Kitapları birçok dile çevrilen, ödüllü yazar Rindert Kromhout, Enrico üzerinden resmettiği felakette, tek bir şeye ihtiyacımız olduğunu söylüyor: Sevgi…

Sevginin depremle imtihanı

DİLARA AKSOY

İnsanoğlu yüzyıllardır doğayla olan mücadelesinde hep bir adım geride kaldı. Doğal felaketler kimi zaman, evrenin kusursuz düzeninin bir parçası olsa da kimi zaman talihsiz sonuçlara neden oldu.

Bu felakatlerden biri de deprem… Peki karşı koyamadığımız doğal afetlerden en az hasarla nasıl korunacağız? Her şeyin çözümü sağlam binalar yapmak mı yoksa inadına sevgiye ve doğaya tutunmak mı?

Hollandalı yazar Rindert Kromhout, bir deprem hikâyesi etrafında insanoğlunun başına gelen felaketlerle, inançlarla, sevgiyle olan ilişkisini konu ediniyor O Ağustos Günü adlı kitabında. Türkçeye Lale Şimşek Çalışkan’ın kazandırdığı, Can Çocuk etiketi taşıyan kitabın çizimleri AnnemarievanHaeringen imzası taşıyor.

İkiye bölünen hikâye

Öncelikle şunu söylemek gerekiyor: Kromhout edebiyat kurallarını yıkarak yazıyor. Olay örgüsündeki zenginliğin anlatımın en önemli noktası olduğunu söylemekte fayda var. Akademisyen, yazar Jale Parla’nın da üzerinde durduğu ‘İyi bir roman yola çıkar’ sözünü hatırlatan bir sahne ile anlatım başlıyor. Kahramanımız Enrico, resim sanatına olan ilgisiyle etrafındaki her şeyi yakından gözlemlemek istiyor. Kromhout, karakterine biçtiği bu ayrıntı ile anlatımı sinematografik bir noktaya taşıyor.

Kalabalık ve birbirleriyle kuvvetli ilişkileri olan bir grup insanın yaşadıkları köyde geçen hikâye birçok unsuru ele alışıyla diğer örneklerinden sıyrılıyor. Kromhout, son yüz yılda değişen hayata ve metropolün üzerimizde yarattığı yıkıma karşı çıkıyor ve köy hayatının olanaklarını, insan ilişkilerindeki zenginliğini yarattığı çatışma anları ile okura geçirmeyi başarıyor.

Kalabalık bir insan grubu olmasından kaynaklı, farklı insan hallerinin işlendiği hikâyede, iki yaşlı insan üzerinden sorgulanan, inanç-saygı ilişkisi, yer yer komedi unsurunun da etkisiyle yapaylıktan, ders verici üsluptan sıyrılıyor ve anlatılan karakterler, okur ile arasında oluşan pozitif yönlü ilişkiyle ete kemiğe bürünüyor. Kromhout’un kaleminin gücü kendini İtalyan köyü sakinlerine teslim ediyor. Enrico’nun gözünden takip ettiğimiz atmosfer, sorgulamaktan kaçınmıyor. Kurulan ilişkilerde salt iyinin parlatılmaması da hikâyeyi güçlendiren bir diğer damar oluyor.

İtalyan köyünün en güzel aşkları

O Ağustos Günü’nün en dikkat çekici yanı ve duygunun okura geçmesindeki en güçlü kaynağı kuşkusuz çizimlerdeki incelik ve hikâyeye sadakat… Rindert Kromhout’un kitaplarındaki çizimleri ve aralarındaki uyumla bilinen Annemarie van Haeringen, desenleriyle Enrico’ya eşlik ediyor. Çizimlerin gerçekçiliği, hikâyeyle uyumu ve Enrico’nun eskiz defterinin renkleri okuru edebi gerçekliğin o efsunlu atmosferine sokuyor. Haeringen, bir çocuğun gözünden görme meselesini profesyonel alana taşımaktaki marifetiyle hikâyenin akışına ve Enrico’nun okur gözündeki inandırıcılığına büyük bir katkı sağlıyor.

O gün…

İki ana hat üzerinden işlenen hikâyenin ikinci bölümünde Kromhout, anlatısını toplumsal gerçekçilik üzerinden inşa ediyor. Enrico, kardeşi Stefano, sevgilisi Tereca, arkadaşı Gianni, dedesi ve tüm köy halkının hayatının değiştiği o gün köyde yaşanan büyük bir deprem birçok insanın evsiz kalmasına, hayatını kaybetmesine neden oluyor.

Enrico’nun tanıklığında izlediğimiz hikâye aynı zamanda köydeki kırılmayı duygusal bir yoğunlukla işliyor. Depremin yarattığı felaket hali kimilerince fırsata çevrilmek istenirken bir yandan da acılarıyla baş etmeye çalışan insanların salt sevgiyle iyileşme çabalarını görüyoruz. Kromhout, soğukkanlı bir yaklaşımla Enrico’nun bakış açısına sadık kalıp tüm bu tahribatın insanoğlu üzerindeki etkisini ele alış biçimiyle sanatın yaşadığı çağa karşı tanıklığı ve sorumluluğu noktasında önemli bir örnek teşkil ediyor.

Sevgi her şeyi yener...

Birçok dile çevrilen, ödüllü yazar Rindert Kromhout, Enrico üzerinden resmettiği felakette, tek bir şeye ihtiyacımız olduğunu söylüyor: Sevgi… Enrico’nun içindeki sevgi her şeyi yenebilir!