Sen hep yoksuldun Amerika!
Wall Street filmi azgınlaşan neoliberalizm ve paradan başka düşünmeyen acımasız borsacı Yuppie’ler hakkında ilk ikazı veren filmlerdendi...
Wall Street filmi azgınlaşan neoliberalizm ve paradan başka düşünmeyen acımasız borsacı Yuppie’ler hakkında ilk ikazı veren filmlerdendi. Stone büyük bir içtenlikle kazanma için her şeyi göze alan ve amblemleri Jaws olan Yuppie’lerin entrikalar, kartvizitler ve akan borsa bantlarıyla çevrilmiş dünyasını gösteriyordu
Arap Baharından Amerikan Baharına geçiverdik… Gençler “Hırsız Bankacılar” sloganı atarak, Walt Street’te Mohikan Ateşi yakıyorlar artık.. Dün Neşecan Balkan’ın New York’tan gazetemize yazdığı gibi, “Wall Street hareketine ‘orta sınıf’ hayalini yitiren gençler ile sürekli iş değiştirmek zorunda kalan emekçiler öncülük ediyor.” 2008’den itibaren ve Mortgage kriziyle tavan yapan ABD’de orta sınıfların erimesinin yeni bir görünümü bu. 1989 tarihli Oliver Stone’un Wall Street filmi azgınlaşan neoliberalizm ve paradan başka düşünmeyen acımasız borsacı Yuppie’ler hakkında ilk ikazı veren filmlerdendi. Stone büyük bir içtenlikle kazanma için her şeyi göze alan ve amblemleri Jaws olan Yuppie’lerin entrikalar, kartvizitler ve akan borsa bantlarıyla çevrilmiş dünyasını gösteriyordu İktisat ve İşletme fakültelerine akan gençlere.
SEFALETİ CİLALAMAK
Sinemanın da katkısıyla Amerikan Rüyası bizde o kadar oturmuş ki, sanki orada hiç emekçi ya da işsiz yokmuş gibi geliyordu. Sanki oraları sınıfsız bir ütopya, herkesin bahçesini çim makinesiyle düzlediği pancurlu evi ve otomobiliyle bir fırsatlar cenneti. Isırılmayı bekleyen bir Altın Elma (Apple)… Oysa biraz yakından baksak 19, yüzyıldan 1920’lere kadar işçi sınıfı mücadelesi ve sınıf savaşlarında ABD’nin tam bir cangıl olduğunu kolaylıkla görebiliriz. 1 Mayıs’ı doğuran Haymarket’ten Kazan’ın Rıhtımlar Üzerinde’sine, John Steinbeck’in Gazap Üzümleri romanından John Ford’un çektiği filme, ya da Fareler ve İnsanlar’a kadar, 1929 Krizi ile boğuşan Amerika sanki hiç olmamış gibi davranıyoruz. Oysa bugün kapitalizmi en iyi anlatan afiş bir ABD sendikasına ait. Çünkü 1945 sonrası ev-araba-beyzbol-iki çocuklu orta sınıf rüyası o kadar iyi parlatılmış ki, arkada duran ezilenlerin geleneğini kapatabiliyor. Örneğin Margaret Bourke’un 1929 krizini ve gerçek Amerikan Rüyasını gösteren fotoğrafı ilgililerinin dışında çok bilinmez, ya da fotoğrafın ustalarından Walker Ewans’ın belgelediği gerçek Amerika’nın karelerini de görmeyiz. Ewans’ın karelerine baktığımızda sanki olay bir üçüncü dünya ülkesinde geçiyor izlenimi ediniriz. Fotoğraflardaki sefaleti bir türlü yakıştıramayız güzel Amerikamıza… Bugün bir edebiyat klasiği olan John Don Passos’un ABD 42. Enlem romanına ne demeli peki? Ya da modernizmin büyük ressamı Edwar Hopper’in ıssızlık, yabancılaşma ve kaygı akan sessiz resimleri gülümseyen Bill Cosby’nin Amerikası değildir sanki. Hollywood’un Amerika’sında yoksulluk sadece suçla, siyah ve Latin kökenlilerle ilgiliydi hep. Evet Cumhuriyetçi Filler ve Demokrat Eşekler arasında geçen makas dışında da bir politika vardı Bir Zamanlar Amerika'da, o biraz biraz dönüyor sanki...
