Seçim üzerine
Fotoğraf: AA

Diş Hekimi Dr. Hüseyin Özkahraman

Neyi anlatsam ki dostum sana? “Yukarısı bıyık aşağısı sakal” derler bunun adına, al sana kestirmeden bir cevap... Kısacası laf olsun beri gelsin. Üzüntünü biliyorum, hayıflanışını da... Onun için yazdım sana; okuman ve düşünmen için. ‘Eeyy eeyy!’ diye seslenen, davullarıyla sokaklarda gösteri yapan zevatlar… Adaletli bir yarış oldu, milletin iradesi sandığa yansıdı mı diyorsunuz? Yani olmayan rafa kaldırılmış demokrasi adına… Bir tarafta kamunun bütün olanaklarıyla baskı, şiddet, iftira ile hayatın her alanına müdahale eden iktidar, diğer tarafta bir telefon, bir mutfak, bir tripot ile halka seslenen, ülke sorunlarını anlatmaya çalışan, kısıtlı olanaklarla belki de olanaksızlıklar içinde çalışma yapan bir muhalefet... Siz bunun adına eşit koşullarda seçim yapıldı diyor, demokrasiden dem vuruyor, zafer çığlıkları atıyor, meydanlarda silahlı kutlamalar yapıyor ve tekbirler getirerek savaş meydanları gibi alanları dolduruyorsunuz…

Hileyle, hurdayla, ithal seçmenle, otokrat yönetimlerle belki bu sefer de yönetimi aldınız ama unutmayın: yiğit düştüğü yerden ayağa kalkacak. Daha donanımlı, daha kararlı, bir o kadar da inançlı ve güçlü… Buyurun er meydanına; mücadele var dostlar! “Şimdi yok olmanın, vazgeçmenin, yıkılmanın, terk etmenin zamanı değil. Burası hepimizin ülkesi. Yarınımız için, çocuklarımız için, toprağımız, saksıya ektiğimiz çiçeğimiz için, anılarımız ve yaşayacaklarımız için mücadeleye yeniden başlamanın zamanı!”

Henüz ölüsünü bulamayan, mezarına bir su dökemeyen insanı varken bu memleketin, kutlamanın zamanı değil! İnsanca bir yaşam için direnmenin daha çok çalışmanın zamanı. Bir yanda halkın vergileriyle sahip olduğu, son model, yerli ve milli(!) aracıyla gezip çöpten yemek toplayan vatandaşını görmeyenler; bir yanda ise bu devletin tüm olanaklarını şeffaf bir şekilde halka hizmet için kullanacağını söyleyen yüzü ak, aklıselim, fikri kemâller vardı. Bir yanda saray saltanatı, bir yanda halkın mutfağı vardı. Bir yanda yıllardır Avrupa’da yaşayıp Türkiye’de siyasal İslam hüküm sürsün isteyenler vardı, bir yandan vatanından sürgün edilip dönmeyi bekleyen sanatçımız, aydınımız... Hani 85 milyon kazanacaktı? Hani Türkiye kazanacaktı? Daha ilk konuşmada sopasını gösterdi devlet baba. Ne yazıktır ki halk çoktan alışmıştı buna. Devletin halka olan sorumluluklarını hatırladığı, vatandaşın şükür psikolojisinden çıkıp haklarını istemeye cesaret edebildiği sosyal devlet düzeni için, “herkes için adalet, herkes için bağımsız yargı” için, toplumun yarısının her gün terörist ve öteki ilan edilmesinin son bulması için, elimizden alınan gerçek demokrasiyi yeniden kazanmak için çok çalışacağız! Ondandır yılgınlığa yer yok demem.

Ahmed Arif’in şiirinde öğütlediği gibi:

Öyle yıkma kendini,

 Öyle mahzun, öyle garip...

 Nerede olursan ol,

 İçerde, dışarda, derste, sırada,

 Yürü üstüne - üstüne,

 Tükür yüzüne celladın,

 Fırsatçının, fesatçının, hayının...

 Dayan kitap ile

 Dayan iş ile.

 Tırnak ile, diş ile,

 Umut ile, sevda ile, düş ile

 Dayan rüsva etme beni.