İlkokulu Merzifon'da okudum. Merzifon o zaman kasaba irisi bir kaza idi. Okul önl

İlkokulu Merzifon'da okudum. Merzifon o zaman kasaba irisi bir kaza idi.

Okul önlüklerimiz siyahtı. Yakalarımız.beyaz kumaştan veya naylondan olurdu. Naylon olanlar bir süre sonra silinmekle temizlenemez, bu nedenle gri bir renk alırdı. Önlüklerin siyah olması, kiri göstermemesi içindi. Çünkü kimselerde bir yedeği yoktu. Yıkanacaksa ancak hafta sonu yıkanabilirdi.

Böyle önlük ve yakalar, bir yandan öğrencilere tek tip bir görüntü verir, öte yandan altındaki giysilerin yoksulluğunu gizlerdi. Siyah yaka, beyaz önlük, altındaki giysiler ister yepyeni, ister partal olsun tüm çocukları eşit kılardı.

Sonraları insanlar bu siyah önlük.beyaz yaka görüntüsünden bıktılar herhalde ki.her okulun yöneticileri ayrı renkte bir önlük,başka tipte bir yaka belirlediler. Okullar dağılınca.so-kaklar rengarenk çocuklarla dolmaya başladı. Ama gene de özel okulların öğrencileri hemen fark ediliyordu. Ne de olsa onlar "özeldi". Paralı ailelerin çocukları idiler.

Devlet okulları.çocukları dar olanaklarla okutan, toplumsal sınıf farklılıklarının pek hissedilmediği okullar olarak kaldılar. Daha doğrusu ben düne kadar öyle biliyordum.

18 Ekim tarihli Radikal gazetesinin birinci sayfasındaki haber şöyle: "Sultanbeyli'de sosyete sınıfı: Velisi bağış yapan-lar,bilgisayarlı,klimalı,özel sandalyeli.duvarları saten boyalı 40 kişilik sınıflarda okuyor. Aynı okuldaki diğer öğrenciler 60 kişilik sınıflarda çile çekiyor." Sultanbeyli Mevtana İlköğretim okulunda böyle oluşturulan iki sınıf öğrencilere özel eğitim veriyormuş.

Milli Eğitimin bu iktidar döneminde hapı yuttuğunu çoğu kimse biliyordu ama bu denli fütursuzca bir sınıf ayrımının, zengin-yoksul ayrımının yapıldığı doğrusu duyulmamıştı. Yan yana iki sınıftan birinde yukarda söz edilen koşullarda okuyan çocuklar olacak;diğerinde, üç çocuğun yan yana oturduğu sıralarda, bir sınıfta 60 kişi okumaya çalışan çocuklar. Buna söyleyecek söz bulamıyorum.

Okul Müdürü pişkin: "Aileler istedi ve yardım etti.o sınıfları yaptık. Keşke diğerlerini de öyle yapabilsek" demiş. Müdürün feraseti.müdürün aklının sınırı işte bu kadar.

Eğer sınıfların hepsini o ölçüde iyileştirip.güzelleştirmek ve eğitim olanaklarını artırmak mümkün değilse, Müdür, olarak bunu isteyen velilere, "Eğer öyle koşullar istiyorsanız, çocuğunuzu özel okula göndereceksiniz. Devletin okulunda zengin-fakir ayırımı olmaz. Burada kimse ayrıcalıklı konumda olamaz" diyeceksin. Sana emanet edilen çocukların eşitliğine titizlik göstereceksin.

Şimdi ben ve o okuldaki "öteki" çocukların aileleri, önce o pişkin müdürü görevden alacak, sonra da kendisi istifa edecek ilçe-il Milli Eğitim Müdürleri ve hepsinden ve her şeyden sorumlu bir Milli Eğitim Bakanı görmek istiyoruz. Ama Bakan.okullarındaki ayrımcılığın umurunda bile olmadığını.çoraplarına adını ve bir süre sonra kaybedeceği unvanını yazdırarak gösteriyor.

Bir kez daha yazmıştım: "Ananı taciz eden kadı,kimi kime şikâyet edeceksin?"