıkta tereddüt içinde bulunduğundan söz edilmektedir.
Keanu Reeves’in aynı adlı filminde canlandırdığı Kostantin, sevdiğinin cennete gitmesi için hayatını ortaya koyar ve bileklerini keser. İşte bu fedakârlıktır şeytanı yenen. Günümüz şeytanı finans-kapital zorbayı, neden özverili mücadele ile yenmeyelim. Fedakârlık bir yana egonun ön plana çıkması, benmerkezci kişilikler, yok edilemeyen zaaflar…
Mülk sadece sahip olduğumuz somut/nesnel varlıklar mı? Kariyerizm, ünlenme, önde olma, kaybana ilişkiler, butik gruplaşmalar vb zaaflar da bir mülk gibi sırtlarda değil mi?
Günümüzde yaşasaydılar, La Fontaine fabllarında ya da Ezop masallarında salyangoz ile karınca için “Evreni güneş sisteminden ibaret sanan ve zaaflarını bir mülk/yük gibi sırtında taşıyan, yapışkan, ağır salyangozlar asla devrim yapamazlar. Ne kendi hayatlarında ne de yaşadıkları toplumda. Ne bizim köyde ne de global köyde…Olsa olsa özveriyle ve fedakârlıkla umudu, heyecanı biriktiren karıncalar içindir devrim…” demezler miydi?