Gelecekle ilgili tüm çabalarımızın bir kez daha savaş söylemleri altında kaybolacağı günlere gidiyoruz. Geçmiş yılların acı tecrübeleri, böylesi günlerde....

Gelecekle ilgili tüm çabalarımızın bir kez daha savaş söylemleri altında kaybolacağı günlere gidiyoruz. Geçmiş yılların acı tecrübeleri, böylesi günlerde ne çalışanlardan ne de onların haklarından söz edilebildiğini gösteriyor. Savaş koşulları altında geçen 25 yıl boyunca, işsizlik, yoksulluk, güvencesiz çalışma, sosyal hakların yok oluşu, ne kadar konuşulabilire o kadar konuşulabildi. Sendikalaşma, örgütlenme, emeğin hakları için ne kadar mücadele edilebilirse o kadar yapılabildi.

Bu süre boyunca birileri kendi programlarını uygulamaya hep devam etti. Özelleştirmelerin, taşeronlaştırmaların, işten çıkarmaların, grev erteleyip kırmaların, çalışanların var olan sosyal haklarının birer birer geri alınmasının arkası hiç kesilmedi. Sol siyaset ve emek hareketi kimi zaman savaşa karşı durarak kimi zaman savaş koşullarına rağmen bu gidişe karşı koymaya çalışsa da giderek güç kaybederek bu günlere geldi.

Oysa, 22 Temmuz seçimleri sonrası adeta yeni bir başlangıç yapmanın zamanı gelmiş, koşulları mevcut olabilirmiş gibi, sınıf eksenli siyasetten, emek hareketinden daha sık söz edilir olmuştu. Yeniden kıpırdanmaya başlayan emek hareketinden, anayasa tartışmaları sürecinde sosyal haklar alanında yükselebilecek hak taleplerinden, meclise gönderdiğimiz bağımsız vekillerimizle yürütülecek sol politikalardan tekrar umut-lanılmıştı.

Ancak çok kısa bir süre geçmeden her türlü politik söz, ortalığa yayılan savaş söylemlerinin arasında tekrar işitilmez hale geldi. Zaten, 22 Temmuz seçimleri sonrasında gündeme gelen THY ve tekstil işkolundaki uyuşmazlıklar sırasında emek karşıtları harekete geçmekte gecikmemişlerdi.

Savaş koşulların altında bu söylemin sarılacağı argümanlar da şimdiden belli olmaya başladı.Bir internet haber sitesinde yer alan "Türkiye Savaşın Eşiğinde, Sendika Grevde" biçimindeki haberleri ve "Hükümetin terörle mücadele konusunda başarısız olduğunu savunan sendikanın, Türkiye'nin çok kritik bir sınır ötesi operasyona hazırlandığı dönemde güvenlik zafiyetine neden olabilecek böyle bir grev kararı almış olması da dikkatlerden kaçmadı," tarzındaki yorumları daha çok işiteceğiz.

Emek karşıtı liberal ve küresel sermaye seferberliğinin gündeminde, çalışanlar aleyhine yapılacak, sosyal güvenlik ve sağlık hakları ile ilgili yeni yasal düzenlemeler var. AKP hükümeti, çalışanların emekli olmasını olanaksız hale getirecek, yaşlılık ve diğer sigorta yardımlarını azaltacak, sağlık sistemini herkesin prim ödeme koşuluna bağlı kılacak Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanu-nu'nu bir an evvel tekrar yürürlüğe koymak istediği de ortada. AKP, hazırlattığı anayasa taslağında da, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı ile sosyal yardım hakkını tek bir maddede toplayarak bu konulardaki kararlılığını sürdürüyor. Sendikal hareketin bu konuda henüz hiçbir hazırlığı olmadığı gibi ne gibi bir politikaları olduğundan da kimsenin haberi yok.

Savaşın kara bulutları her yeri kapladığında, emek hareketi ve diğer toplumsal hareketler giderek etkisizleşeceğinden, çalışanların hakları ile ilgili konularda ne politika ne de herhangi bir mücadele geliştirebilmek mümkün olacaktır. O zaman, sadece bu savaşta çocuklarını kaybeden aileler değil, hepimiz geleceğimizi kaybetmiş olacağız.