Google Play Store
App Store
Sarkacın salınımı: Sokak ve ev

Şükrü Erbaş - Şair, Yazar

Sokak ve şiir ilişkisi, sokak ve ev ilişkisi, sanırım şiirsel varoluşun birbirini kışkırtan ve bütünleyen iki can alıcı ilişkisi… Birisini söylediğimizde, dolaylı ya da doğrudan, kaçınılmaz olarak ötekini de söylemiş oluruz.

Birisi bizi düzenlenmiş hayatıyla kışkırtırken, öteki, göreceli olarak düzenlenmemiş, savruk ve ucu sonsuzluğa açık hayatıyla kışkırtacaktır. Evlerin duvarlarla düzenlenmiş kapalı, sınırlı ve uysal hayatlarına karşı, sokak bir özgürlük imgesi, bir sonsuzluk çağrışımı olarak uzayıp gidecektir önümüzde. Güven duygusu elbette önemlidir insan hayatı için, ama insanın yaratıcılığını büyük ölçüde kısırlaştırma tehlikesini de içeren bir duygudur. Güven içinde bir yaşama tercihi, özellikle de duygusal dünyamızın hiçbir endişe taşımadığı bir güven duygusu, biz isteyelim istemeyelim, özünde uyumu, belli ölçülerde bir uzlaşmayı, öteki adıyla ölümü içinde taşıyacaktır. Bu edilgenliği, E. M. Cioran’ın sözleriyle bir başka biçimde söyleyecek olursak, “sağlıkta değil hastalıkta yaşama belirtisi vardır.”

“Şiir ayıklanmış yaşantıdır” der Melih Cevdet Anday. Sokak bu yaşantının düzenlenmemiş, tasarlanmamış, öngörülmemiş ham halidir. İnsanın hayal gücüyle tasarlayamayacağı, kaotik bir özgürlük, kaotik bir imgeler dünyasıdır sokak. Bir gerçeklik, yer yer acımasız bir gerçeklik olarak kuşatır bizi, ama bu gerçeklik tam bir gerçeküstü hal olarak uzar gider önümüzde ardımızda. Biz, daracık bir sokakta, küçük hayatlarla devinen bir sokakta bile, birkaç saat içinde, öyle hayatlarla, seslerle, görüntülerle karşılaşırız ki, bize insanlığın neredeyse bütün hallerini sergiler, gösterir, duyumsatır. Bu nedenle sokak (bütün dünyayı içeren en geniş anlamıyla kullanıyorum) akıl almaz bir hazinedir bakmasını, yararlanmasını bilene. Albert Camus bir başka bağlamda, “bir gün dışarda yaşamış birisi yüz yıl hapiste yatabilir” der ve ekler; “Çünkü ona hayal kurmasını sağlayacak yeterli gereci elde etmiştir.” Bize sonsuz olanaklar sunan bu mekânsız mekân, hayal gücünün, dolayısıyla da bir karşı dünya modelinin gamzelendiği yerdir. Bizi çoğunlukla acıtsa da, bize birey olarak güçsüzlüğümüzü duyursa da, bizim daracık hayatlarımızı bir ceza gibi boynumuza geçirse de, bizim ve evlerimizin vicdanı olarak hayatımıza göremediğimiz derinlikler katacaktır.

Bir başka bakış açısından şunu da söylemek yanlış olmasa gerek: Sokak bizim evlerimizin dışarıya sarkmış mutsuzluklarıdır. Bizim giyinmiş kuşanmış ihtiraslarımızdır. Kendini başkalarının aynalarında görmeyi özlemiş duvarlarımızdır. Başkalarıyla varlık kazanmış duygularımızdır. Bu dünyaya ait olduğumuzu hissedebileceğimiz biricik imkânımızdır. Birey olma bilgimizdir. Beş duyumuzun kendisini sürekli yenileyebildiği alandır. Sözümüzün değer bulduğu başka insanlardır. Bize yalnızlığı ve yalnızlığı aşmayı öğretebilecek tek okuldur. Biz harfleri evde öğreniriz ama cümleyi sokakta kurarız. Saygıyı ve saygısızlığı, öfkeyi ve dinginliği, ölümü ve ütopyayı en yakıcı şekilde sokakta öğreniriz. Sokak acımasızdır. Ama bu acımasızlığın mayalandığı yerler evlerdir. Sokağa evden çıkarız biz. Sokak bizi korumaz, bize ayakta durmayı öğretir. Günlük akışın düzenini bozma fikrini, günlük akıştan bunalma duygusunu bize sokak verir. Adalet duygusunu evlerden çok sokaklardan öğreniriz biz. Eşitsizliğin acımasızlığını okullar öğretmez, sokaklar yaşatır. Sanırım şunu unutmamak gerekir: Her sokağın iki yanında evler sıralıdır. Evin olmadığı yerde sokak yoktur. Ve biz ne kadar savrulursak savrulalım eve döneriz. Bu, çıktığımız ev olmayabilir. Ama biz bir eve döneriz. Eve dönmeliyiz de. Sokaktan aldığımızı evlerde onarıp düzenleyerek sunarız sokağa. Bu bir paradoks değildir. Şiirin gereksindiği yoğunlaşma, ayıklama ve yeniden kurma için bize evlerin sessizliği gereklidir. Eğer yazıyorsak, bir sanat yapıtını biçimleyip duruyorsak, gidip kalabalıkla yıkanırız, gelir kalabalıktan yıkanırız. Ev ve sokak, bir tahterevallinin iki ucudur. Bir birisi havaya kalkar, bir öteki. Tam bir sarkaç salınımıdır bu. Şiir bu salınımdan doğar; hayat bu salınımla büyür, biz bu salınımla var oluruz…