Şenol Yorozlu’ya saygı

Nilgün YÜKSEL

Geçen yıl yitirdiğimiz, Türk çağdaş sanatının usta ve önemli isimlerinden Şenol Yorozlu’nun “Kaftanlar” başlıklı anma sergisi Brieflyart Galeri’de 24 Şubat’a kadar sanatseverlerle buluşuyor.

Metnini kaleme aldığım sergi, Yorozlu’nun vefatından sonra nerdeyse bir çeyrek asır öncesi işlerini yeniden bir araya getirirken anıyı, anmayı, hafızayı vadettiği gibi canlandırıyor. Ve “Kaftanlar” Yorozlu’nun uzun bir yaratıma adanmış yaşamında sanatsal pratiğine dair de çok şey söylüyor.

Yorozlu, 1999'da Galeri Apel’de açtığı “Ğadada” sergisinden itibaren takip ettiğim bir sanatçıydı. Elbette ki yaşamın bitişi yaşanmışlığı bitirmediği gibi takibi de bitirmiyor. Onun ardında bıraktıkları bizi yeniden düşündürten, sorgulatan bir alanı hep saklı tutacak.

25 yılık arkadaşlığın ve mesleki işbirliğinin ardından onun için söylenecek ilk şey sürekli bir aşma tasarımı geliştirmiş olması. Her sergisinde, her serisinde hem söyleminde hem sanatsal eyleminde beklenmedik olanı gösterip risk alması. Bir sanatçı için bu kesintisiz yenilenme tasarrufu, alımlayıcının da dikkatini, algılarını aynı şekilde açık tutmasını gerekli kılıyor.

Kısa bir yazıda bir sanatçıya dair döküm yapmak oldukça zor olmasına karşın Yorozlu’nun özellikle İstanbul Bienali’ne katılımıyla başlayan süreçte sanatsal dilinin sürekli evrildiğini, düşüncenin olanaklarını malzemenin olanaklarıyla birleştirdiğini izlemek aynı zamanda tutkulu bir keşif sürecine de ortak olmak demek.

1999'da “Ğadada” sergisiyle karşılaşmak onun hem dille oyununu hem tarihsel birikimi nasıl değerlendirdiğini görmek benim için ufuk açıcıydı. O sergiden bana kalan en çok Çin temaniler olmuştu. Geleneksel bir motifin çağdaş dille anlatımı araştırma alanımın ne kadar genişleyeceğinin de bir göstergesiydi. Yorozlu ada ve dağ kelimelerini tersten yazarak tarihi de tersten okuduğumuzu hatırlatıyordu. Ardından “Kod Adı: Yeşil” geldi. Bu kez çağdaş sanatın dehalarından sermayenin söylemine kadar uzayan sistematik bir olma hali tuvallerde geziniyordu. Bir bakışta kavraması güçtü ama işler zaman geçirdikçe derinleşiyordu. “Evet  Osmanlı” sergisinden hemen önce buluşup bu yeni serisi üzerine konuşmuştuk. Kubbelerle simgeleşen bir mimari birikimin gecekondu zihniyetine dönüşmesinden rahatsızlığını dile getirmişti. Bu yüzden tuvallerinde kubbeler eğretiydi. Mimar Sinan gibi bir dehadan sonra sahiplenip dönüştürmek bir yana kavrayışsızlığımızla bizim eğretiliğimizi de gösteriyordu. Son sergisinin küratörlüğünü üstendiğimde izleyicinin karşısına farklı dönemleriyle çıkmıştı. Uzun bir aradan sonra sergilemelerden uzak kaldığı sırada durmamış düşüncelerini görüntülere dönüştürmeye devam etmişti.

Şenol Yorozlu öfkeli, muhalif bir o kadar da ironikti. Hem tarih hem sanat tarihi birikimini günümüzle birleştirdi. Bunu yaparken biçimini de malzemesini de dönüştürdü.

Bu yüzden 2000 yılına tarihlenen “Kaftanlar” serisi onun sanatsal pratiğine dair çok şey söylüyor. Boyayı bir kenara bıraktığı seri bu. Resmin sadece pigmentlerden ve renklerden oluşmadığını gösterdi. Kaftanı tarihsel bir göstergeden söküp önce iktidar söylemine eleştirel bir bakış getirdi sonra onu hem o günün hem kendisinin tarihi ile birleştirdi. İktidar mekanizmalarının gazete kağıtlarından popüler imgelerden nasıl sızdığını anımsattı. Atık dediğimiz kağıtları imgeye dönüştürürken değer yargılarımızı sorguladı. Eserlerde kullandığı kağıtlar kendine aitti. Çözdüğü bulmacalar, topladığı imgeler, üzerine yazılmış kağıtlar onun gündelik devinimine dair ipuçlarını barındırıyordu. Eserlerine dışarıdan izlediği kendisini katmıştı. Düşüncesini, bakışını, mizahını ve estetik algısını bir potada eritip kolaja dönüştürmüştü.

Hem “Kaftanlar” sergisinin metnini hem bu yazıyı kaleme alırken onun gitmiş olduğu düşüncesi hâlâ zorlayıcı ama yirmi beş yıl önce genç bir sanat tarihçisiyken onunla karşılaştığım için kendimi şanslı hissediyorum. Çalışmaları üzerine kafa yormuş olmak işlerini izlerken olduğu gibi beni hâlâ heyecanlandırıyor.

Şenol Yorozlu sanat tarihindeki ayrıcalıklı yerinde duruyor. Biz ardında bıraktıklarını izlemeye, yapıtlarından düşünce üretmeye devam edeceğiz. 

Anısına saygıyla…