Darısı bizim ayılar ve boğalar arasında salınan Maslak ve Ataşehir hattına diyoruz... Şimdi bize diyecekler ki "ne kadar saftiriksiniz?" Olsun ne yapalım...
1 Mayıs bile Amerika'dan
Haymarket Olayı, 1 Mayıs 1886'da Luizvil'de (ABD) başlayan işçi grevleri sonucu 4 Mayıs'ta yine aynı şehirdeki Haymarket Alanında meydana gelen olay. 1886'da Şikago'da toplanan Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 8 saatlik işgünü için 1 Mayıs'ı grev ve 8 saat uygulamasını fiili olarak hayata geçirme günü olarak belirledi.
1 Mayıs 1886'da, grev ve gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Irklar arasındaki dayanışma da o gün en yüksek noktaya ulaştı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı. Grev ve gösteriler, 1 Mayıs'tan sonra da sürdü. İşçilerin çoğu 3 Mayıs'ta sokaklara çıktılar. McCormick'e ait fabrikadan atılan ve grevde olan işçiler de miting yaptılar. Miting sona ermek üzereyken McCormick fabrika düdüğünü çalarak, içerdeki grev kırıcıları dışarı çıkarttı. Grev kırıcıları protesto etmek için bir grup işçi fabrikaya yöneldi. İşçilere ateş eden polis, 4 işçinin ölmesine, onlarcasının yaralanmasına neden oldu.1889`da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada Birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmasına karar verildi.
Hey! Siz de köşeyi dönebilirsiniz
Amerikan Rüyası anlayışındaki en önemli kırılmalardan biri 1980’li yıllarda mutlu, üst orta sınıftan siyah bir ailenin anlatıldığı komedi dizsi Cosby ailesiydi. Daha önce sadece WASP (White Anglosakson Protestan- Beyaz Protestan) aileler Rüya’yı cilalarken, Cosby sınıf atlamayı ve palazlanan dijital kapitalizmin nimetlerinden yararlanmayı siyah ailelere kadar yayıyordu. Cosby onları kölelikten kurtaran beyazlara minnet duyan yeni Tom Amca olmuştu kısa sürede. Yani dizi neredeyse Obama’yı önceleyen bir rüyaya katılım çağrısıydı.
Arap Baharından Amerikan Baharına geçiverdik… Gençler “Hırsız Bankacılar” sloganı atarak, Walt Street’te Mohikan Ateşi yakıyorlar artık.. Dün Neşecan Balkan’ın New York’tan gazetemize yazdığı gibi, “Wall Street hareketine ‘orta sınıf’ hayalini yitiren gençler ile sürekli iş değiştirmek zorunda kalan emekçiler öncülük ediyor.” 2008’den itibaren ve Mortgage kriziyle tavan yapan ABD’de orta sınıfların erimesinin yeni bir görünümü bu. 1989 tarihli Oliver Stone’un Wall Street filmi azgınlaşan neoliberalizm ve paradan başka düşünmeyen acımasız borsacı Yuppie’ler hakkında ilk ikazı veren filmlerdendi. Stone büyük bir içtenlikle kazanma için her şeyi göze alan ve amblemleri Jaws olan Yuppie’lerin entrikalar, kartvizitler ve akan borsa bantlarıyla çevrilmiş dünyasını gösteriyordu İktisat ve İşletme fakültelerine akan gençlere.
