Sıraya dizilmiş yaşamlar
Fotoğraf: @dayanismasol

Dayanışma Gönüllüleri*

Burası İskenderun ülkenin büyük yas evlerinden biri. Bir gece yarısı yakalandıkları kıyametten canları kurtarma çabası ile gelmeyen yardımların çaresizliğinin zifirî karanlığında, zemheri soğuğunda yaşama tutunmaya, enkazın altından canları kurtarmaya koşanların, bir çadırı günlerce bulamayanların, kaybettikleri canların yasını tutamayanların toprakları. Onun için burada kime dokunsan anlatırken kanar. Kime dönsen tutamadığı yasını gözlerinin içinde yakalayıp ağlar.

Burası geceleri nöbetleşe uyuyan, beton bir çatının altına bir daha girmemeye yemin etmiş insanların topraklarıdır. Depremin 3. ayına girerken yokluğun, yıkıntıların arasında sıraya dizilmiş bir yaşamın, listelere yazılmış ihtiyaçların, devletin gölgesinin dahi düşmediği, unutulmaktan korkan yerlerden biridir. 

Orada kıyametin kopuşunun ardından koşa koşa bölgeye giden İskenderun’da, Hatay Defne’de, Adıyaman’da, Malatya’da “Dayanışma Gönüllüleri” var.  1999 depreminde, 2020 İzmir’de nasıl koştular ise halkın yanına bugün de koşanlar onlar. Çünkü dayanışma bir heves değil. Merhamet duygusunu aşan; eşit olanı, özgürlüğü yaratacak olanı dirençli bir inat. Bir hak arama, iyileştirme mücadelesi. 

Kimdir Dayanışma Gönüllüleri? Bir dayanışma gönüllüsünün sözleri ile “Yolundan sapmadan dimdik yürüyen yolculardır. Bu ülkenin sevdalıları, nerede efkârlı bir dağ varsa düşünmeden oraya koşanlardır. Deprem olacak kaygısıyla geceleri uyuyamayanlarla sabaha kadar soba başında oturanlardır. Felaketin haberini alır almaz hiçbir şeyi düşünmeden yola çıkan yolculardır.” 

Yemek, su, çadır ve ihtiyaç sıralarındaki insanların daha düne kadar tıpkı bizimkine benzeyen yaşamları olduğunu unutmamalı. Dayanışma bu anlamayı taşır içinde, kırmamayı, incitmemeyi, sarılmayı. Bunun için insanların acıyla biriken isyan cümleleri devlet yerine gönüllülere yansıdığında bunları taşımak zordur. Onun için yorulanların yerini yenileri almalı. 

Dayanışma nöbetinde sıra bize gelmişti. Muğla’dan 4 kadın, Menteşe Belediyesinin desteği İskenderun’da Mustafa Kemal Mahallesinde bulunan Dayanışma Gönüllüleri kampına gittik. İsimsiz onlarca gönüllü depremin 4. gününden beri burada 1999 ve İzmir depremindeki deneyimleri ile ihtiyaç neyse ilmek ilmek örmüşlerdi. 

Karşılaşılabilecek tüm sorunlara yönelik 42 kişilik bir ekiple çalışmaya başlamışlar. Aşevi, revir ve eğitim çadırı kurulmuş, mahalle dayanışma ziyaretlerine başlamışlar, çadırı olmayanlara çadır bulmuşlar, çadırlarını kuramayanlara koşmuşlar. Kuru gıda, soba, ısıtıcı, su neye ihtiyaç varsa elden ele ulaştırmışlar. Hem de nezaketle, kırmadan, incitmeden, depremi yaşayan tüm insanların yaralarını yaraları bilerek. 

Sosyal dayanışma çadırının kurulması, eğitim konteynırlarında derse başlanması, çamaşır makinesi ve duş alanlarının teknik altyapılarının yapılması orada bulunduğumuz kısacık sürede gerçekleşti. Hem de depremden etkilenen dayanışma gönüllülerini de aramıza katıp çoğaltarak, çocukların başını okşayıp sarılarak. 

Rollo May “acının varlığı yaşamın akışının aksadığını gösterir ve üzerine gidildiği takdirde yeni bir yaşamın yaratılmasına giden yolu başlatır” derken bir yandan acı çekerken diğer yandan kurallara, rutinlere devam edebilmenin ötesinde bir şeyden; acının değiştirme cesaretini yaratabileceğine işaret eder.  Bu cesarete, umudu ve direnci dayanışma ile örgütlemeye söz verdiğimiz için bir aradayız.

