Tolstoy hayatının son deminde, seksen iki yaşında evden kaçtığında kızıyla doktoru onu yalnız bırakmamış, birlikte yol almışlar...

Tolstoy hayatının son deminde, seksen iki yaşında evden kaçtığında kızıyla doktoru onu yalnız bırakmamış, birlikte yol almışlar, ama sonunda dermanı tükenen Tolstoy’u bir manastıra yatırmak zorunda kalmışlardı. 1910 yılının soğuk bir kasım günü orada ölen Rus yazarı, ilk büyük romanı olan Savaş ve Barış’ın yıllar sonra başka bir adla anılacağını tahmin bile edemezdi. 2000 yılında Rusya’da bir TV yarışmasında bu kitabın adı sorulmuş, ama doğru cevap olarak “Savaş ve Toplum” kabul edilmişti. Yaklaşık yüzyıllık bir tartışma bu, kaynağı, Rusça’da “mir” kelimesinin hem barış hem de toplum anlamına gelmesiymiş.

Bizim televizyonlardaki bir yarışma programında benzer bir fikir ayrılığı bugünlerde Kuran’ın Nur suresi üzerine olurdu herhalde. Sunucu “31. ayette kadınların neresini örtmesi emredilir?” diye sorsa, doğru cevap, o TV kanalının meşrebine göre değişirdi. Eğer mutaassıp bir kanal ise, Hayrettin Karaman gibi çoğunluk din yorumcusunun yolundan giderek, “kadınlar başlarını örtmelidir” cevabı kabul edilirdi. Aksi görüşte bir kanal ise, Özdemir İnce gibi düşünenlere uyar ve kadınların mahrem yerlerini kapatmalarının emredildiğini, mahrem ifadesiyle başın değil göğüslerin kastedildiğini belirtirdi.

Bu ayetin, Kuran’ın tevil edilmesi gereken ayetleri arasında yer aldığı geleneksel din yorumcuları tarafından ifade edilmekte ve müteşabih (açıklanmaya muhtaç) olduğu belirtilmektedir. Surede geçen humur kelimesinin başörtüsü mü yoksa sadece örtü anlamına mı geldiği İslam hukuku yöntemleri takip edilerek belirlenmeye çalışılmaktadır. Burada geleneklerin, alışkanlıkların, toplum içindeki farklılıkların ve önyargıların birçok meselede yorumun içine karışması kaçınılmaz olmaktadır.
Ama dini meseleleri tercüme yorumlarıyla çözmeye çalışmanın ne kadar sağlıklı bir yöntem olduğu da şüphelidir. Bazı konulardaki belirsizlikleri ve yanlışları gündeme getirmek anlaşılabilir, ama tek tek her kelimeyle uğraşarak yeni bir Kuran yazılamayacağına göre, dinin bütünsel yorumuna dair bir usul tartışmasına ihtiyaç var bugün. Geleneksel fıkıh (İslam hukuku) yöntemleri temel alınarak yapılan tartışmalar nihai olarak o yöntemi her yerde uygulayanların işine yaramaktadır. Belki de asıl mesele şudur: Tarihin ve toplumsal yapının bugün geldiği aşamada dinin yorumlanması usulü, geleneksel “Kuran’dan kıyasa” mekaniğinin dışına çıkabilir mi? Yoksa, hakkında çok daha yakın tarihli kaynakların bulunduğu bir Tolstoy romanının adı konusunda bile anlaşmazlık varken, bin dört yüz yıllık büyük bir dünya dininin bütün meselelerinin ne tercüme ne de tecrübe (geleneksel yorum) yöntemleriyle çözülemeyeceği, yeni değil, daha ilk dört halifenin asrı saadet devrinden beri açıktır.
Tolstoy’un zamanında Rusça’da “mir” kelimesi iki türlü yazılırmış. Birincisi barış (vbhm), ikincisi toplum (vihm) anlamına gelirmiş. Her devrim bir yapı bozumudur, ya da öyle olmaya çalışır ya, bizde Cumhuriyet’le birlikte harf devriminin yapılması gibi, Rusya’da da Sovyet devriminden sonra 1918’de reform yoluna gidilmiş ve sonuçta bu iki kelime aynı şekilde yazılır hale gelmiş.

Kitabın ilk versiyonu bir edebiyat dergisinde yayınlandığında adı “1805”miş. Hikâyesinin sonunu beğenmeyen Tolstoy kitabı yeniden yazarak bu sefer Savaş ve Barış adıyla yayınlamış. Ve yıllar sonra Fransızca’ya da bu isimle bizzat kendisi tercüme etmişken, yazarın bu hadisi (tavrı) bile tartışmanın taraflarını tatmin etmeye yetmemiş. Çünkü kitabın 1913 yılı baskısında bir sayfada kitabın adı Savaş ve Toplum olarak geçmiş. Rusya’da birçok kişi hala bunu referans alıyor.
Kitabın “1805” adını taşıyan ilk hali bundan yirmi yıl kadar önce yeniden basılıp birçok dile çevrildi ve özellikle mutlu sonu nedeniyle özel bir ilgi gördü. Umuda ve mutlu sonlara, yani “barış ve toplum”un bir arada bulunmasına fazlasıyla ihtiyaç duyduğumuz günlerde, bu kitabın dilimize tercümesi de iyi olurdu.