İnsan onuruna ve yaşamına uymayan düzensizlikler karşısında duyarsız kalmayan bazı kaleler vardır. Şiir de bunlardan biridir. İsmail Cem Doğru’nun deyişiyle yeni kitabı “Çiçek Kokusu İllegal”, “Bir toplumsal duyargayı onarma girişimidir”

Şiirde bir politik tavır

ESRA ÜNAL SAĞLIK 

Siyasal ve kültürel bir kırılma noktası olan 1980’lerde askeri darbenin de etkisiyle Türk şiiri, belli bir süre bireyselleşip içe dönmüş bir görüntü yaratsa da politik şiir anlayışı edebiyatımızda varlığını her zaman sürdürmüştür. “Kişisel olan politiktir” seslerinin yükselmesiyle de bu duruş farklı tema ve biçimlerde karşımıza çıkmıştır. Can Yücel’in yazdığı ironik dizeler, Ece Ayhan’ın “Meçhul Öğrenci Anıtı”, Didem Madak’ın dişil dille yazdığı politik dizeleri akla ilk gelenler olabilir. Çiçek Kokusu İllegal de İsmail Cem Doğru’nun politik şiirlerinden oluşan bir kitap. 

Kitap; “Gezi “sürecini odağına alarak o gövdeden türeyen ve şekillenen durumları tespit etmeye yönelik şiirlere yer veriyor.  İnsan için güzel olan unsurların; grupların ve şahısların çıkarları doğrultusunda heba edilişini “Çiçek Kokusu İllegal” metafor zinciri ile ifade eden Doğru, kitap boyunca serpiştirilen epigraflarla da bir yapboz inşa ediyor. Her bölümün başında yer alan epigraf okunduğunda kitabın  “Gezi”olaylarında ölen Ali İsmail Korkmaz’a adandığı ortaya çıkıyor. “Kızınca daha güzel görünen meleklerin kanadına takılmış bir dünya daha özenli dönmüyordu. Her şey değilse de bazı şerhler. Sen yine de bir şehre girdiğin güne alınganlık etmediğin gibi şehrin kibrini bağışla… Âli bir yolculuğa bizi ısıtıp hazırlayan ve altını çizdiğin her şey gibi…”   “… Kaldı ki bir şehrin cesedini ortadan kaldırmak isterken onu birinin kalbine gömmeyi düşlemediklerini ikimiz de biliyorduk. Sen o şehrin yenisini bilmezsin. Ama eskisini kalbine gömen fırıncı küreğini bağışla…”  “en çok boşluklar aradı” ve “harfler nasıl kısılır” adlı epigraflarda kullanılan bu dil, yaşanılan bir trajedinin ortaya çıkardığı yalnızlık ve çaresizlik duygusunun dışavurumudur. Şaire göre şiir, toplumun sancısını yansıtma işlevini her daim diri tutmalıdır. 21. yüzyılda sokak ortasında dövülerek öldürülen bir genç ve bu durumun ortaya çıkardığı sahipsizlik algısı tam da şiirin ortasındadır ve “Çiçek Kokusu İllegal” de bunun hatırlatıcısıdır. 

İsmail Cem Doğru, bu eserinde modern hayatın değiştirdiği insanın tüketen bir otoriteye dönüşerek şiirin oluşturmaya çalıştığı o toplumsal belleği dahi yok etme aşamasına geldiğini vurgular. Bu yok etme girişiminin en somut örneği olarak da Gezi Parkı olaylarıyla ortaya çıkan süreci ele alır. Kullandığı enteresan bağdaştırmalar ve çağrışımlarla politik eleştirili dizelere imza atar. “… sonra diyorum karanfil uzat halka ait bir alan burası hadi boşalt, sonra boşal ülkenin / lobisinde saklı faiz sen canımın iç sayfası / her bir yapraklı yonca gelin bu ülkeyi / avm yapalım diyor tüm alışveriş akımları / her odaya üç şerit yol bir de minare gölgesi” 

Pablo Neruda, “Sokaklar benim dinimdir” der. Buradan yola çıkarak bırakın şairin yaşadığı topluma yabancılığını adeta onunla tam bir inanmışlık içinde bütünleşmesi gerektiği sonucuna varılabilir. Bu, şiirin ve şairin bir misyonansahip olması gerektiği anlamına da gelmez. Şiirde ileti kaygısı, akıl verme, yönlendirme gibi çözümler barınırsa o metin şiir olur mu tartışılır. Çiçek Kokusu İllegal’deki şiirler, şairinin kendine açtığı özel bir alandan yapılan bir müdahale biçimini anımsatıyor. Şair, gündelik hayatta sıkça duyduğumuz kalıpları kendi ironisi ile harmanlayıp oksimoron bir ifade tarzıyla karşılıyor okuru. “inanmazsan bizi google’a sorarsın”(s.28) “ama nasıl bir şey ki dizi izleme endişesi / daha kafatasıma finans formülleri çizmişlerdi / beyefendi gibi çocuklarını gelip alsın mı anneler / sonra Taksim’den bizi çıkardınız mı sevgili ağbilerim, gezi’yi aldınız mı elimizden?/ siz ve köpük hizmeti veren, evinden utanan zebani”(s.9) 

