“Bu Ruth” dediğime bakmayın, kitabın ilk sayfalarından itibaren o da “benim Ruth’um” oldu! Viyanalı Ruth, Still Alive başlıklı anılarını 2000’de yayınlıyor, Holocaust’tan 50 küsur yıl sonra.

Sevgili arkadaşlarım: Ruth ve Ruth
Fotoğraf: Daniel A. Anderson

Çiğdem Mater - Gezi Davası Tutuklusu, Yapımcı

Bakırköy Kadın Cezaevi’nde yirmi küsur aydır en yakın arkadaşlarım yazarlar ve kitap kahramanları… Çoğunun kadın olduğunu söylememe gerek var mı? 

Vaktin sonsuz, dikkatini dağıtacak her şeyden azade olunca; aralıksız okuyabiliyorsun, tecrübeyle sabit. Hep merak ettiğin ama vakitsizlikten takılamadığın konularda, dibine kadar inebiliyorsun misal… Hani, hapishaneyi “imrenilecek bir yer” gibi sunmak istemem ama! :) 

Her zaman ilgimi çekerdi ama II. Dünya Savaşı ve özellikle Nazizm merakım hapishanede tavan yaptı. Günümüz hapishanelerinin en popüler okuma konusu Nazizm. Dört bir yanda herkes Nazizm okuyor hapiste, bana özgü değil yani. 

Hani doktora yapsam bu kadar okurdum, elimde sürekli II. Dünya Savaşı kitapları var. Hamas’ın, İsrail saldırısı sonrası İsrail’in başlattığı korkunç savaşın ilk günlerinde, Aliya’ya dalmıştım, tesadüf… Aliya, II. Dünya Savaşı sırasında Avrupalı Yahudilerden başarabilenlerinin Filistin’e gidebilmek için çeşitli yollarla denizleri aştıkları “illegal göç”ün adı.  

O dönem Mossad’ın on kişilik bir ekiple, İngilizleri “aşarak” hayat kurtarmaya çalıştıkları bir organizasyonu var; bu ekibin tek kadın üyesi Romanyalı Ruth Kluger. Ruth, savaştan önce ilk dönem göçmen olarak kocasıyla Filistin’e gitmiş, sonra Mossad’ın bir üyesi olup Romanya’ya dönerek Aliya için çalışmış.  

Ruth’un adı karşıma ilk kez Struma Faciasını anlatan, İstanbul’da Ölüm: Struma’nın Gizli Hikâyesi’nde çıktı. Cathrine Collins ve Douglas Frantz’ın kitabında, Ruth’un The Last Escape başlıklı anılarından söz ediliyordu; Türkiyeli Yahudi Simon Brod’un o dönem Aliya için yaptıkları anlatılırken. Brod… Hayatı hâlâ nasıl film yapılmamış şaşırıyorum, keşke ben yapabilsem. Memleketteki her iyi insan gibi unutulmuş bir yaşamöyküsü. Ne güzel ki böyle insanları anımsatan, Rıfat Bali gibi araştırmacılar, yazarlar var. Brod’un hikâyesi… 

Bali’nin, Portraits from Bygone Istanbul’una konu olmuş. Bali’nin kitabında da Kluger’ın, Brod’dan sitayişle bahseden sözlerini okuyunca, Ruth Kluger’ın Peggy Mann’la birlikte yazdığı The Last Escape listeme girdi. 

The Last Escape’de asla pes etmeyen bir kadının yaşamı çıktı karşıma. Kluger, Romen Yahudilerini kurtarmak için insanüstü bir çaba sarf ediyor. Dönemin Rumen Kralı Carol’dan işinsanlarına, ulaşabildiği herkese ulaşıp Filistin’e doğru yola çıkacak illegal gemilere olabildiğince çok insan bindirebilmek için uğraşıyor. Dönemin şartlarında inanılmaz bir prodüksiyon! Hem çok tehlikeli, Karadeniz’den Hayfa’ya çetin bir yolculuk; hem de diyelim gemi Hayfa’ya ulaştı, İngilizler nasıl aşılacak, hiç belli değil. Her ânı risklerle dolu bir kumar masası… Kluger bazen başarıyor, bazen başaramıyor ama hiç pes etmiyor ve bütün bunları dümdüz, hiçbir abartıya yer vermeden, bir kahramanlık “destanı” yaratmadan anlatıyor, hayat gibi. Kluger, Almanlar Romanya’yı işgal edince güvenlik sebebiyle Bükreş’ten ayrılıyor; yeni üssü İstanbul, Park Otel’e yerleşiyor. Dönemin İstanbul’u bir çeşit istihbarat laboratuvarı, 1940’tayız. Kluger misal, Park Otel’de yemek yerken yan masada dönemin Alman Elçisi Von Papen oturuyor. Böyle de fantastik bir ortam! 

