Modern, postmodern zaman öykülerinde, bireyler yalnızlığının içinde birbirine değiyor gibi gözükse de temas gerçekleşmez. İletişim çağında yaşarken birbirimizle konuşamıyor oluşumuz...

Modern, postmodern zaman öykülerinde, bireyler yalnızlığının içinde birbirine değiyor gibi gözükse de temas gerçekleşmez. İletişim çağında yaşarken birbirimizle konuşamıyor oluşumuz, yaşanılan bellek prangasının sonucu olarak görülebilir.

Kadın, erkek kodunun; bireyi taşıdığı çıkışsızlık, Metropol labirentinin içinde giderek netleşmektedir. Metropolde, gösterinin izleyicileri olarak kalamayız. Kendimizde onun bir parçasıyız, öteki katılımcılarla birlikte sahnede yer alırız.

Çoğu kez Metropolleri yani “an” larımızı algılamamız süreklilik göstermez; kısmi bölük pörçük olur, daha çok dikkatimizi çeken başka şeylere bölünür. Hemen hemen bütün duygularımız devrededir, bireyin imgesi de bütün bunların bileşimidir. Aynı imge, Petra’yı, Almanya’dan İstanbul’a getirir… Ruhunda bölünmüş ve bütünleşmiş olan bilgilerin yeniden anlamlandırma çabasının kurgusu, İstanbul’da gerçekleşir.

Uygarlığın huzursuzluğu, Petra’ya sinmiştir. İsmail Nemci, “Bunu Gerçekten Yapmalı Mıyım?” sorusunu Petra üzerinden izleyene sordurtur. “neyi yapmalıyım” bilgisi kişiden kişiye değişecektir elbette. Kurgu ve gerçek salınımında fotoğrafları birleştiren Necmi, her bireyin öznel cevabı olacağına inandığının altını çizer ya da belki çıkış yoktur…

Toplumsal normların içselleştirilmesiyle tanımlanan ‘Ben’in yıkılması Freud’un ünlü psikanaliz sürecinde görülür. Daha sonra Freud; edimciyle sistemin, teknik dünyanın akıcılığıyla kişisel ahlaklılığının birliğinin yerine, bireyle toplumsal alan arasındaki kopmayı yerleştirir. Bir yanda haz, diğer yanda yasa vardır. Bunlar birbirinin öyle karşıtı dünyalardır ki, bir arada düşünülmeleri olanaksızdır.

Hazzın karşısında yasa vardır ve bunların ikisi de bilincin tamamen dışındadır. Her şeyden önce baskıcı olan yasa ile "bu" arasındaki ben, nerdeyse bir hiçtir. Toplumsal yaşama uyum ancak baskıyla oluşur. Kapitalist dünya; ne paranın şiddetinden ne de toplumsal düzenin katılığından özveride bulunur. Günümüze gelinir...

Film, psikanaliz sahnesi ile açılır. Bir mask ve bir kadın çehresi, ışıkta belirir… “Kurgu mu gerçek mi?” olduğu konusunda şüpheye düşerek, serüvene dalarız. Genel atmosfer, zeminsiz ve zamansızdır.

Psikanaliz ilerledikçe, güvenlik, ahlak ya da ölüm gibi tabusal kavramlar yapı söküme uğrar. O ana kadar olan, hayat bilgisi;  Petra’nın gözünde başkalaşmıştır. Bir ara “Muhafazakârlaştım” itirafını duyarız. Roller değişir. “Kavramsal Sanatın” damarları filmde de gözlenir ki bu durum bir ilk…

“Dönüşüm”, “İmaj Sensin” başlıklı siyah-beyaz fotoğraf çalışmaları ve filme baktığımızda, İsmail Necmi’nin odağı da belirleniyor; “ÖTEKİ”. “Öteki” diye tanımlanan farklılıkların, tam oldukları gibi yansıtıldıkları bir kadraj.

Coğrafyamızda rastlamadığımız cesurlukta bir çıkış. Bu sesin yükselmesi, “öteki”nin yani sesini duyuramayan dilin kurgu ya da belgesel aktarımı, kıymetli ve anlamlıdır.          

Her birimiyle bağımsız bir yapım olan “Bunu Gerçekten Yapmalı Mıyım?”, 2008 IF  Bağımsız Film Festivali’nde parlak bir ilk film olarak değerlendiriliyor. Barındırdığı örtük anlam ya da anlamlar ile  “Zeynofilm”in dikkatini çekiyor. 45.Antalya Film Festivali’nde yarışan iddialı yapım,  şaşırtıcı ve ezber bozan tavrı ile Türk sinemasının yeni varyantını belirlemeye aday.