Hımm… Seçimler sıkıcı geçeceğe benziyor. Galibi ortada. Eh, bu durumda, mağluplar da belli.

Hımm… Seçimler sıkıcı geçeceğe benziyor. Galibi ortada. Eh, bu durumda, mağluplar da belli.

Bu durumu değiştiremesek bile, bir şeyler yaparak işin içine adrenalin ve heyecan katabiliriz herhalde.

Ne yapabiliriz mesela?

Evet, tabii ki AKP’yi eleştiririz; onu biliyoruz. Yıllardır yaptığımız iş zaten. Beceremeyecek miyiz?

Eski eleştirilerimizin geçerliliğini kaybettiğini kim söyledi ki? Onları tekrarlar, bir de son zamanlardan yenilerini ekleriz. Olur biter.

İktidara karşı mücadele, boynumuzun borcudur tabii. Onu yaparız, kimsenin kuşkusu bile olmasın.

Ama adamlar yüzde 40’ı garantilemiş, yüzde 50’lere oynuyor! Halk bilinçsiz, bir çuval kömüre tav oluyor! Bu şartlarda ne yapsak pek bir şey değişmez ki!..

*       *       *

Peki, başka ne yapsak bu seçim sürecinde? Onu nasıl değerlendirsek? Ne yapsak da önümüzdeki iki buçuk ayı daha ilginç ve heyecanlı hale getirsek?

Kendimizi daha iyi tanıtalım. Başkalarıyla farkımızı iyice ortaya koyalım.

“Başkalarıyla farkımız“ deyince… Elbette en başta bize benzeyenlerden farklarımızı açıklamalıyız.

Yani sağcıysak en başta sağla, solcuysak en fazla solla çarpışarak “öyle sağcı” veya “öyle solcu” olmadığımızı, aslında “çok farklı” olduğumuzu kanıtlamalıyız.

Muhafazakârsak bize en yakın muhafazakârlarla, dindarsak başka dindarlarla, “siyasi merkez”de olduğumuzu düşünüyorsak orada olduğunu iddia eden öteki güçlerle, sosyalist isek “sözüm ona sosyalistler”le aramıza kalın ve kırmızı çizgiler çizmeliyiz.

Çizmeliyiz ki, halk aldanmasın…

Bizi, bize benzeyen (ya da benziyor gibi görünen) öteki siyasi güçlerle karıştırmasın…

Efendim, ne dediniz, halk zaten bize pek oy vermeyecek mi?

Olsun, oy vermese de kim olduğumuzu öğrensin! Ötekilerle farklarımızı anlasın! Bir gün mutlaka işine yarar…

*       *       *

Evet evet, bunu yapmalıyız. Zaten her seferinde yaparız bunu. Bu sefer daha da iyi yapmalıyız.

Üstelik bunu yaparken aradığımız adrenalini ve heyecanı da burada bulabiliriz. Uzak ve güçlü iktidara vurmaya çalışmak ile yakın ve güçsüz benzerlerimize vurmak kıyaslanır mı hiç!

Mesela, solcuysak, sosyalistsek… Tek gerçek solcu ve sosyalist biz ve sadece bizken, başkalarının da kendilerine solcu ve sosyalist demesine sessiz mi kalacağız? Elbette ki hayır!

Bütün gücümüzle kimin doğruyu, kimin yalanı söylediğini göstereceğiz.

Öteki “sözüm ona sol” ve “sözüm ona sosyalist” çevreleri köşeye sıkıştırıp bizimkilere benzeyen söylemler kullandıkları için onların burnundan getireceğiz.

Mesela, 12 Eylül referandumunda kendine sol ve sosyalist diyen bazı çevrelerle ayrı düşmüştük. (E, düşeriz tabii, onlar bu kadar “belkemiksiz” , “dar kafalı” ve “hain” olduktan sonra…)

Referandum öncesinde olduğu gibi, sonrasında da bu gibilerle sonuna kadar mücadele ettik.

“Sol” ve “sosyalist güçler” arasında dışarıdan bakınca “bölünme” gibi görünen ayrışmaların, aslında bir arınma olduğunu, ne kadar küçülürsek ve azalırsak kalitemizin o kadar artacağını dünya aleme göstermeye çalıştık.

Bu amaçla yüzlerce makale yazmadık mı? Yüzlerce konuşma yapmadık mı? Yüzlerce polemiğe girip sahte sol ve sosyalistleri rezil etmedik mi?

Ama yeter mi? Yetmez tabii! Devam edeceğiz…

“Yeter” ve “yetmez” dedik de…

Referandumda “hayır” dediysek “yetmez, ama evet” diyenler, “yetmez, ama evet” dediysek “hayır” diyenler  bu seçimlerde de ana hedefimizde olacak.