Depremin varolan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiğini, kaynaklara erişim konusunda ne denli eşitsizlik olduğunu bölgeden gelen haberlerden tahmin edebiliyorduk. Karşılaştığımız durum ise çok daha ağırdı. 

Dayanışma Gönüllüleri kampı tarafından planlanan ziyaretleri Muğla Menteşe Belediyesinden bir hekim, bir sosyolog arkadaşımız ile dayanışma gönüllülerinden hukukçu ve okul öncesi eğitimcisi arkadaşlarımız ile 9 çadırda 7’si Miray’ın, 2’sini de Hatay Defne’de Merve’nin planladığı 2 kadın çadır kampında gerçekleştirdik. Üç ana başlık şeklinde yürüttüğümüz çalışmalarda ilk başlığımız; Kadın sağlığı, hijyen konularında kadınların almaları gereken önlemler, sık karşılaşılan hastalıklardan korunma yöntemlerini içeren sağlık konularıydı. Daha sonra hukuksal süreçte hak kayıpları yaşamamaları için kadınların izlemesi gereken yollar hakkında hukukçu arkadaşımız Selin tarafından bilgi verildi. Son başlığımız ise; bölgedeki ve tüm ülkedeki kadınlarla dayanışma ağlarının güçlendirilmesi ve uzun yıllar devam edecek sürecin birlikte dayanışma ile aşılması olanaklarının konuşma ve dertleşmeden oluştu. 

Yıllarca öğrendiğimiz toplumsal rollerimiz, anneliğimizi bize hiç unutturmaz, erkekler toplantıdaki kadınları umursamaz. Toplantılarımızı bunu da düşünerek planladık. Toplantılar sürerken çocuklar ekibimizin içindeki gönüllü eğitimcimiz ile oyunlar oynadılar. Böylece çocukları depremin konuşulduğu ortamdan uzaklaştırarak kadınların daha rahat katılımını sağladık. Oyun ne kadar sağaltıcı, çocukların gülümsemesi ne kadar iyileştirici, eğitim ne denli önemli. 

Kamplarda gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerde çadır koşullarında –benzer pek çok eksikliğin yanında– büyük bir eşitsizlik vardı. AFAD ya da belediyelere ait kurumsal kamplarda kalan kadınların koşulları göreceli olarak daha iyi. Hiçbirinde toplumsal cinsiyet bakış açısı ile düzenlenmiş geçici bir yaşam düzeni söz konusu değil elbette. Duş ve tuvalet alanlarında özellikle geceleri güvenlik korkusu ve mahremiyet kaygısı yaşıyorlar. Tuvalet, duş, yemek, çamaşır sıraya girip isim yazdığın ve beklemeyi öğrendiğin sürece kısıtlı karşılayabilen ihtiyaçlar.

Arsuz Belediyesinin kurduğu AFAD destekli bir kamptayız. Bir toplu konut olduğu gibi yıkılmış, tam 350 yuva. Sağ kalanlar ve onların yakınları ve bekâr anneler kalıyor daha çok. Tuvalet olanakları çok kısıtlı. Temizlik, yemek, çamaşır sıraya girip isim yazdığın ve beklemeyi öğrendiğin sürece biraz daha rahat. 

Öyle kamplar var ki depremin 60. gününde tüm ağırlığı ile enkazın altındalar. İskenderun Numune Mahallesi orta hasarlı ya da ağır hasarlı evlerinin yıkılmasını bekleyen ailelerin yaşadığı, kendi çadırlarını bulduğu, evlerine yakın boş bir alanda kurulu çadır kampı. Yemekleri gönüllü bir organizasyonun aracılığı ile sağlanıyor, 15 günde bir çadır başına dağıtılan 5 litre suyu idareli kullanmak kadınların sorumluluğu. Soğuk akan ve en fazla 15 dakika kalabileceğiniz duş için listeye adınızı yazdırmanız gerekiyor. Hemen hepsinde deprem olduğunda beri idrar tutmaya bağlı hastalıkları var. Kampın en ucunda bulunan tuvalete gece karanlıkta gitmekten korktukları için saat beşten sonra su içmiyorlarmış. Mahremiyet alanları tamamen kaybolmuş. Sabun, şampuan, ped, hasta bezi ve tahrişe bağlı yaralar için krem bulmak çok zor. Çadır yaşamının çok ağır olduğu ve resmî hiçbir yardım alamayan bir çadırkent burası. 