Kluger’ın anıları ve Aliya, bugüne dair epeyce bir fikir veriyor tabii. Ajanlık, illegal göç, Nazizm, Holocaust, kadınlar derken Ruth, iyice merak ettiğim ve hakkında daha çok okumak istediğim biri oldu. Kadınların hikâyeleri öyle çok da anlatılmıyor, malum. :) 

Doğru anımsıyorsam, Saul Friedländer’ın Nazi Almanyası ve Yahudiler: İmha Yılları adlı olağanüstü kitabının dipnotlarından birinde, Ruth Kluger/Still Alive’ı görünce pek sevindim. “Aaa” dedim, “benim Ruth’un bir kitabı daha var, yaşasın!”  

Hapishanede okumakla ilgili küçük bir not: kitap listeleriniz çoğunlukla dipnotlardan ve kaynakçalardan besleniyor. Bir kitaptaki bir satırlık alıntı sizi bambaşka bir kitaba, bambaşka bir dünyaya gönderiyor. Still Alive geldi, Ruth’la yeniden buluşmanın heyecanıyla elimdeki kitabı bırakıp hemen okumaya başladım. Olay Viyana’da geçiyor! Şaşırdım, Ruth’un Viyana macerasını hiç bilmiyorum, birkaç sayfa okudum, Auschwitz diyor, kafam iyice karıştı. Ruth’un Auschwitz’de ne işi var? Dördüncü sayfa falandı herhalde, jeton köşeli, anca düştü, bu Ruth başka Ruth, bu Kluger başka Kluger. Benim Ruth Rumen, bu Ruth Viyana’dan. Yani elimizde iki Ruth Kluger var! 

“Bu Ruth” dediğime bakmayın, kitabın ilk sayfalarından itibaren o da “benim Ruth’um” oldu! Viyanalı Ruth, Still Alive başlıklı anılarını 2000’de yayınlıyor, Holocaust’tan 50 küsur yıl sonra. Viyana Gettosu’ndan “aile kamplarına” Auschwitz’e yaşadıklarını ancak yazabilmiş. Okuduğunuz sadece bir ghetto ve kamp hikâyesi değil. Holocaust sonrası “modern dünya”nın Yahudilere nasıl davrandığının, Yahudilerin buna nasıl yanıt verdiklerinin de öyküsü. Üstelik pek de karşınıza çıkmayan, kadın tarafından bir anlatı.  

Still Alive, özellikle kampı, kampları anlattığı pencereden, benim şimdiye kadar okuduklarım içinde Holocaust’taki kadın deneyimini en net, en sarih anlatan kitap. Misal, Auschwitz’de kadınlar regl olmuyormuş. Ruth sebebini bilmiyor, “belki açlıktandı” diyor, “belki de bir şey veriyorlardı.” Annesi mesela çok büyük ihtimalle, gaz odasında sonlanacak kayıp hayatlarının son döneminde, ailesi Viyana’dan tanıdıkları bir kız çocuğunu evlat ediniyor, evet kampta. En azından son günlerini yalnız geçirmesin, gaz odasına yalnız yürümesin diye. Kurtuluyorlar ve o kız çocuğu Susan, hayatı boyunca Ruth’un kız kardeşi, annesinin de kızı oluyor. Aynı anne kamptan kurtulup Amerika’da zorluklarla yeni bir hayat kurduktan sonra yaşını altı yıl eksik söylemeye başlıyor, savaşı hayat takviminden çıkarıyor. Ruth’un savaş sonrası “yeni hayata” dair bence çok önemli tespitlerinden biri “Auschwitz dövmesi”nin “kamusal bir simge” haline gelmesi… Holocaust’tan epey bir zaman sonra Amerika’da bir hastanede, kolundaki dövmeyi fark eden bir doktorun, dövmeyi göstermek için diğer doktor ve hemşireleri çağırdığını anlatıyor, tabii Ruth’un rızasını almadan… 

Ruth “savaşlar ve savaş anıları, erkeklerin malıdır” diyor. “Faşizm yanlısı da olsanız karşıtı da yine erkeklerin egemenliğindedir. Öte yandan kadınların geçmişi yoktur, hatta ‘olmamalıdır’. Ancak bir erkeğin ilginç bir geçmişi olabilir, kadınların geçmişi ancak ‘ahlaksız’ bir geçmiştir. Okurlarımın çoğu kadınlar olacak çünkü erkekler, genel olarak erkeklerin yazdığı kitapları okuyorlar.” 

Arkadaşlarım Ruth ve Ruth, anılarıyla; Holocaust ve sonrasına kadın gözüyle daha derin bakabilmenin yolunu açtılar. Bu iki kadına dair daha sayfalarca yazabilirim. Birbirinden hem hayat hem de siyaset anlamında bunca farklı iki adaşın hikâyeleri zihnimde, Holocaus’ta yaşananları birleştirdi. Umarım Ruth’ların hayatlarıyla yolunuz bir yerde kesişir… 

* The Last Escape: The Launching of The Largest Secret Rescue Movements of All Times, Ruth Kluger & Peggy Mann, Doubleday& Company. 

* Still Alive, Ruth Kluger, The Feminist Press, City University of New York. 

MektupAdresi: Çiğdem Mater Utku, Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Zuhuratbaba Mah. Dr. Teyfik Sağlam Cad. No:28, M12 34147 Bakırköy/İstanbul.