Şehrin özgür kokusunu bilmeyen Z kuşağına…
Eflatun Zamanlar, Neriman Ağaoğlu, Şyk Kitap, 2022

Sofya KURBAN

Neriman Ağaoğlu’nun ilk kitabı olan Eflatun Zamanlar 2022 yılında Şyk Kitap tarafından yayınlandı. On öyküden oluşan eser, 1980 ile 2015 yılları arasındaki döneme tanıklık ediyor. Öyküler arasına yerleştirilen mektuplar; okura zaman, mekân ve dönemin ruhunu aktarmada bir köprü işlevi görüyor. 1980’in Eylül ayında başlayan hikâye, 2015’deki Gar Katliamına tanıklık eden Füsun adlı öyküyle bitiyor. Bu bağlamda Eflatun Zamanlar için sadece öykü kitabı demek çok da doğru değil.  Türkiye’nin son otuz beş yılı, sendika hareketinin içinde, dünyaya soldan bakan kadınların yaşamları üzerinden anlatılıyor. Her bir kadının hikâyesi tekil olarak öykü bütünlüğünde olup, araya yerleştirilen mektup ile bir sonraki kahramana bağlanıyor.

İyi metinler; tarihi bir süreçte, kendi dinamiğini yaratarak, bireyin değişim yolculuğunu okura aktarır. Metin ile okur bir akışın içindedir. Ağaoğlu, tarihi olayları tekrarlayarak değil, öyküler arasına yerleştirdiği mektuplar, verdiği küçük ipuçları ile dönemin ruhunu, okurda uyandırdığı duygularla veriyor. Sözgelimi “Sivas’ta şairleri yakmışlar,” diyerek. Bu anlatım, esere öyküden öte, bir roman bütünlüğü kazandırıyor.

HÜZÜN DOLU ÖYKÜLER…

Tıpkı dünyanın, ülkenin durumu gibi. Neler umulmuştu da neler çıka gelmişti. Dünyanın, Türkiye’nin daha iyi olacağına inanılmıştı da, çıka çıka gelen bir gar katliamı ile başlayan yabancılık çağı olmuştu.  Bu düşünce, geçmişin izinden bugüne doğru gelirken yavaş yavaş okurun zihninde oluşuyor. Gencecik insanlar; miting alanlarında, sokaklarda, meydanlarda, açlık grevlerinde daha iyi yarınlar için kol kola mücadele ederken Ankara, özellikle Cebecinin arka sokakları adeta birer öykü kahramanına dönüşüyor.  Metnin bir ayağının şehrin, ülkenin, dünyanın bir yerine oturtulmasıyla oluşan mekân algısı okurda derinlik hissi yaratıyor.  Tüm bunlar birleştiğinde hayat umuda doğru eviriliyor derken, bir parçalanma… Gar katliama gelmekte olan çağın bir ön sesi sanki.

Kitap umut dolu bir öyküyle başlıyor. Anadolu kırsalında, radyo ile dünyaya bağlanan bir ailenin küçük kızı, Edith Piaf’ın şarkılarını “Padam… Padam… Padam” diye dağlara, taşlara söylüyor. Ve Edith Piaf olmak için okula gitmenin hayallerini kuruyor, ne var ki ülke 1980’ın 12 Eylül günü başka bir gerçeklikte uyanıyor. İhtilal olmuştur. Artık küçük kızın okula başlayacağı bile şüphelidir.

Aysel, Zeynep, Nurten, Yıldız, Füsun…

Kadınların hikâyeleri anlatılırken, yaşamlarına mıh gibi çakılmış korkunun da onlara eşlik etmesi elbette kaçınılmazdır. Ağrı Eşiği bu bağlamda üzerinde durulması gereken bir öykü. Sokaklarda, meydanlarda özgürce şehrin gecesini gündüzünü yaşayan kadınlar yavaş yavaş geri çekilmiştir.  Ta evlerine kadar sokulan, her an arkalarında biri varmış gibi yaşanan hayat ise artık yeni normaldir.

“Şu anda ise korkumun kaynağı farklıydı. Takip ediliyordum. Uzun yıllardır yalnızlığımdan ödün vermeyen biri olmakla övünürdüm. Sokaklarda yalnız yürümeyi severdim. Boş bir arsadan, korkusuz bir gölge olarak geçtiğimi düşünürdüm bazen. Bir kahraman gibi… Bana bakan gözlerin, gururla sırtımın dikleştiğini gördüklerimi bilirdim. Şimdi ise pusuya düşmüş gibiyim.”

Tren yolculukları öykü kahramanlarının geçmişle hesaplaşma yeridir. Anneyle, sevgiliyle veya bir dostla yapılan bu hesaplaşmalar, arka planında ülkenin geçmişiyle yapılan hesaplaşmanın da izini taşır.

Eflatun Zamanlardaki öykülere bütüncül bir bakışla bakıldığında, “Aşk da, dostluk da, yapılan tercihler de bir yerde politiktir” diyor yazar. Neriman Ağaoğlu, bu bağlamda edebiyatımıza yeni bir soluk getirmiştir. Olaylar ve yaşananlar, tekil olmanın ötesinde bir bütünü oluşturan büyük manzaranın bir parçasıdır. Yazar bu manzarayı; usul usul, söylemlerden uzak, tipik insanın olağan hallerinde anlatıyor. Ne bir ideolojik söylem ne de o yönde bir duruş vardır.

Eflatun Zamanların yolu açık olsun. Umarım geniş bir okur kitlesine ulaşır, Özellikle pandemi ile sanal dünyaya sıkışmış, sokaklardan meydanlardan uzaklaşmış, şehrin özgür kokusunu bilmeyen Z kuşağına…