Google Play Store
App Store

Sınır ve sınır duvarı söz konusu olduğunda meselenin iki boyutu var. Önündekiler ve ardındakiler. Trump gibi Meksika sınırındaki duvara gidip, arkasındaki uçsuz bucaksız ve bomboş Amerikan çölünü gösterip “buralara gelmeyin, burası doldu” diyebilirsiniz.

Sınır duvarının katı ve gaz hali

Dr. Emre Eren Korkmaz - Oxford Üniversitesi

Sınırların ve sınır duvarlarının gündemde olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bir yandan yoksulluk, savaşlar ve çatışmalardan kaçan, geleceksizliğe mahkûm edilen ve yeni bir gelecek arayanlar var, diğer yanda göç hareketlerinin yöneldiği ülkelerde artan kaygılar ve huzursuzluklar. Bu sorunun esas sebebinin kapitalizm olduğunu ve siyasal iktidarların politikalarının meseleyi daha da çetrefilli hale getirdiğini göz ardı etmemek gerekiyor. Yoksulluk, çatışmalar, iklim değişikliği gibi konuların kapitalizmden bağımsız tartışmanın sağlıklı bir sonuç çıkarmayacağının en azından BirGün okurları için net olduğunu düşünüyorum.
Ne yazık ki, toplumun önemli bir kısmı ve siyasi iktidarlar/partiler bu meselenin derli toplu ve somut bilgiler ışığında değerlendirilmesinden rahatsız oluyorlar. Meseleye dair bilgi almaktan dahi kaçınılabiliyor. “İstemiyoruz, gitsinler” diye bir grup insana tepki gösterilirken kendisini turist olarak dahi istemeyen başka bir grup insana veya devlete kızılabiliyor. Bundan da elbette devletler ve şirketler yararlanıyor.

Fiziksel ve Sanal Sınırlar/Duvarlar

Göç hareketliliği konusunda öne çıkan gündem gelişmiş, kapitalist ülkelere yönelim olsa da sınırlar aşan göçün ağırlıklı kısmının azgelişmiş ülkelerin kendi içinde olduğu biliniyor. Veya medyada sınırları önceden izin almadan, kaçakçılar vasıtasıyla geçmek öne çıksa da düzensiz göçün ağırlıklı kısmını yasal izinle-vizeyle gelip vize süresi bitince geri dönmeyenler oluşturuyor. Bu nedenle sınır ve duvar kavramları ilginç ve farklı şekillerde gündeme gelebiliyor.
Elbette ulus-devletleri birbirinden ayıran sınırlar var, ama sınırla karşılaşma hali değişebiliyor. Sınırı temsil eden duvar da benzer şekilde değişebiliyor, yeri geldiğinde fiziksel beton duvarlarla yeri geldiğinde sanal duvarlarla karşılaşıyoruz. Buna belki de sınırın ve duvarın katı ve gaz halleri demek uygun olabilir.
Örneğin, Türkiye-Yunanistan arasındaki haritalardaki fiziksel sınırı Edirne’de askeriyle, köprüsüyle, bayrağıyla, durağıyla deneyimlemek mümkün. Veya uçakla Londra’ya gidip Heathrow Havalimanı'nda pasaport ve belgelerinizi sunduğunuz sınır polisine cevap verirken de sınırı tecrübe edebilirsiniz. Sınır duvarının gaz/sanal haliyle daha sınıra varmadan da karşılaşabilirsiniz. Örneğin, Avrupa Birliği ve ABD sınır ötesini drone’larla, sensörlerle veya cep telefonu sinyallerini takip ederek kontrol edebiliyor ve sınıra yönelen insanları Meksika veya Libya çöllerinde durdurabiliyor. Veya göçmenler sınıra geldiklerinde kendileri hakkında birçok veri ve bilgiye ulaşıldığını anlıyorlar.

Bir diğer örnek de sınırla ve sınır duvarıyla yasal olarak sınırları geçtikten sonra da karşılaşma ihtimalidir. Turist olarak veya sığınmacı olarak başka bir ülkeye gitmiş ve gerekli izinleri alıp sınırları geçmiş olabilirsiniz. Ancak bu durum o ülkede gezerken sınırların ve duvarların soğukluğunu hissetmeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Ülkeye girişte biyometrik parmak izlerinizi verdiğiniz, fotoğraflarınızı çektirdiğiniz ve kendinize ait her türlü mesleki, finansal, sosyal bilgiyi döktüğünüz için her an bir polis sizi durdurabilir, pasaportunuzu, kimliğinizi kontrol edebilir, sizinle ilgili tüm bilgilere ulaşabilir ve şayet uygun bulursa sizi gözaltına alıp sınırdışı edebilir. O esnada gergin bir ruh haliyle sınırı geçtiğiniz andan bu yana bir hata yapıp yapmadığınızı sorgulayabilir, güvenlik görevlisi şekline giren sınır duvarına tedirgin gözlerle bakabilirsiniz. Bir dünya belge ve aylar süren finansal hazırlık sonrasında Schengen vizesi alıp, örneğin Paris’e gidenler havaalanında sınır polisi pasaporta giriş mührünü vurduğunda duydukları rahatlamayı hatırlayacaktır.