Onları yaptıkları yanlıştan dolayı yerden yere vuracağız yine. Pişman edeceğiz. Aylar önce (her zamanki gibi) bizim doğru olanı, onların ise yanlış yaptığını kabul etmeleri için türlü polemiklere gireceğiz.

Buna da hakkımız var.

Çünkü onlar da bizim gibi davransaydı, bugün bu kadar kötü yaşıyor olmayacaktık. Türkiye’de şimdiki sorunlar bulunmayacaktı. AKP bu kadar ölçüsüz davranamayacaktı.

Her şey onlar yüzünden oldu zaten.

Hani, AKP’nin bile onlar kadar suçlu olmadığını söylesek yeridir. Böyle bir ortamı bulan herkes, elbette baskıları arttırır.

Suçlu olan onlardır; onlar, yani bize benzeyip, hatta çok benzeyip, aslında bizden çoook farklı olanlardır.

*       *       *

Bu seçim sürecinde asıl hedefimiz, onlardır işte; yani bize benzeyip de aslında “omurgasız”, “dar kafalı” ve hain” olanlardır.

İktidar mı? Diğer siyasi karşıtlar mı? Tabii canım, elbette onlar da hedefimizdedir. (Gerçi adamlar çok güçlü, yüzde 50’lere oynuyorlar. Halk da bir çuval kömüre tav oluyor. Onlarla ne kadar mücadele etsek boşuna gibi.)

Ama ötekiler, yani daha düne kadar içimizde ve yanımızda olanlar, hâlâ sıkılmadan bizim bazı söylemlerimizi kullananlar, utanmadan solculuğu ve sosyalistliği elimizden almaya çalışanlar, işte onlar asıl hedefimizde olacaktır bu seçimlerde de.

Hem böylece her seferinde büyük heyecanla oynadığımız bu oyunu bir kez daha hırsla oynama ve sıkıcı geçecek seçim sürecini renklendirme şansımız da olur.

Daha fazla beklemeye gerek var mı?

Hücuuuuummm!..
 
 
***
 
Liderler kadın olsaydı…

Malum, erkek egemen toplumda, “erkeklerle kadınların eşit olmayacağını” en tepeden ilan ederek, erkeksi tavırlar ve sözlerle siyaset yapıyoruz.

Kadın sorunlarını dile getirenler ve tartışanlar bile çoğunlukla erkekler…

Bu ortamda seçimlere gidiliyor.

Katılanların çoğu elbette ki erkekler.

Kaç tane kadın Meclis’e girebilecek, göreceğiz.

1997 yılında kurulan KADER’in (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği) bu seçimlere yönelik olarak da boş durmayacağı ortaya çıktı.

Daha fazla kadın milletvekilinin TBMM’ye girmesi için kamuoyu yaratmak, siyasi parti ve liderleri bu yönde teşvik etmek amacıyla başlatılan “275 Kadın” kampanyası, iş ve sanat dünyasından pek çok ünlü kadının (Vuslat Doğan Sabancı, Ayşe Kulin, Ayşe Özgün, Nihal Bengisu Karaca, Gülben Ergen, Sertap Erener, Nil Karaibrahimgil…) desteğiyle sürüyor.

Bu arada internette dolaşmaya başlayan "Ya kadın olsaydın?" sorusuyla ve fotomontaj yardımıyla yaratılmış olan AKP, CHP ve MHP liderlerinin kadın halleri doğrusu çok ilginç.

Parti başkanlarını kadın adaylarla empati kurmaya davet eden bu esprili kampanyada Başbakan Erdoğan’a "Ya kadın olsaydın Tayyip Bey? Misafir ağırlayacaktın. Siyaset yerine börek yapacaktın" cümleleriyle sesleniliyor. Kampanya posterinde elinde tatlı tabağı, önlük takmış, inci kolyesi ile gülümseyen Erdoğan’ın kadın halini görüyoruz.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun kadın hali ise posterde başörtülü ve kucağında bebeği ile oturuyor. Kılıçdaroğlu’na "Ya kadın olsaydın Kemal Bey? Çocuk bakacaktın. Muhalefet yerine mama yapacaktın" diye sesleniliyor.

Benzer bir şekilde, elinde örgüsü kırmızı manikürlü tırnaklarıyla oturan Devlet Bahçeli’nin kadın versiyonuna ise "Ya kadın olsaydın Devlet Bey? Örgü örecektin. Meclis’i rüyanda görecektin" deniyor.