Bildiğiniz gibi "Sosyal Güvenlik Reformu" ambalajıyla sunulan ya

Bildiğiniz gibi "Sosyal Güvenlik Reformu" ambalajıyla sunulan yasanın uygulanması 1 Haziran'a ertelendi. Bakmayın, bu durumdan AKP de pek şikayetçi değil. Çünkü seçim arifesinde hiç de "popüler" olmayan bir uygulamayı geciktirme fırsatı yakaladı, üstelik IMF'ye geçerli bir mazeret sunarak. Cumhurbaşkanı Sezer ve CHP cephesi ise, bir kez daha hükümete çelme takmış görüntüsü vermenin mutluluğunu yaşıyor olmalılar. Sakın, son zamanların moda deyimiyle bu "kazan-kazan" (win-win) durumu nasıl ortaya çıkıyor, demeyin. Çünkü artık herkes kendi tribünlerine oynuyor.

Bizi ilgilendiren, son durumdan emek kesiminin nasıl bir vazife çıkaracağı. İtiraf edelim, cılız itirazlar bir yana, 1 Ocak 2007'ye, çoğumuzun yaşamını doğrudan etkileyecek "karşı reformun" sahne alışına doğru kurbanlık koyun gibi sürükleniyorduk. Şans kapıyı çaldı; 1 Haziran 2007'ye kadar sağlam bir direniş hattı oluşturmak için bir fırsat doğdu.

Öncelikle, hükümetin stand-by anlaşmasının 5. gözden geçirmesi kapsamında IMF'ye verdiği niyet mektubunun, başta sağlık olmak üzere, sosyal harcamaların kısılmasına odaklandığını unutmayalım. Sosyal güvenlik kurumlarına, 2006 yılında 24 milyar 300 milyon YTL civarında gerçekleşecek bütçe katkısının 2007 sonunda yarıya düşürülmesi taahhüt ediliyor. Bu da emek kesimi üzerindeki yükün artması yanında, emeklilerin zaten perişan halinin daha da kötüleşmesi anlamına geliyor.

Artık gına getiren bu "kara delik" edebiyatını masaya yatırıp teşhir etmenin zamanı geldi. Emekli Sandığı 1990'da, SSK 1994'de, BağKur ise 1995'de açık vermeye başladı. Diğer bir deyişle gelir-gider dengeleri bozuldu. Acaba bu kadar kısa sürede niye bu kuruluşlar iflasa sürüklendi? Bir örnek vereyim, 1988-90 yılları arasında çalıştığım Türk Eximbank, Devlet Yatırım Bankası olarak kamu yatırımlarını finanse etmek amacıyla kurulmuştu. 24 Ocak sonrası neo-liberal itikadın egemenliğiyle birlikte kamu yatırımcı niteliğini terk etti, banka da ihracatı finanse etmeye soyundu. Benim çalıştığım yıllarda SSK Eximbank'in borçlarını sürekli erteliyor, düşük faizlerle işçilerin cebinden ihracatçıları zengin ediyordu. Bu birikim modeli istenen sonucu da vermedi, şimdi istihdam yaratmayan, dolayısıyla SSK'nın gelir kalemine nakit akışı sağlamayan bir büyüme sürecindeyiz. Bu örnekleri birleştirmek, uzun yıllardır yaşanan amansız bir soygunu teşhir etmek için, tüm emek örgütleri, araştırmacılar elele vermeli. Bütün bilinen yolsuzlukları, usulsüzlükleri, "süper emeklilik" rezaletlerini gün yüzüne çıkarıp "neo liberal" hegemonyayı sarsmak için seferberlik başlatmalı.

Unutmayalım, sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesinin öncüsü Pinochet yönetimidir. Kanlı diktatör, Salvador Allen-de'yi faşist bir darbeyle devirdikten sonra, ekonomi yönetimini "Chicago Boys" denilen Friedman'ın ultra liberal öğrencilerine bırakmıştı. İşte bunlardan Pinera sosyal güvenlik sisteminin, hem sosyal hem de güvenlik boyutlarını ortadan kaldırdı. Sistemin artık refahın paylaşımı ve nesiller arası dayanışma gibi misyonları terk edildi. "Her koyun kendi bacağından asılır" zihniyeti hâkim kılındı. İktisat dergisinin yeni piyasaya verilen Ekim sayısında, Car-mele Mesa Logo tam on Latin Amerika ülkesinin benzer bir yoldan giderek emeklilik sistemlerini nasıl özelleştirdiğini anlatıyor. Eğer hazirana kadar yasaya karşı bir barikat oluşturulacaksa, "sosyal güvenlik" sisteminin dönüşümünün neoliberal reçetenin ne kadar önemli bir sac ayağı oluşturduğunu çok iyi sergileyebilmek, dünyadaki direnişlerle bağlarını kurmak da gerekli.

İktisat dergisinin, "Sosyal Güvenlikte Dönüşüm" temalı son sayısında Logo'nun sözünü ettiğimiz çalışmasının yanı sıra, bizden genç akademisyenler tarafından kaleme alınan sekiz makale, tarihiyle, ide-olojisiyle, uygulamalarıyla sistemin ipliğini pazara çıkarıyor. Neoliberalizmin masallarını bir bir çürütüyor. Olası bir direnişe cephanelik sağlıyor.

Haziran'a kadar kamu görevlisi, işçi, esnaf ayrımı gözetmeden; farklı emek kesimlerinin birbirleriyle dalaşmasına meydan vermeden, "toplumsal muhalefetin" harekete geçebilmesi hayati bir önem taşıyor. Aksi takdirde, sade yurttaşın sorunları gündeme bile gelmeden Cumhurbaşkanlığı, genel seçimler derken, bir bakarız 2007 yılı da geride kalmış. IMF programını sadakatle uygulayan yeni bir hükümet beş yıl için vize almış.

IMF erer muradına; biz devam ederiz tedavisiz, ilaçsız, ölene kadar çalışmaya...