Saray’dan düğün salonuna  Danıştay kutlamaları

MUZAFFER ŞAKAR*

Kapıya dayanan gazeteciler merakla soruyorlar:

-Neden böyle bir karar aldınız?
Ve içerden bir cevap geliyor:
-Şimdi arkadaşlar! Kendi içimizde bir kutlama yapıyoruz. Lütfen! Israr etmezseniz seviniriz. Kendi aramızda yapıyoruz, onun için sadece Anadolu ajansını kabul ediyoruz…
-Peki, neden önceden haber vermediniz?
-Arkadaşlar bunu bildirmek zorunda değiliz, bu bizim törenimiz..,
Bu diyalog, sanıldığının aksine bir düğün salonunun kapısında yaşanmıyor. Diyaloğun tarafları da eli sıkı ve kıskanç düğün sahipleri ile pasta-börek yemek için içeriye davetiyesiz girmeye çalışan “uyanık” kişiler değil. Bir tarafta Danıştay’dan bir görevli, diğer tarafta gazeteciler var. Bahsi geçen tören de aile içinde yapılan bir nikâh merasimi ya da sünnet düğünü değil, Danıştay’ın 147. kuruluş yıldönümü töreni…
Oysa bundan 147 yıl önce 10 Mayıs 1868 tarihinde yapılan Şura-yı Devlet’in açılış töreninde, Sultan Abdülaziz adına Sadrazam tarafından okunan Nutku Hümayun’da, Şura-yı Devlet’e herkesin katılması, devlet yöneticilerine yardım edilmesi rica edilmekteydi…

DANIŞTAY'IN ÖYKÜSÜ
Danıştay, Türkiye modernleşmesinin devlet düzeyindeki taşıyıcı kurumlarından birisi olduğu kadar idarenin örgütlenmesi sürecinde tutarlılık, ciddiyet ve bütünlüğün sağlanmasına nezaret eden bir mekanizma olarak doğdu. Böylece, Danıştay devlet terbiyesinin ve “ciddiyet”inin en önemli aktörlerinden birisi haline gelmişti. Devlet kurumları, kurumların yönetimi ve yasa altı gündelik/“motorize” mevzuatının oluşturulması çalışmalarından tutun devlet görevlilerinin ilişki ve iletişiminden vatandaşa kadar uzanan bir politik disiplinin pekişmesinde merkezi rollerden birini üstlendi. Bu durum, kaçınılmaz olarak kendisine ait bir devlet protokolü, bir üslup ve eda biçimi ile gündelik kurum kültürünün oluşmasını da sağlamış oldu. 1960’lara kadar Osmanlı’dan tevarüs edilen yetişmiş bir kadro ile kendi iç disiplin ve kültürünü korumayı başaran bu gelenek 1960’larla beraber bir taşra sosyolojisinin yayılma alanına dahil oldu, 1980’lerden sonra ise idari yargının genişleyen kadrosu ile beslenme kanallarını değiştirdi. Fakat bu sosyolojik, kültürel, siyasal gelişmeler dahi Danıştay’ın kurumsal kültürünün 2000’lere kadar kendi tutarlılığı ile var olmasını engelleyemedi.