Yemek yapmak istiyorlar, mutfaklarını özlüyorlar, mutfak yuva demek çünkü. Şöyle bol salçalı, sumaklı, saatlerce süren emekli, lezzetli yemekler. Hangimiz yemedik ki yurtlarda herkese yetsin diye bolca hazırlanan o kolilerden çıkan Antakya yemeklerini. O kolileri hazırlayan elleri tutmaya geldik. Anlatacaklarımız bitip gözlerimiz karşılaştığında ağlaşıyoruz, en bildiğimiz acıyı paylaşma şekliyle, en kadın halimizle, o 5 litrelik sudan artırılıp yapılmış koyu kahveyi içerken 40 yıllık bir gönül köprüsü kuruyoruz.

Şahintepesi Mahallesi evlerin çoğu ağır hasarlı, bir taraftan yıkım yapılan bir yer. Yıkımın ortasındaki çadırkentte tozdan nefes almak çok zor, kampta yaşayanlarda solunum yolu hastalıkları başlamış bile, sürekli öksürüyorlar. Susuzluk, tuvalet, duş büyük sorun. Dip dibe kurulmuş çadırlarda mahremiyet tamamen yitirilmiş. Depremden beri annesinin yanından ayrıl(a)mayan çocuğu için yardım istiyor eşinden kadın, derdi var anlatacak, sorusu var soracak, dertleşecek. Öyle bir bakıyor ki adam, susuyor kadın. Şiddet daracık çadırlarda açıkça, ağırlaşarak devam ediyor. 

Övündük Mahallesinde engelli çocuğu, yatağa bağımlı annesi olan kadın “yardım dağıtılan yerler uzak onları bırakıp gidemiyorum. Bir çaresini bulup gitsem de dilenci muamelesi yapıyorlar. Çocuğum engelli benim, üstünü başını yırtıyor. Depremden beri daha kötü, huzursuz. Sürekli beze ve kıyafete ihtiyacım var benim” diyor. “Devlet dilenci gibi davranıyor. Biz dilenci değiliz. Bugün git, yarın gel, listeye yazdık laflarından usandık.” Onun gibi öyle çok kadın var ki bölgede. Kadın kadına konuşmak rahatlatıyor hepimizi. Sarılıyoruz, anlıyoruz, biz buradayız diyoruz. 

Yüreğiniz de aklınız da bir parçayla hep orada kalıyor. Devletin kamusal bir organizasyonu olmadıkça oradaki ihtiyaçlar bitmeyecek. 

Çocuklarının okula gitmesini istiyorlar. Sınavlarda bölge için eşitleyici çalışma istiyorlar. Eğitim bu kadar ağır koşullarda bile İskenderun’un Hatay’ın en önemli önceliği.

Bir de sağlık hizmetleri yetersiz, ulaşmak çok zor. Hatay Büyükçat’da 6 aylık gebe kadın “Ben nerede doğuracağım çocuğumu?” diye sorarken yaşlar akıyor gözlerinden. “Sahra hastanesine gittik ilaç yok, anestezi olmadığı için canlı canlı diktiler kocamın elini. Özel hastane açılmış ama para yok” diyor. 

Anneler ve çocuklar biraz daha iyileşecek okullar açılınca, okulların açılması lazım, üriner sistem hastalıkları, deri hastalıklıları yoğun, herkesin psikososyal desteğe gereksinimi var. Kronik hastaların, tedavisi yarım kalanların, ameliyat olması gerekenlerin, uyuyamayanların acilen düzenli sağlık hizmetine gereksinimi var. Engelli, yaşlı, bakıma gereksinim duyan insanların yükü tüm ağırlığıyla kadınların omzunda. Bölgede binlerce gebe ve lohusa kadın var. Sağlıklı doğum koşullarına gereksinimleri var.

Yaz geliyor, sıcak basacak, yiyeceklerin saklanması için buzdolapları lazım, en temel ihtiyaç olan su yok. Bulaşıcı hastalıklar için zemin hazır, acil önlem almak lazım. 

Dayanışma Gönüllüleri İskenderun’da Hatay Defne‘de önce ilk andaki yaraları sardı, ihtiyaçlara koştu, yemek dağıttı ama şimdi hak mücadelesi zamanı. 

22 Nisan da Hatay da halk yürüyüşü yapılacak. Çadır kentte 4 aylık hamile bir kadın 22 Nisan da yapılacak olan yürüyüşe gideceğini söylüyor “ama hamilesin” diyorum. “İşte onun için, çocuklarım için gitmeliyim. Korkmuyorum” diyor.

Geleceğimiz için, bu karanlığı yırtmak, yıktığımız korku duvarlarının ardında yeni ve aydınlık bir geleceği kuracağız.

*Dayanışma Gönüllüleri adına: Dilek Bulut, Gülçin Kınay Polat, Nuran Aldan, Özlem Dinçer.
Kaynakça

 https://twitter.com/izmirdayanisma1
 Rollo May, Yaratma Cesareti.