Ülkelerin sınırları ilgilendirmez şiiri. İnsanın ve halkların iç dünyası, bireysel-toplumsal farklılıkları şiir ülkesinin sınırlarını oluşturur. Bu yüzden şiirin atlası insanın atlasıdır ve bu atlas bütün bir yeryüzüdür.

Şiirin silemediği uzaklık

Şükrü Erbaş - Şair, Yazar

“Sizi tanıyoruz. İçtenliğinizden bir kuşkumuz yok. Ancak şiirin içerik çözümlemesine girdiğimizde dile getirdiği soruna ilişkin bir çözüm önermediğini; daha doğrusu yanlış çözümler önerdiğini; söylem olarak da egemen resmî söylemi; o gerici, ırkçı bakışın diline pelesenk ettiği teslimiyetçi bir ‘kardeşlik’ söylemini öne çıkardığını; bu nedenle yazılmasındaki o yakıcı iyi niyetin, şiir dikkatlice okunduğunda, insanı kaygan zeminde tehlikeli bir ikircim içinde bıraktığını söylemek istiyorum.” 

Gözbebeklerinde ılgıt ılgıt göç yolları; alnında alevi evleri soluyan dağ ateşleri; dudağının kıyısında kül bağlamış bir gücenik gülüş; göğüs kafesinde sıra sıra ölülerin buz gibi rüzgârı; dilinde, gittikçe umutsuzluğa düşen sözün kekeme kederi...

Şırnak’tan, İzmir’in Kadifekale’sine uzanan bir haritayı bir çırpıda okuyup, usul ve uzun bir suskunlukla bakıyorsun soru soran genç adama. Şiirin yazılma sürecinde duyduğun acı, öfkeyle ayakta durmanı sağlamıştı ama aynı dalga boyundan ses verdiğini söyleyen bu algılama, tırnaklarına dek incitiyor seni. Barış sözcüğünü, yorganın altında bile mırıldanmaktan ürken bir ülkede, ağzına dayanmış namlunun ardındaki ölümün sesiyle, senin yaşamı kutsayan sesin eş tutuluyor! Yazdığın her harfin kalbindeki izini kirpiklerinle koruyarak kaldırıyorsun başını. İncinme değil, üşüme bu. Şiirin silemediği uzaklığı konuşarak iyileştireceksin. Güçsüz değil, güceniksin. 

Bir sanat yapıtının, insanın imgeleminden doğan ve başka insanların imgeleminde, birbirinden bağımsız olarak yeniden yeniden yapılanan doğasını; o yapıtın uyandırdığı coşkusal-imgesel çağrışımları, aklın kuru diliyle açıklamaya çalışmanın zayıflığı ve yanlışlığı ile duraksıyorsun. Genç adam sorusunun doğruluğundan emin, sen vereceğin yanıtın bir başka şiir olacağı kuşkusuyla tedirginsin. 

“Şiir, insanın yaşama hakkını, bir iç çekiş kadar bile olsa hiçleyen bir gerçekliği, sözcüklerin bütün olanaklarını kullanarak parçalar, sonra da yaşamı onarma ve yüceltme temelinde yepyeni bir gerçeklik kurar. Bu gerçeklik içinde ölüm, elbette reddedilendir. Öfke vardır acıyla, ama düşmanlık değil, sevgi ve barış bu gerçekliğin ışıklı harcıdır. Ülkelerin sınırları ilgilendirmez şiiri. İnsanın ve halkların iç dünyası, bireysel-toplumsal farklılıkları şiir ülkesinin sınırlarını oluşturur. Bu yüzden şiirin atlası insanın atlasıdır ve bu atlas bütün bir yeryüzüdür. Akılla duyar rahatsızlığını ama tepkisini duyguyla verir. Aklı duyguya çeviren simyadır. Ne kadar olgunlaşırsa olgunlaşsın, bir çocuk saflığıyla cesurdur. Hiçbir halkı öne çıkarmadığından hiçbir halkı küçümsemez. Sürekli bir çatışmayla var olan yatışmaz bir muhaliftir. Kendi tahtını bile dağıtan bir tanrıdır, hiçbir tanrıya eğilmeyen. Susar gibi göründüğü an, en kesin konuştuğu andır. Herkesin düş gücüne göre çağrışımlar imler. Bu yüzden akıl almaz bir hazinedir, eşiklerinden geçene. Kendini ele verir gibi göründüğü yerde, incelikle geri çekilen bir büyük nazdır. Kesinlik onun alanının dışındadır. Ondan yola çıkılarak bir doğruya varılabilir ama onun doğru olmak gibi bir sorunu yoktur. Duvarları ve çatıları camlardan oluşan bir özge yapıdır, her yanından bin güzellik şakıyan. Başkalarının sözcükleriyle konuşur ama başkalarının söylediklerini söylemez. Sürekli bir yenilik olduğu için herkesin kanıksadığı bir eski gibi ortak bir tanımı yoktur. Binlerce bağımsız parçadan oluşmuş bir kusursuz bütündür. Durduğu yeri, hayata karşı tavrını, derdini ve istediklerini, söylediklerinden çok gizledikleriyle duyurur bize. En yüksek sesle konuştuğunda bile inceliği elden bırakmaz. Aşkın, acının ve başkaldırının ilk ve en güzel sesi olmuştur her zaman. Bu yüzden sevinçten çok hüzne yakışan bir yapısı vardır. En ağır umutsuzluğu söylerken bile gücünü yaşama sevincinden alır. İnsanlık ne kadar büyük bir yalnızlığı, yabancılaşmayı, sevgisizliği ve yıkımı yaşıyor olursa olsun, dünyanın herhangi bir yerinde şiir yazan birisi varsa ve onu okuyan bir başkası varsa; barıştan, aşktan, özgürlükten ve güzellikten umudu kesmeye yer yoktur. Çünkü insanın ve ulusların en yalansız, en korkusuz ve en iyi oldukları bir-iki özel alandan ve olanaktan birisidir şiir. Eğer beni tanısaydınız bütün bunları bilirdiniz. O şiir ‘ben’im çünkü. Sözcükler, söyleyene ve söylenişine göre öyle değişir ki... Öyle olmasaydı dünya ne kadar dar ve düz olurdu değil mi?” 

Salondaki sessizlik, bir şiir sonrasının uyandırdığı çağrışıma benziyordu... Yapraklarına güneş vurdukça gölgesi büyüyen bir ağaç gibi sustun. Genç adam ışığı mı gördü gölgeyi mi ikinci bir soruya kadar bilemeyeceksin.