İnanılmaz olan, hatta tarihte eşi benzeri bulunmayan şey ise Gazze’nin direniş eşiğinin hâlâ kırılamamış olması. Filistinliler özgürlüklerini kazanabilmek için işte bu kadar kararlı.

Savaş ve direnişin 100 günü: Filistinlilerin destansı direnişi Netanyahu’nun çöküşünü getirecek*

Ramzy Baroud

“Çukur yasasında” ilk kural; “eğer kendini bir çukurda bulursan, kazmayı bırak.” İkinci kural, “Eğer kazmıyorsan, çukurdasındır.”  

Bu özdeyişler, Gazze’de başlayan savaşın yüzüncü gününde İsrail’in şu anki siyasi, askerî ve stratejik krizlerini özetler nitelikte.  

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Filistin direnişinin 7 Ekim’de İsrail’in güneyine saldırısının ardından karşılık verme konusunda öngörülemeyecek bir zorlukla karşı karşıya geldi. 

Tek başına o saldırı bile İsrailliler ve Filistinliler arasındaki ilişki açısından her şeyi değiştirdi. Etkileri on yıllarca, belki nesiller boyu sürecek.  

Netanyahu Aksa Tufanı operasyonu olmadan çok önce çukurdaydı ve kendisinden başka suçlayacak kimse yoktu.  

Netanyahu iktidarda kalarak üç tane büyük yolsuzluk davası ve yargılamalarından paçayı sıyırabilmek adına kendi durduğu yeri meşrulaştırabilmek için, aşırı gerici bir ideolojinin çıktısı olan devletin tarihindeki en gerici hükümeti kurdu. 

Savaştan aylar önce başlayan kitlesel Netanyahu karşıtı eylemler bile İsrailli lidere içine düştüğü çukurun ne kadar derinleştirdiğini fark ettiremedi ve aralıksız askerî işgal ve kuşatma altında yaşayan Filistinliler, İsrail’in siyasi ve askerî krizini fırsat olarak gördü.  

Netanyahu kazmaya devam etti. 

7 Ekim sürpriz bir saldırı olarak görülmemeli çünkü Gazze’ye tahkim edilen devasa askerî “Gazze Tümeni”nin tüm varlık amacı bölgenin en ileri askerî teknoloji eliyle zaptedilmesi ve kuşatılmasıydı. 

Global Firepower 2024’ün askerî güç sıralamasında İsrail’in dünyada 17. sıraya erişebilmesinin yegâne sebebi askerî teknolojisi. 

Bu ileri askerî kapasite de sürpriz saldırıları imkânsız kılıyor çünkü gözlemlenebilen tüm şüpheli hareketler insanlar değil sofistike makineler tarafından taranıyor, gerekirse müdahale ediliyor ve raporlanıyor. Dolayısıyla İsrail açısından bu başarısızlık hem çok katmanlı hem de derin etkileri var. 

7 Ekim’i takip eden günlerde Netanyahu kendisini olduğundan daha derin bir çukura hapsetti. Sorumluluk almak, halkın birliğini sağlamak ya da Allah göstermesin ezilenlerin direnişi karşısında savaşın hiçbir zaman kalıcı bir yanıt olmadığını söylemek yerine, kazmaya devam etti. 

Aşırı sağcı bakanlar Itamar Ben-Givir, Bezalel Smotrich ve Amichai Eliyahu tarafından çevrelenmiş İsrailli lider, Gazze Savaşını yalnızca orada değil Batı Şeria’da da Filistinlilere yönelik bir etnik temizliğe çevirmeyi hedefleyen uygulamaları yürürlüğe koyarak durumu daha da kötüleştirdi.  

Filistinlilerin sabrı ve Mısır ile Ürdün’ün güçlü karşı tutumu olmasa, ikinci bir Nakba hayata geçebilirdi.  

İsrail’deki tüm ana akım siyasetçiler, aralarındaki ideolojik ve politik farklılıkları bir yana bırakarak ırkçı, şiddetli hatta soykırımcı bir dil tutturma konusunda birbirleriyle yarıştılar. Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın daha ilk günden Gazze halkına “elektik, gıda, yakıt hepsi yasak” diye buyurması üzerine, Avi Dichter de “yeni bir Nakba” çağrısı yapmıştı. 

