Oyuncu Nazan Kesal, Şebnem İşigüzel’in kaleme aldığı ve Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği Yaralarım Aşktandır ile tiyatro sahnesinde seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Kesal’ın tek kişilik oyununda İranlı şair Füruğ Ferruhzad’ın yaşamını konu ediliyor. Kesal ile rol aldığı Halka dizi setinde buluştuk, oyunu ve hayallerini konuştuk. • ‘Yaralarım Aşktandır’ oyunu fikri nasıl gelişti? Bir buçuk sene önce bir […]

Sanat her şeye rağmen yapılır

Oyuncu Nazan Kesal, Şebnem İşigüzel’in kaleme aldığı ve Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği Yaralarım Aşktandır ile tiyatro sahnesinde seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Kesal’ın tek kişilik oyununda İranlı şair Füruğ Ferruhzad’ın yaşamını konu ediliyor. Kesal ile rol aldığı Halka dizi setinde buluştuk, oyunu ve hayallerini konuştuk.

• ‘Yaralarım Aşktandır’ oyunu fikri nasıl gelişti?

Bir buçuk sene önce bir başka projem daha vardı. Çok sevdiğim bir yazar olan Yavuz Ekinci’nin ‘Sessizlik Kulesi’ isimli bir öyküsünü oyun yapmak istedim. Hala çok istiyorum. Onu yapmayı isterken, oradaki sıkıntılar daha uzun zaman alacaktı. Ben de bir an önce bir şey yapmak istiyordum. O yüzden de Füruğ’u hemen devreye soktum. Berfin Zenderlioğlu ile tanıştık Yavuz sayesinde. Onun da bir Füruğ yapası varmış. Hadi başlayalım dedik. Şiirlerini oyun yapma ve şiirlerini oynama fikir üzerinden başladık. Çok kısa yaşanmış bir 32 senelik ömür var. Çok trajik bir hayat hikâyesi ama onu yazma fikri yoktu önceden. Ama bu çok sevimsiz bir şey olacaktı. Kendi dünyasında iyi şiirler ama onları oyun yaptığınız zaman biraz daha tiyatro dili istiyor. O yüzden sadece şiir olmasından vazgeçtik. Okumaya bayıldığım bir yazar Şebnem İşigüzel’le yolumuz kesişti. “Ben Füruğ ile yatıp Füruğ’la kalkıyorum. Güçlü bir kalemin yazmasını istiyorum. Bu sen olur musun acaba?” diye sordum. Şebnem’in de çok hoşuna gitti. O da çok iyi bir roman yazarı olmasına rağmen tür değiştirmek ve başka türleri denemek istiyormuş. Onun içini okumuşum ben. O da benim içimi okumuş ve birbirimizi bulduk.

• Füruğ şiirleri ile ne zaman tanıştınız?

Eski yıllara dayanıyor. Şiir okumayı seven biri oldum hep. Gençliğimden beri. Ercan’ın (Kesal) hediye ettiği bir kitap, Onat Kutlar çevirisi, Sonsuz Bir Gün Batımı ve Ercan’ın “Bu kadını mutlaka tanımalısın” cümlesi ile beraber Füruğ’la tanıştım. O gün bugündür de başucu kitaplarımdır onun bütün şiirleri. İşimiz insan ruhu ve psikoloji olduğu için, bu dünyaya bir şey söyleyen ruhların peşinden koşarım oyuncu olarak. Füruğ da çok şey söylemiş şiirleriyle. ‘Bir gün bu kadını oynayabilir miyim’ rüyası kurdum, parayla değil ya hayal kurmak. Kurdum ben de. O yüzden de hiç o hayalimden vazgeçmedim. Ama bir türlü fırsatım olmadı. Devlet Tiyatroları dönemi, özel tiyatrolar, çok yoğun bir dizi temposu derken hep ertelenen bir proje oldu.

• Füruğ sadece İran özelinde bir kadın mücadelesini de yansıtmıyor. Tüm dünyadaki kadınların mücadelesini aktarıyor. Katılır mısınız?