Hayata dâhil olan ne varsa şiire konu olabilir. Politika da buna dâhildir. Dayatmalar, paranın egemen olduğu bir dünya tasarımı, eşitsizlikler, doğanın pervasızca yok edilmesi şiirin içinde yer bulabilir. Şair İsmail Cem Doğru, “Raf Ömrü” adlı şiirinde hem Gezi’nin hem de şiirinin gerekçesini dile getirir. “evrenin parayı koruma telaşı”, “ hem daha mümkün geliyor para bizi bozsun diye / var direnmek neden bana kalsa / kalbimi tamir dahi ettirmem, yenisi en iyisi” “evrenin parayı koruma telaşı otoriteni sarsmış olabilir / taksim edilip çalınan özgürlüğünü” dizeleri böyle bir yaklaşımla okunabilir. Şairde, tema odaklı değil durum odaklı bir şiir anlayışı göze çarpar. İçeriğin ön planda olduğu buna karşın biçim açısından kaygı taşımadığını öne sürmek doğru olmaz. Zira alışılmışın dışında bir ironiyle oluşturulan imge, çağrışım ve sözcük seçimleri de yadsınamaz. Şairin, aynı şiirde aynı seslere sahip sözcükleri içerikteki kurguya yerleştirmesi de dikkat çekici. ‘Gösterim ‘şiirinden, “sonra bizi yüzümüze sürgülenmiş kapılarda saklamak istediler evler yadsıdı önce” Geride ıslıkları çalınmış sokaklar vardı resmimizle ısınma hevesiydi, evler yansıdı önce” ‘Alabora’ şiirinden, “eklemiyor ama bazen bir ağaç dalı kadar huzur arıyorsun, yenilmek beni bozmaz “ama yenilenmek sende nasıl bir hasar bırakıyor” 

Doğru, “Çiçek Kokusu İllegal” de doğa kavramına salt doğa olarak bakmaz. Sermayenin kendini yaşatabilme uğruna yok etmeye çalıştığı doğayı -Gezi’ye gönderme refleksi ile ağacın tercih edilmesi söz konusudur- ağaç ve çiçek metaforu ile somutlar. Kendilerini sitelere mahkum eden modern çağın insanına da fırlatır oklarını. “site sakini sokak sanıyor avluyu / camın ardından, öyle geniş bir gün sabah saatlerini / başlatan ıslak bir havlu ve yarım kalıp sabunun / zaman telaşını güvenlik çemberi sanıyor” (s.10) “ağaç dipleri nasıl korkunç bir aralık ölmek için”(s.62) “dağları bekleyen bir ağaç hem öyle alacaklı üstelik müstakbel cenazemle alay ediyor”(s.53) “ özgürlük uman ağaçlara ekmek götürmenin tarihini yazdın diye sevmiyor sigara seni”(s.47)   dizelerinde şairin otorite karşısında öfke, çaresizlik ve sahipsizlik hallerini  ağaç kavramıyla ifade etmeye çalıştığı görülür. 

İlk okuyuşta ya da ilk bakışta  “Çiçek Kokusu İllegal”deki şiirlerde lirik damarın bir adım geride olduğu düşünülmüş olabilir. Adorno’nun,  lirik şiirin politik bir yanının olacağı konusunda görüşleri vardır. “Lirik Şiir ve Toplum” başlıklı yazısında “Lirik tinin maddi şeylerin üstün gücüne karşı o çok kişisel muhalefeti, dünyanın şeyleşmesine karşı, modern çağın başlangıcından, sanayi devriminin hayattaki baskın güç haline gelişinden beri insanların meta tahakkümü altına girişine karşı bir tepki biçimidir.” der. Doğru’nun politik tavrının lirizmden de destek alarak ifade ettiği bölümler aslında lirizmdeki direnç faktörünün de göstergesidir. “…adının önünden geçerken adımı saklıyorum. Senin büyük kalabalıklara mevzi göstermeden yeryüzünü terk etmeyen arkadaşların var. Benim hiç olmadı… hangisiyle hitap edileceği konusunda toplumu uzlaştıramamış adımı bağışla” diyen İsmail Cem Doğru’nun  adaşı olan Ali İsmail ile organik bir bağ kurmaya çalışması söz konusudur. Onun yok oluşundaki trajediden ağır bir suçluluk duyan ben’in varlığı göze çarpmaktadır. 

Bugün dünyanın her yerinde, evde, işte, mahallede, sokaklarda totaliter olandan olumsuz etkilenmiş insanlar hatta canlılar mevcuttur. İnsan onuruna ve yaşamına uymayan bu -ki şair bu duruma “evrenin parayı koruma telaşı diyor”-  düzensizlikler karşısında duyarsız kalmayan bazı kaleler vardır. Şiir de bunlardan biridir. Çiçek Kokusu İllegal şairinin de deyişiyle “Bir toplumsal duyargayı onarma girişimidir.”  

Okumalar: 

*Tuğba SİVRİ, Lirik Olan Politiktir: 1980 Sonrası Türk Şiirinde Dişil 

*Dilin Oluşumu, Kültür ve İletişim, Yıl:22, Sayı: 44.