Eliyahu “Gazze’ye nükleer bomba atma” ‘seçeneğini önermişti.  

Biden hükümeti, İsrail’i kendinden kurtarabilmek adına Tel Aviv hükümetine Gazze’de soykırımcı bir savaşın kendileri için de kötü sonuçları olacağını belirtmek yerine holiganlığı ve suç ortaklığını tercih etti. 

14 milyar dolarlık acil yardım paketinin yanı sora Washington 25 Aralık itibariyle silah yüklü 230 uçak ve 20 gemi yolladı. 

12 Ocak tarihli New York Times raporuna göre, CIA aynı zamanda İsrail için Gazze’de istihbarat toplamak için çalışıyor.  

İsrail’e ABD’nin her türden desteği, Filistin ve Ortadoğu’da çalışma yapan tüm saygın uluslararası kuruluşların hazırladığı şok edici raporlara rağmen sürmeye devam ediyor.  

Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansına göre 2,3 milyonluk Gazze nüfusunun 1,9 milyonu yerinden edildi. İsrailli insan hakları grubu B’tselem 2,2 milyon insanın açlık çektiğini belirtti. Save the Children, günde 100 Filistinli çocuğun öldürüldüğünü bildirdi. Gazze hükümetinin iletişim bürosu, Şeridin yüzde 70’inin yok edildiğini açıkladı. 

Wall Street Journal bile Gazze’deki yıkımın II. Dünya Savaşı Dresden’inden daha kötü olduğunu vurguladı. 

Yine de bunların hiçbiri bölgeyi son 100 günde beş defa ve hep aynı İsrail’e destek mesajıyla ziyaret eden ABD dışişleri bakanı Antony Blinken’i kaygılandırmıyor.  

İnanılmaz olan, hatta tarihte eşi benzeri bulunmayan şey ise Gazze’nin direniş eşiğinin hâlâ kırılamamış olması. Filistinliler özgürlüklerini kazanabilmek için işte bu kadar kararlı. Annelerin, babaların çocuklarının ölü bedenlerini acı içinde taşıdıkları sahneleri tekrar tekrar izledik, yine de bu insanlar kendi yurtlarından vazgeçmiyor. 

Bu onurlu acı dünyayı sarstı. Her ne kadar Washington BM Güvenlik Konseyinin anlamlı herhangi bir eylemde bulunmamasını güvence altına alsa da Güney Afrika gibi ülkeler dünyanın en önemli mahkemesini savaşı sonlandırması ve İsrail’in barbarlıklarını soykırım olarak tanımlaması için yardıma çağırıyor. 

Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanındaki çabaları çoğu küresel güneydeki diğer ülkeleri de harekete geçirdi. 

Fakat Netanyahu kazmaya devam ediyor, bir gram hareket edemeden ya da muhtemelen etrafındaki dünyanın sonunda Filistinlilerin nesillerdir çektiği acıları anladığının farkına bile varmadan. 

İsrailli lider hâlâ “gönüllü göçten” Gazze ve Filistin’i yönetmek istemekten ve Ortadoğu’yu kendi güç ve büyüklük hayallerindeki gibi şekillendirebilmekten bahsediyor. 

Gazze’de 100 gündür süren savaş bize bir ulus kolektif direniş kararı aldığında üstün askerî gücün sonuca etki edemediğini gösterdi. 

Aynı zamanda ABD’nin artık Ortadoğu’yu İsrail’in önceliklerine göre düzenleyemediğini ve Küresel Güneydeki görece küçük ülkelerin birleştiğinde tarihin akışını değiştirebildiğini de öğretti.  

Netanyahu kazmaya devam edebilir, ancak tarih çoktan yazıldı: Filistin halkının ruhu İsrail’in ölüm makinesini yendi. 

*Counterpunch web sitesinden kısaltılarak çevrilmiştir. 

Çeviren: Göksu Cengiz