BUGÜNKÜ MUHAREBELER
2000’lerle beraber ise yargı kurumlarının tamamının politik savaşın ana zemini haline gelmesi, kurumsal kültür ve geleneklerin acil ve ölümcül bir savaşın taraflarını bağlayan bir unsur olmaktan çıkmasına ve gündelik stratejilerin uygulama sahasına dönmesine yol açtı. Cumhuriyetin bütün kurumları, sürekli yeni çatışmalar doğuran, her savaşın bütün savaşları bitirecek son büyük savaş olarak nitelendiği ve karargâhın güçler arasında sürekli el değiştirdiği muharebe meydanlarına dönüştü. Bilhassa yargı kurumları, 2000’li yıllara kadar hattı müdafaanın gerisinde, savaşın yeni galibini karşılamayı beklerken bu tarihten itibaren sathı müdafaaya geçerek müsademenin ortasında kaldılar. Savaş sonrası konumuyla iktidar tarafından belirlenen tutarlı bir eylemler silsilesi bulunan yargı kurumları, in bellum pozisyona (savaş hali) geçtikleri andan itibaren üst akıllarını ve “hukuk” olarak anılan tutarlı eylem zincirini yitirmeye başladılar. Bu andan itibaren kendi kurumsal potansiyeliyle baş başa kalan yargı kurumlarının, itibarlarının mütemadiyen irtifa kaybetmesinin temelinde bir üst aklın yokluğundan kaynaklanan tutarsızlık bulunmaktadır. Bir önceki Danıştay başkanının Danıştay tetkik hâkimlerine “amele kahvesinden toplanan ameleler” muamelesi göstererek “iş yapanlar kalır. Yapmayan gider” mealinde kükremesinin sebebi ise bütün sabit noktalarından kurtulan bir yapıdaki bu muharebelerin yarattığı lümpenleşme idi. Yine aynı şekilde bugün Danıştay görevlilerinin kapıya “gözcü” dikerek 147. kuruluş yılını gizlice temaşa etmelerinin sebebini de 10 yıllık uzun muharebenin güncel dersleri olarak görmek mümkündür.

DEVLET KURUMLARININ İTİBARI
Devlet kurumları içerisinde iktidarını kaybeden taraflar, “hukuk bitti”, “yargı bitti” diye kıyametler koparsalar da Türkiye’de devlet kurumlarının geçmişten bu yana halk içinde muteber bir nesne olmadıkları zaten bilinmektedir. Varlıklarını, toplumsal alanda ürettikleri hizmet ve algıyla değil, diğer devlet kurumları ve iktidarı içerisinde sahip oldukları pozisyon üzerinden kurabilmişlerdir. 17-25 Aralık 2013 sonrasında iktidar blokunda yaşanan yarılma devlet kurumlarının bu özelliğini tamamen ifşa etmiştir. Karşı karşıya olduğumuz durum, hukuk ve yargının bitişi değil, kurumları, kendi çıkarları doğrultusunda tutarlı bir biçimde sevk edecek bir iktidarın kurulamamış olmasıdır. Bugüne kadar halka karşı devleti koruyan, halka değil yalnızca iktidara hizmet eden devlet kurumlarının itibarının kaybolması bizlerin hayıflanacağı bir gelişme olmasa gerek. Dolayısıyla, yaşadığımız hukuk ve yargı krizi, sadece bugüne ait değil Türkiye’de devletin, hukukun ve yargının temel karakter yapısına dair bir krizdir. Hükümet ve onun bağlaşıkları, bu krize “taşra düğün salonları” seviyesinde ilerleyen trajikomik aktörler olarak dâhil olmuş durumdadırlar.

NE YAPMALI?
Kurulmalarının üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen toplum nezdinde kalıcı, tutarlı ve güvenilir bir algı oluşturamayan kurumların ve devlet kurumlarını sevk ve idare edemeyen iktidarın tedirginliği elbette görülmelidir. Bu tedirginlik anının demokratik bir kurumlar sisteminin kurulmasına imkân sağlayacağının farkında olunmalıdır. Ancak şu anda, havf ve reca (korku ve umut) sarkacında salınan devlet kurumlarının ve iktidarın kısa bir süre öncesine kadar toplumun tüm kesimlerini terörize edebildikleri gözetilecek olursa, kurumlar nezdinde oluşacak yeni ittifakların bu korku ve ümit iklimini tersine çevireceğinin de farkında olmak gerekir. Kurumlar halka ait olmadığı sürece kanlı ve trajik çatışmalardan bu güncel örneğimizde olduğu üzere gülünç diyaloglara kadar uzanan sahneleri daha uzun süre yaşayacağız. Bununla beraber, yeni dönemin aktif, mücadeleci bir karakter taşıyan demokratik ve sosyal bir cumhuriyet perspektifi giderek yükselmekte ve devlet hiziplerinin bu sıradan kavgalarını saçma bir geçmişe ekleme imkânları büyümektedir.

*Demokrat Yargı Eşbaşkanı