SEFALETİ CİLALAMAK
Sinemanın da katkısıyla Amerikan Rüyası bizde o kadar oturmuş ki, sanki orada hiç emekçi ya da işsiz yokmuş gibi geliyordu. Sanki oraları sınıfsız bir ütopya, herkesin bahçesini çim makinesiyle düzlediği pancurlu evi ve otomobiliyle bir fırsatlar cenneti. Isırılmayı bekleyen bir Altın Elma (Apple)… Oysa biraz yakından baksak 19, yüzyıldan 1920’lere kadar işçi sınıfı mücadelesi ve sınıf savaşlarında ABD’nin tam bir cangıl olduğunu kolaylıkla görebiliriz. 1 Mayıs’ı doğuran Haymarket’ten Kazan’ın Rıhtımlar Üzerinde’sine, John Steinbeck’in Gazap Üzümleri romanından John Ford’un çektiği filme, ya da Fareler ve İnsanlar’a kadar, 1929 Krizi ile boğuşan Amerika sanki hiç olmamış gibi davranıyoruz. Oysa bugün kapitalizmi en iyi anlatan afiş bir ABD sendikasına ait. Çünkü 1945 sonrası ev-araba-beyzbol-iki çocuklu orta sınıf rüyası o kadar iyi parlatılmış ki, arkada duran ezilenlerin geleneğini kapatabiliyor. Örneğin Margaret Bourke’un 1929 krizini ve gerçek Amerikan Rüyasını gösteren fotoğrafı ilgililerinin dışında çok bilinmez, ya da fotoğrafın ustalarından Walker Ewans’ın belgelediği gerçek Amerika’nın karelerini de görmeyiz. Ewans’ın karelerine baktığımızda sanki olay bir üçüncü dünya ülkesinde geçiyor izlenimi ediniriz. Fotoğraflardaki sefaleti bir türlü yakıştıramayız güzel Amerikamıza… Bugün bir edebiyat klasiği olan John Don Passos’un ABD 42. Enlem romanına ne demeli peki? Ya da modernizmin büyük ressamı Edwar Hopper’in ıssızlık, yabancılaşma ve kaygı akan sessiz resimleri gülümseyen Bill Cosby’nin Amerikası değildir sanki. Hollywood’un Amerika’sında yoksulluk sadece suçla, siyah ve Latin kökenlilerle ilgiliydi hep. Evet Cumhuriyetçi Filler ve Demokrat Eşekler arasında geçen makas dışında da bir politika vardı Bir Zamanlar Amerika'da, o biraz biraz dönüyor sanki...
Darısı bizim ayılar ve boğalar arasında salınan Maslak ve Ataşehir hattına diyoruz... Şimdi bize diyecekler ki "ne kadar saftiriksiniz?" Olsun ne yapalım...
1 Mayıs bile Amerika'dan
Haymarket Olayı, 1 Mayıs 1886'da Luizvil'de (ABD) başlayan işçi grevleri sonucu 4 Mayıs'ta yine aynı şehirdeki Haymarket Alanında meydana gelen olay. 1886'da Şikago'da toplanan Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 8 saatlik işgünü için 1 Mayıs'ı grev ve 8 saat uygulamasını fiili olarak hayata geçirme günü olarak belirledi.
1 Mayıs 1886'da, grev ve gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Irklar arasındaki dayanışma da o gün en yüksek noktaya ulaştı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı. Grev ve gösteriler, 1 Mayıs'tan sonra da sürdü. İşçilerin çoğu 3 Mayıs'ta sokaklara çıktılar. McCormick'e ait fabrikadan atılan ve grevde olan işçiler de miting yaptılar. Miting sona ermek üzereyken McCormick fabrika düdüğünü çalarak, içerdeki grev kırıcıları dışarı çıkarttı. Grev kırıcıları protesto etmek için bir grup işçi fabrikaya yöneldi. İşçilere ateş eden polis, 4 işçinin ölmesine, onlarcasının yaralanmasına neden oldu.1889`da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada Birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmasına karar verildi.
Hey! Siz de köşeyi dönebilirsiniz
Amerikan Rüyası anlayışındaki en önemli kırılmalardan biri 1980’li yıllarda mutlu, üst orta sınıftan siyah bir ailenin anlatıldığı komedi dizsi Cosby ailesiydi. Daha önce sadece WASP (White Anglosakson Protestan- Beyaz Protestan) aileler Rüya’yı cilalarken, Cosby sınıf atlamayı ve palazlanan dijital kapitalizmin nimetlerinden yararlanmayı siyah ailelere kadar yayıyordu. Cosby onları kölelikten kurtaran beyazlara minnet duyan yeni Tom Amca olmuştu kısa sürede. Yani dizi neredeyse Obama’yı önceleyen bir rüyaya katılım çağrısıydı.