Romanyalı Şair Ion Cristofor, “İyi şiirin sınırları yoktur, bu yüzden hangi dilde yazılmış olursa olsun, iyi şiirleri severim. Son yıllarda, özellikle şair Niculina Oprea’nın imzaladığı çeviriler sayesinde, Türkiye’de yazılmış mükemmel şiirleri keşfettim” diyor.

Şiir borsaya kayıtlı değildir

Kadir İncesu

Bugüne kadar 40 kitabı yayımlanan, şiirleri çeşitli dillere çevrilen Romanyalı şair, eleştirmen Ion Cristofor’un “Sesle Yıkanan Söğüt” adlı şiir kitabı Usar Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabın Türkçe çevirisi Alina Feiruz Gerez tarafından yapıldı. Ion Cristofor ile kitabı ve şiir anlayışı üzerine konuştuk.

► Şiir anlayışınızın oluşmasında neler, hangi fikirler etkili olmuştur?
Açık söylemek gerekirse, anlaşılması daha zor daha belirsiz bir ifadeden evrildim. Postmodern şairler, dünyanın onları anlamadığından şikâyet ederler, ancak okuyucuları şiirden uzaklaştıran soyut bir dil kullanırlar. Mümkün olduğunca yalın yazmayı, az eğitimli bir insan tarafından da anlaşılmayı hayal ediyorum. Fakat basitliğe düşmeyi, şiirlerimin gizemden yoksun olmasını da istemiyorum. Şiirin de matematik gibi şiirseverlerin okuyarak, eğitim yoluyla keşfetmeleri gereken bir kodu vardır.

► Hangi ülke şiirini, şiir anlayışını Romen şiirine yakın buluyorsunuz?
Bir şair olarak eğitimim sırasında özellikle Fransızca yazılmış şiire yakın olduğumu hissettim. Arthur Rimbaud ve Charles Baudelaire gençliğimin en sevilen şairleriydi ama yalnız onlar değildi. Georg Trakl, Rainer Maria Rilke, Edgar Alan Poe ve Gottfried Benn de beğenerek okuduğum şairlerden… İyi şiirin sınırları yoktur, bu yüzden hangi dilde yazılmış olursa olsun iyi şiirleri severim.
Son yıllarda, özellikle şair Niculina Oprea’nın yaptığı çeviriler sayesinde, Türkiye’de yazılmış mükemmel şiirleri keşfettim.

► “Sen zavallı bir şairden başka bir şey değilsin /bitmemiş birkaç mısranın üzerinde /bir alev gibi titreyen,” dizelerinizle şairin yapmak istediği şeyin zorluklarını mı anlatmak istiyorsunuz?
Doğal ki şairler, fildişi bir kulede değil gerçek dünyadan giderek daha acımasız, maddi açıdan açgözlü bir dünyada yaşıyorlar. İçinde yaşadığımız dünya şairler için yaratılmadı. Kapitalizmin tek bir amacı var; para ve kâr. Ancak şiirler (yıldızlar, aşk, yağmur gibi) borsaya kayıtlı değildir. Bu yüzden şiir benim için parayla dayatılan barbarlık karşısında, Coca Cola tipi sahte kültürün bir sığınağı değildir. Şiir, özgürlüğümüzü kanıtladığımız bir yer.

► Şairin sesi, gerçeğin sesi midir?
Tabii ki, şair doğruları söyler. Ancak şairin gerçeği, silah satan veya insanları sömürenlerin gerçeği değildir. Anayasa bize bir demokraside yaşadığımızı garanti etse de gerçekte her zaman demokrasi, ifade özgürlüğü, insanlar arasında kardeşlik için mücadele etmek zorunda kalacağız. Şair, toplumun aç gezmesine veya sokakta kan dökülmesine kayıtsız kalamaz. Şairin şarkı söylemediği, bağırması gereken durumlar vardır!

siir-borsaya-kayitli-degildir-636173-1.

► Bir şiirinizde, “Kim ki sabah Kartal gibi uçar ise /Gün batımında da kartal olacak” derken şairin şiirleriyle bütünleşmesi için kişiliğini de şiirine yansıtacağını veya yansıtması gerektiğini mi düşündünüz?
Belirttiğiniz dizelerde şairin daima bir özgürlük sesi olması gerektiğini söylüyorum. Dünyadaki tüm hükümetlerin sınırlama, kısıtlama eğiliminde bulunduğu tek şey özgürlüktür. Şair, sabahtan akşama kadar aynı gerçeği, içsel bir özgürlüğü ve dünyanın bütün insanlarıyla olan kardeşliğini onaylayarak inancına sadık kalmalıdır. Sabahları bir kartal olarak doğan, akşama doğru serçe olmayı reddedecektir.

► Nâzım Hikmet’in şiiriyle ilgilendiğiniz ve çeviri çalışmalarınız da olduğunu duydum. Nâzım Hikmet şiiri ve okuma fırsatı bulduğunuz şairlerimizin şiirleri hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Nâzım Hikmet’i Fransızca bir antolojide keşfettim. Türk şairin Fransızca olan bazı şiirlerini, bir süre editörlük yaptığım Tribuna dergisi için çevirdim. Tribuna dergisinin bu sayısı Türk kültürüne ve tarihine adanmıştır. Ne yazık ki, bu antolojiyi kaybettim ama Nâzım Hikmet’in şiirine olan aşkım kaldı. Nâzım Hikmet’in komünist sempatizanlığına rağmen ülkesinde saygı duyulduğunu görünce şaşırdım. Bu, Türk halkının bir değer anlayışına sahip olduğunun ispatıdır. Aslında son yıllarda, Türkiye’nin çok iyi şairlere, edebiyatçılara ve zengin bir kültüre sahip olduğunu öğrendim. Ayrıca Fransız dili aracılığıyla, beni tamamen fetheden bir şair keşfettim. Adı Orhan Veli (1914-1950). Türk şiirinde modernitenin seslerinden biri olan Cemal Süreya’yı da seviyorum. Türkiye’de çok sevildiğini, onun adıyla bir şiir festivali gerçekleştirildiğini görmek beni çok memnun etti.

Romence’ye çok iyi çevrilmiş şair Osman Bozkurt’un şiirini de çok beğendim. Türkiye hakkında biraz bilgi ararken, şaşkınlıkla bu ülkenin ne kadar zengin şair kitlesine sahip olduğunu keşfettim. Şair olan Bülent Ecevit›in bu güzel ve güçlü ülkenin üç kere başbakanı olduğunu öğrenince şaşırdım. Türk şiirini tanımak için elimizde Marian Ilie tarafından çevrilmiş bazı kitaplar ve şu anki Türk şiirinin parlak bir yıldızı olan Ayten Mutlu’nun değerli meslektaşımız Niculina Oprea tarafından Romence’ye çevrilmiş eserleri var. Özgünlüğü ve derinliği ile beni fetheden başka şairler de var: Metin Cengiz, Mustafa Balel, Hilal Karahan, Enver Ercan, Mustafa Köz…

Söyleşinin çevirisi: Esin Elkar Yılmaz