Doğru bir tespit. İran’da hala yasaklı Füruğ. Yaşadığı dönemde de şiirleri sebebiyle yasaklanıyor. Baskı ve yasak bir biçimiyle dünyada çok ses getiren bir algı. Bir şeyi baskı altına almak insana ait bir şey olmamalı. Bu sebeple de yasaklandıkça çok fazla duyulmuş. Ama onun da dışında yazdığı şiirlere baktığımızda kadın olmanın sancısını ve acısını iliklerine kadar hissetmiş bir kadın. Aslında sadece kendi acısını da paylaşmıyor şiirleriyle. Aynı coğrafyada kendisi gibi yaşayan bütün kadınların sesi oluyor. Haliyle de bakın ben de hala arkasında giden biri olarak onun ışığını takip ediyorum, ediyoruz. Sadece kendi acısı yok. Tüm kadınların acılarına hemhal olmuş. Dünyadaki eril algı, çok sert ve kanlı bir biçimde kadınlar üzerinde devam ettikçe de feminist yaklaşım, kadınların bu anlamdaki mücadelesi, kadınla erkeğin eşit olması gerektiğine dair bu yolculuk hep devam edecek. Bir şeyin düzelmesi için var bu hareket. Füruğ da kadınlara yapılan bu zulmün düzelmesi için çok önemli şiirler yazmış.

• Sanatın bugünkü işleyişine dair yorumunuz nedir? İktidar, sanata yön verememekten şikâyet ediyor. Bir yandan da yasaklarla da yapılanı da tökezletmek istiyor.

Sanat dediğimiz şey her şeye rağmen yapılır. Zorluklardan, sıkıntılardan ve baskıdan, sansürden daha çok beslenir. Burada iktidarların kendi bakış açılarına göre sanat politikaları değişkenlik gösteriyor. Önemli olan sanat yapanların sanat yapmaktan vazgeçmeme direnci bence.

• Oyun esnasında kadın izleyicilerin oyuna doğrudan bir katılım eğilimleri vardı. Erkeklere göre daha yoğun tepkiler verdiler.

Onların derdini anlatıyorum çünkü. Seyircinin gözlerine bakarak oynamayı çok seviyorum. Bu oyunun da biraz böyle olması gerekiyor. Ama ben daha çok erkeklerin gözünün içine baktım. (gülüyor) Kadınlar zaten benim mesajlarımı alıyor. Mesajların gideceği yer bence daha çok erkeklerdi. Baktım ara ara gözünü kaçıranlar vardı. (gülüyor) Ama ben üstüne üstüne gittim, inatla baktım. Tabii ki kadınları kapsayan bir tematik var. Oyunun da konusu itibariyle Füruğ’un başına gelen her şey 195-1967 arasında İran için eril bir dünya algısı üzerinden tanımlandığı için öyle bir kadını anlatıyorum. Bir biyografinin içindeyim. Ve bunu da bile isteye, babası, kocası, meslektaşları yapmış. Bugün aynı şekilde oyunun gücü de biraz oradan. Oyunun da gücü galiba biraz oradan. Füruğ, bütün kadınları tarif etmesine sebep oldu. Bugün hala kadınlar bu baskı altında, erkek zulmü altında ölüyor, işkence görüyor, tecavüz ediliyorsa bunun sebebi kadınlar değil. O yüzden erkeklere dönüp bakıyorum, öyle oynuyorum. Elbette ki o salondaki erkekler bunun sebebi değil ama keşke sadece kadınların gözlerinin içine bakıp oynasam. Kadınların ihtiyacı yok. Erkeklerin ihtiyacı var. Sıkıntı buradan geliyor. Sıkıntı, erkeklerin kadınlara bakış açısı. O bakış değişmedikçe bu oyunları oynamamanın sebebi kalmayacak. Keşke kalmasaydı da ben de Füruğ oynamasaydım.

• Nerelerde oynayacak oyun?

Birçok yerde oynayacak oyun. Zor yıllar yaşıyoruz birçok anlamda. Kadınlık meselesi de bunu çok katmerleyen bir şey. Hiç bitmiyor kadının meselesi. Bitirmiyorlar, bitirmek istemiyorlar. Bunu ancak kadınlar bitirir diye bir umudum var. Anadolu’daki insanların izlemesini istiyorum. En büyük arzularımdan birisi bu. Memleketimde Manisa’da oynamak istiyorum. El âlem ne der diye büyümüş bir kızım ben de. O el âleme gidip bir Füruğ oynamak istiyorum.

VERİLEN DESTEKLER HİÇ ADİL DEĞİL

• Bağımsız tiyatroların işleyişini nasıl buluyorsunuz? Hayal ettiklerini gerçekleştirebiliyorlar mı? Daha fazla desteğe ihtiyaçları var mı?

