Google Play Store
App Store

‘Sezgisel Yalınlık’ın bir akım olacağına inandığını söyleyen şair Nihat Ziyalan: İşin içine sezgi girince, anlamın dipsiz bucaksız olması sezgiyi ürkütmez. Dilin estetik örgüsünü hissederek bundan haz duyar.

Sezgisel yalınlık

Kadir İNCESU

Nihat Ziyalan, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan yeni şiir kitabı 'Sevdakeş'teki şiirlerinde Adana’da geçen çocukluk ve gençlik yılları, Yeşilçam günleri ile kırk yıldır yaşadığı Sydney’deki günlük yaşamından kesitler sunuyor.

Yaşamından derin izler taşır Ziyalan’ın şiirleri… Özlem de vardır, hasret de, hüzün de, yalnızlık da… “Eksilmesin dilerim / hislerimdeki gülümseme / patlasın / penceremden görünen tomurcuklar / Duyuluyor / baharın sesi” dizelerinde olduğu gibi umudu da hep diri tutan şiirlerdir.

“Ben de kaybolup gittiğimde / hatırlayan olur mu bilemem ‘geçip gittiğin yollar hatırlar!’ / demeyin sakın / şiirlerde olur o / unutmayın şair olduğumu” diyen Ziyalan ile yeni kitabı üzerine konuştuk.

Yaşadıklarınız (çocukluk, ilkgençlik, Yeşilçam, Avustralya dönemleri), sanatsal gelişiminizi nasıl etkiledi?

Sorgulayarak bakan bir çocuktum. Neden, niçin ile karılan harç üstüne inşa edilen sağlam olur. Temelim sağlamdır. Sorgulayarak bakabilmem kendimi ötekinin yerine koymayı da öğretti.

Kitap okuyarak beslenip duran bir ilk gençliğim oldu. Özdemir İnce, Yılmaz Pütün’le (Güney), okuduklarımız üstüne tartışırken, farkında olmadan yaşam merdivenini de tırmanıyorduk. Kendimizi yetiştirmek için okumuyorduk, mayamızda vardı okumak. Ayrıca alnımıza Yeni Türkçe’yle, ‘dürüstlük’ işlenmiş gençlerdik.

Yeşilçam bir düşkırıklığıdır benim için. Seyirci alkışlar, aydın kesim küçümser, dudak bükerdi. Yılmaz Güney’in, Cüneyt Arkın’ın, Fikret Hakan’ın, benim, edebiyatçı yanımızı görmezlikten gelirlerdi. Kendim için şöyle söylendiğini çok duydum, “bu kötü adamın şiir yazdığına inanamıyorum.” Evet, kötü adamlık! Seks filmleri! Düşkırıklığımın tuzu biberi oldu. Avustralya’ya gelişim bir kaçıştır. Rezil olmaktan kaçıştır. Seks filmleri çıkınca işsiz kaldım. O filmlerde oynasaydım; para, ev, araba sahibi olurdum. Ama yapamadım. O zamanki karımdan ayrılmış, kalacak yeri olmayan bir serseri olmuştum. Bu yüzden kanguru ülkesine kapağı attım. İyi ki de atmışım.

Şiirinizde yapmak istediğiniz ‘Sezgisel Yalınlık' üstüne ne söylemek istersiniz?

Tematik şiir yazan biriyim. Hangi parti iktidarda olursa olsun, muhalifim. Neden, niçin ile bakmamdan kaynaklanan bu muhaliflik, daha önce de söylediğim gibi şiirimin harcıdır. Basit değil, yalın. Karnı deşileduran bir yalınlık. Yazdıklarımın geçirgen olması, okuyanın zihninde yürümesi onun sezgisini güçlendirir, hiç ummadığı, beklemediği anlamlara ulaştırır. İşin içine sezgi girince, anlamın dipsiz bucaksız olması sezgiyi ürkütmez. Dilin estetik örgüsünü hissederek bundan haz duyar. Sezgi bilinçle birleşince, okuyucu da sonunda sorgulayarak bakacaktır. ‘Sezgisel Yalınlık’ın bir akım olacağına inanıyorum.

“Ne olacaksa yaşarken olmalıdır” diyen Nihat Ziyalan, edebiyat tarihine hangi özellikleriyle girmesi gerektiğini düşünüyor?

Şunu görmeyi çok isterdim “İkinci Yeni’den geçen şair, sonunda Sezgisel Yalınlık’ı zorluyor.”

'Omuz' yeter mi taşımaya onca yükü… Hiç dönmeyi düşündünüz mü? Bir pişmanlık var mı?

İstemesem de; omzum, üstüne yüklenen yükü çekmek zorundadır. Yoksa ezilirim. Üç kez kesin dönüş yaptım doğduğum ülkeye. Olmadı. Çünkü kanguru ülkesi de ülkem olmuştu. Buradaki özgür ortam kanıma işledi. Blacktown semtindeki evimde bir Adanalı gibi yaşıyor, bütün gün edebiyat çalışıyorum. Yaşam bana pişman olmamayı öğretti. Şiirimle davul zurna havasındayım.

Miyavlamayı unutmuş komşusunun kedisi için de dertlenir mi insan?

Çocukluğumda Dingin Avlusu’nda kanıma işlemiş olan komşuculuk, her zaman yaşamımda öne çıkmıştır. Elbette komşumun kedisi için dertlenirim. Belki de altıncı hissi çok güçlü olan kedi soyundan geliyorum. Hayvanlar, doğa, can taşıyor. Şairin yürek vuruşları onlar için de atmalıdır.

Yeşilçam günleri bir sevda gibi. Bu eksikliği sanki şiirlerinizle gidermek ister gibisiniz. Şiirlerinizde sinematografik bir anlatımın öne çıktığını söyleyebilir miyiz?

Tiyatro oyunculuğunun nasıl olduğunu öğrendiğim sırada tiyatroyu bıraktım. Sinema oyunculuğu için de geçerli bu. Sesli çekilen bir filmde oynamayı çok isterdim. Sessiz çekilen filmlerde oyunculuğunuza ruh üfleyen dublajı yapan arkadaştır. Karton oyunculuğu ete kemiğe büründürür ses. Sevgili Ezel Akay, Zübük’ü çekebilseydi onda oynayacaktım. Ne yazık ki kalkışma oldu. Haklısınız, kameradan bakar gibi bakarım şiirimle.

Yılmaz Güney ve Özdemir İnce ile oluşturmak istediğiniz sanat anlayışı, gençlik dönemi sonrası nasıl bir gelişim gösterdi.

Herkes kendi yoluna gitti. Yılmaz başyapıtlara imza attı. Özdemir de sağlam çıktı, her yazdığı başyapıttan öte, olaydır. Onlarla gurur duyarım. Yazdıklarımla Dünya’yı değiştireceğim diye bir inancım vardır. Kaybettiğimi bildiğim halde bu inancım sürecek. Kaybetmenin hazzı olur mu? Bende olur. Bu haz bana yaşam sevinci verir.