Dolayısıyla farklı biçimlere ve hallere bürünebilen ve farklı yerlerde ortaya çıkabilen bir sınırdan ve duvarından bahsediyoruz. Yunanistan’a geçmeyi hedefliyorsanız, artık AB’nin sınır teşkilatı Frontex sayesinde sınırlar ötesini kontrol eden zeplinlerin ve son teknoloji ürünü çeşitli aygıtların devrede olduğunu, bunların 40 km dışarıyı (yani Türkiye’nin içini) görebildiğini duymuş olabilirsiniz. Bunun Türkiye açısından yarattığı güvenlik riskini güvenlik uzmanlarına bırakalım, göçmen açısından Yunan sınırı fiziksel duvardan 40 km öncesinde başlamış oluyor.

Duvarın önündekiler ve ardındakiler

Bu nedenle sınır ve sınır duvarı söz konusu olduğunda meselenin iki boyutu var. Duvarın önündekiler ve ardındakiler. Trump gibi Meksika sınırındaki duvara gidip, eline mikrofon alıp, arkasındaki uçsuz bucaksız ve hiçbir şeyin olmadığı Amerikan çölünü gösterip “Buralara gelmeyin, burası doldu” diyebilirsiniz. Veya bir Macar aşırı sağcısı gibi, ismi de örneğin Atilla olsun, 2015 yılında Merkel’in de mülteci politikası sonucunda sınırları aşan ve çoğu genç erkeklerden oluşan binlerce mülteciye bakıp “Bunlar ne biçim mülteci, sınırları aşan mülteci mi olur, çocuklar neden yolda yürümüyor, bunlar asker, militan, kutsal Hıristiyan ülkemizi istila eden Müslümanlar” diyebilirsiniz.

Duvarın ve sınırın öte yakasında iseniz, örneğin “bu ülkede artık yaşanmaz, iyi bir kariyer ve çocukların eğitimi” diye şirket kurup gittiğiniz İngiltere sizi kırmızı listeye alıp, üstüne berbat karantina otellerinde 10 gün tutup, kişi başı 2 bin küsur pound isteyince çok sinirlenip “Bize de mi duvar, bu ayrımcılık, politik bir karar” diye feryat edebilirsiniz. Schengen vizesi için sizden dedenizin doğum tarihinden tüm banka bilgilerinize ve tapularınıza kadar isteyip ülkelerinde 1 hafta tatil yapma yeterliliğine sahip olup olmadığınız sorgulandığında tedirgin olup parmak izinizin iyi çıkmasına veya fotoğrafta iyi görünmeye dikkat edebilirsiniz. Şirket kurduğunuz, ülkenizde zamanında vermediğiniz vergiyi ödediğiniz halde oturum kartı yenilenmesi için sabahın köründe, hiç de hazzetmediğiniz diğer memleketlerden emekçilerle sıra beklerken de isyan edebilirsiniz, o arada sosyal medyaya girip ülkeye gelen göçmenlere ülkelerinde kalıp neden savaşmadıklarını da sorabilirsiniz.

Duvarın hangi hali tercih edilebilir?

Sınır ve duvarın çeşitli hallerde ve biçimlerde ortaya çıkabilmesi duvarın ardında olanlar için de bir tartışma konusu olabiliyor. Örneğin ABD’de Trump’ın Meksika sınırına inşa ettiği fiziksel duvar çok eleştiriliyor ve insani bulunmuyordu. Buna karşı Demokrat Partililerin alternatifi sanal duvar oluyordu. Buna göre fiziksel bir duvar kaba ve insanlık için utanç verici bir çözümken teknolojik gelişmeler sayesinde sınır duvarının sanallaşması ilerici bir çözüm olacaktı. Peki, sonuç ne oldu? Sensörler, insansız hava araçları, sahte cep telefonu kuleleri vb. çeşitli teknolojik ürünlerle sınıra yaklaşanların daha rahat tespit edilmesi sınırı geçmek isteyen sığınmacıların Meksika çöllerinin çok daha tehlikeli yerlerinden geçmeye çalışmalarına neden oldu. Bu çöllerde ölen göçmenlerin sayısını tahmin etmek dahi mümkün değil.

Sanal duvarı değerlendirirken dikkat çekici bir diğer konu da bu teknolojik ürünleri kimlerin ürettiğidir. Avrupa Birliği’nin “akıllı sınır” uygulamalarının üreticileri Avrupa’nın en büyük silah şirketleri. Bir yandan ülkeleri yıkan bombalar, silahlar üretip diğer yandan savaştan kaçanları sınırda tutan teknolojik ürünler pazarlamak kapitalizmin ne büyük bir sorun olduğunu da kanıtlıyor.