Eminim yürüyorlar şimdi. Belki yürüdüler, belki de yürüyecekler birazdan. Belki sayıları on binleri bulacak yine. Ellerinde ölenlerin fotoğrafları olacak bugün de. Yıllar geçmiş,....

Eminim yürüyorlar şimdi. Belki yürüdüler, belki de yürüyecekler birazdan. Belki sayıları on binleri bulacak yine. Ellerinde ölenlerin fotoğrafları olacak bugün de. Yıllar geçmiş, saçları ağarmış, göbekleri sarkmış da olsa, unutmadıkları için, unutturmadıkları gençleri de aralarına alıp meydana doğru akacaklar.

Tam 33 yıl önce bugün, 11 Eylül'de, seçilmiş sosyalist lider Salvador Allende'ye karşı yapılan CIA destekli darbenin hesabını sormak için çok yürüdüler şimdiye kadar. Geçen yıl, Augus-to Jose Ramon Pinochet Ugarte, General Pinochet yani, 10 Aralık'ta ölmeden 3 ay önce binlerce Şilili Allende'nin mezarına doğru yürüyüşe geçmişlerdi. Polis, göz yaşartıcı bombalar kullanmıştı. Barikatlar kurulmuş, 32 yıl öncesinin ateşi Santiago sokaklarında yeniden yanmıştı. Bu yıl, Şilililer yargılanmadan giden Pinochet'in ardından anıyorlar 11 Eylül'ü.

Şili meydanlarında toplananlardan bir gün sonra toplanan bizler bir türlü yakalayamadık onların kalabalıklarını. Hep daha azdık. Ellerimizde fotoğraflarını taşıdığımız ölülerimizden de az olmaktan utandık bazen. Kenarına kurumuş kırmızı güller iliştirilmiş kocaman fotoğraflar taşıdık. "KARDEŞİMİ İSTİYORUM" yazmıştı siyahlar içinde bir abla, geçen yıl taşıdığı fotoğrafın üzerine. Çok yaralı yürekler vardı burada da. Ama hiç Şili'nin meydanları gibi dolmadık, bizden bir gün önce dolan. Oysa 27 yıl önce yarın, bu ülkede de bir general darbe yapmış ve biz de aynı şeyleri yaşamıştık.

İşte hiç unutulmaması gereken bilançosu 12 Eylül'ün: "1 milyon 683 bin kişi fişlendi... 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı... 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı... 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi... Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi kaçarken vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü. 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi."

İdama gidenlerin ailelerine verilmeyen son mektupları bulundu geride bıraktığımız yıllarda, hala mezarı bulunamayanlarımız var. 12 Eylül'ün lideri, bir röportajda, 1980'de Milli Güvenlik Konseyi üyelerine suikast yapacak örgütün hapisteki tüm üyelerinin öldürülmesi için emir verdiğini itiraf etti. Ali Kırca'ya "Bu konuşmayı Konsey üyeleriyle Genelkurmaycayken yaptım. Korksunlar istedim. Demek ki etkili olmuş" dedi.

Biz Şili meydanlarına öykündük bir yandan, bir yandan da hep 12 Eylül'ü "bahane" ettik. "12 Eylül'ün üzerimize serptiği ölü toprağından dem vurup durduk çeyrek yüzyıldır.

Konuşmayı sevdiğimiz kadar yapmayı da sevseydik, söylemeyi becerdiğimiz kadar eylemeyi de becerseydik, belki çoktan silkip atmıştık üzerimizdeki ölü toprağını. Önüne somut hedefler koyup o hedeflere ulaşarak, küçük küçük başarılardan daha büyük başarılara gitmekten başka bir yolu yok ölü toprağını silkmenin. Bu yüzden, "Artık başarı öyküleri anlatalım" diye yazıp duruyorum hep.

"Kişisel husumet ve örgütsel dedikoduları-çekişmeleri ... bir yana bırakma olgunluğunu göstermeliyiz. Hangi partiye üye olursak olalım, birbirimize MHP ve AKP'nin karşısına geçip bakmalıyız. Biz solcuyuz, aramızdaki farklar küçük, aynı yerde duralım. Ana prensiplerimizi tartışarak, retorikle kelimelere taklalar attırarak değil, iş yaparak örgütlenmeliyiz. Biraz yol alsak mikro solculuklarımızın farkları bize komik gelecek". Koray Çalışkan'ın dünkü bu satırlarına benzer şeyleri çok yazdım.

Bugün de şunu ekleyeyim: İş yaparak örgütlenmek silkinmek de demek. Silkinemez-sek, üzerimizdeki ölü toprağından hiç kurtulamayacağız. Önümüzdeki seçimlerde Hopa kaybedilirse eğer, BirGün'deki sol tartışmasının ne anlamı olacak, her 12 Eylül'de birlikte yürüdüğümüz ölülere ne diyeceğiz? Ben bilmiyorum! Ya siz?