Desteğe her zaman ihtiyaçları var. Nasıl sinemanın bağımsız filmlerinin desteğe ihtiyacı var, tiyatroların da böyle çok farkı yok birbirinden. Ki tiyatronun maliyeti daha uygun yani filme oranla. Daha büyük bütçeli işler sinema filmleri. Her zaman var. Ama işte oradaki pasta neye göre bölünüyor. Çok adaletsiz bir dünya gerçekten. Yani en çok ihtiyacı olan, parası olmayan çok yetenekli tiyatrocular destek alamazken artık kurumsallaşmış artık ununu eleyip asmış, seyirci kaygısı olmayan, isim de yapmış birtakım isimler hala destek alıyor. Çok acayip geliyor bu bana. Komik geliyor hatta. Yani ihtiyacın yok ki. Sinemada da öyle mesela. Film çekmiş artık başarılı olmuş Kendini artık kanıtlamış, ödüller de almış insanlar hala destek istiyorlar. Tuhaf geliyor bu bana. He tabii büyük bütçeli olduğu için mutlaka o paraları bir araya getirmek yapımcı bulamıyorsan çok zor. Herkes için zor. Sözünü ettiği isimler için de zor olabilir çünkü hikâye gereği daha büyük bütçeler istiyor olabilir. Ama hani bir taraftan da çok güzel senaryolar var bağımsız. Gerçekten parası yok yönetmenin. Hem senaryosunu yazmış hem yönetmenliğini yapmış. Kuruldan geçmiyor. Nasıl çekecek bu insan bu filmi? Öbür tarafta daha durumu iyi olan biri alabiliyor. Bu neye göre nasıl düşündürücü bir şey bu paylaşımlar, bu dağıtımlar. O yüzden hiç adil gelmiyor.

• TV dizisi Halka nasıl gidiyor?

Halka, son yıllarda gördüğüm en iyi senaryolardan birisi. Levent Cantek yazıyor. Zaten senaryonun gücü beni çok etkiledi. Oradaki karakter çok etkiledi. ES Yapım iyi bir yapım firması. Böyle bir dizi normal kanallarda bu kadar uzun soluklu gider miydi, bilmiyorum. Ama TRT de çok arkasında. Çünkü çok kaliteli bir iş. Volkan Kocatürk çekiyor. Şahane bir oyun ekibi var. Eril dünyayı anlatıyoruz. Bir tarafıyla da akıl oyunları dizgesi var. “İnsan ne kadar kirli bir varlık?” Bunu çok güzel anlatan bir dizi. O kiri görmek ekranda belki çok sert gelebilir. Ama ben hiç öyle okumuyorum. İnsan kötülüğe ne kadar teşne bir varlık… Levent bu okumaları çok iyi yapmış ve çok iyi karakterler yazmış. Tam bir karakter senaryosu yani. İnşallah uzun soluklu gider.

PERİ GAZOZU’NU TİYATRO YAPMAK İSTİYORUM

• Başka bir şey var mı hazırlandığınız?

Peri Gazozu’nu tiyatro yapmak istiyorum. Bilmiyorum nasıl yapacağım ama Ercan’a (Kesal) yazdıracağım. Oynatır mıyım bilmiyorum. Ercan’ın bir tiyatro yapmadığı kaldı. Çok teklif geldi ama “Yok, orası bildiğim bir alan değil. O işi Nazo yapıyor” deyip bana paslamıştı. Ama bu ona ait bir dünya olduğu için onun kaleminden çıktığı için, ben oynamayacağım. Rejiyi ben yapacağım, çok iyi bir oyuncu kadrosunu oluşturup, Ercan’a yazdırıp Peri Gazozu’nu tiyatroya taşımak gibi bir niyetim var.

Ama bu hayal. Dedim ya, hayal kurmak parayla mı? Böyle birkaç hayalim daha var. Mesela artık iyi bir film çekmek istiyorum. Bu güne kadar popüler sinemada da sevdiğim senaryolarda yer aldım ama iyi bir bağımsız filmin hasreti içindeyim. İlk film de olur, hiç önemli değil. Baya ara verdim yani en son Ercan’ın Nasipse Adayız’ında bir misafir oyunculuk yaptım. Ama doya doya bir kadın hikayesi çekmeyi çok istiyorum bir sinema filminde. Belki benim çekmek istediğim o filmler geri dönen projelerdi bilemiyorum yani.