"Tokatlı" Arşen Yarman'ın yayına hazırladığı, Boğos Natanyan'ın yazdığı "Sivas 1877" kitabı Cumhuriyet öncesine kadar bu topraklarda yaşayan Ermenileri anlatıyor

Bu hafta sizlere "muazzam" bir Sivas kitabı tanıtmadan önce geçen haftaki yazımda sırıtan bir belirsizliği aydınlatmalıyım. Bu yazıda Rıfat Bali'nin yazdığı "Sarayın ve Cumhuriyetin Dişçibaşısı Sami Günzberg" biyografisini anlatırken şöyle bir kelam etmiştim: "Yalçın Küçük eğer bu kitabı eline geçirdiyse yandık demektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin aslında bir Yahudi Cumhuriyeti olduğuna dair başımıza yeni 'tezler' musallat edecektir." Bu kelamdan sonra yazıya uzun bir alıntı koymuştum. Ancak bu alıntının kime ait olduğunu belirten cümleler sayfaya sığmamış. Şimdi bu belirsizliği ortadan kaldırmak için geçen haftaki yazımın bu bölümünün doğrusunu sunuyorum:

...Mesela Necip Fazıl Kısakürek'in dişçibaşı Sami Günzberg hakkında yazdığı şu satırlar Yalçın Küçük için çıkış noktası olabilir: "Hahambaşı Hayim Naum, Amerika'ya hareketinden evvel, Beyoğlu'nda, Tünel'in yukarısında Beneberit isimli Mason karargahında, tam bir Yahudi genelkurmayı olan bu yerde, Alber Karasu, Nesim Mazliya, dişçi Sami Günzberg, fotoğrafçı Vaynberg gibi Türkiye'deki gizli Yahudilik hükümetini temsil ve teşkil eden insanlara karşı şöyle demişti:

Gayelerimizin üçü de istihsal olunmuştur. Sıra dördüncüsüne gelmiştir. Bunun için de en mükemmel bir fırsat doğmuştur. İşte Anadolu'da milli bir Türk mukavemeti peydahlanmış ve ilk neticeyi almış bulunuyor. Bu hareketin başındaki zat bizim bütün şahsi fikir ve temayüllerini tanıdığımız bir kimsedir. Son derece ileri görüşlü, ananeye zıt kafalı bir zattır. Garp medeniyetine ruhen bağlıdır. Fevkalade tesir ve telkin kabiliyetindedir. Türk milleti gibi uysal bir kütleye her türlü yenilikleri kabul ettirecek bir şef olmak kabiliyeti yalnız bu zattadır. İşte bizim de planımız, şimdi bu müstesna zata İslam birlik ve şuurunu çözdürmek olmalıdır. Bu Türkiye'de din hakimiyet ve timsalini yıktırmak için en bulunmaz tarihi fırsat dakikasıdır. Azasını teker teker saydığımız ve bilahare rejimin fotoğrafçılığını, öbürü de rejim şefinin dişçiliğini yapan iki malum şahısla beraber Yahudi meclisi, bu fikirlere tamamen iştirak etmiş, aralarında gerekli bütün planlar tesbit olunmuş ve bunun üzerinedir ki, Hayim Naum isimli zata Amerika seferi düşmüştür."

Gelelim Sivas kitabına. Ama ondan da önce onun kanlı tarihine. Zavallı Sivas 1071'e kadar Bizans sultası altında küçük bir "Ermeni Krallığayken; Selçuklular, Danişment Türkmenleri, Moğollar, Karaman Türkleri işgalleriyle zayıflamış nihayet 1466 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından bir "Osmanlı kasabası" haline getirilmişti.

Fatih'in fethinden sonra Sivas tam dört asır sürecek bir kış uykusuna yattı. Ta ki 19. yüzyılda tren düdükleriyle uyanmcaya kadar. Ankara'dan Samsun ve Erzurum'a uzanan tren yolu eğer buradan geçmemiş olsaydı muhtemelen Sivas bugün hâlâ uyuyor olacaktı.

Birinci Dünya Savaşı sonrası İmparatorluk çökünce, Sivas Türk ulusal hareketinin strateji merkezi haline gelmişti. 1919'da Sivas artık Türk milliyetçilerinin Ankara'dan önceki başkentiydi.

Bu sıralar Sivas ve civarında yaşayan her 100 kişiden 20'si Ermeni'ydi. "Tokatlı" Arşen Yarman'ın yayına hazırladığı, Boğos Natanyan'ın yazdığı "Sivas 1877" kitabı Cumhuriyet öncesine kadar bu topraklarda yaşayan Ermenileri anlatıyor.

Malumunuz 1839'da Tanzimat (modernleşme, yeniden yapılanma) ilan edildiğinde Osmanlı tebaasının Hıristiyan cemaatlarına bazı sözler verilmişti. Bunun üzerine mesela Ermeniler aralarında toplanıp, bir "Ermeni Nizamnamesi" hazırlamışlar ve bunu 1863'te Osmanlı hükümetine de onaylatmışlardı. 1875 yılına gelindiğinde Ermeni Patriği, "bakalım verilen sözlerin ne kadarı fiiliyatta gerçek oldu?" diye bölgeye eli kalem tutan bazı papazları teftişe göndermişti.

Tabii Osmanlı makamlarının izniyle. Boğos Natanyan bunlardan biri. Onu görevlendiren kilise, kendi de birdin adamı olduğu için Natanyan'ın verdiği bilgiler daha çok manastırlar, kiliseler, okullar, tarikatlar hakkında. Ancak o bununla da yetinmeyip yöre sakinlerinden Rumların, Yahudilerin ve Türklerin ahvalini de yazmış. Tekkeler, camiler, kaplıcalar, köprüler, bölgenin gölleri, akar-suları ve ürünleriyle ticaret hayatını da anlatmış. Ünlü simaları da ihmal etmemiş. Oradan Tokat'a, Amasya'ya ve Merzifon'a geçmiş.

Kitabın ikinci bölümünde, Ermeni Patrikhanesinin yine aynı amaçla taşrada görevlendirdiği bir başka papaz olan Toros Ahpar'ın gezi izlenimleri yer alıyor. Bu ilkine göre daha "edebi" bir adam, Natanyan anlatımında ne kadar res-miyse, Ahpar o kadar öznel. Yolculuğa hangi ruh haliyle başladığını anlatan şu satırları belki size bir fikir verebilir: "1 Mayıs'tı (1878), Oreste adlı güzel gemi bizi kollarına alarak Karadeniz'e doğru uçmaya başladı. Bahar eşsiz güzelliğiyle

Boğaz'ın yüzünü ve dudaklarını süslemişti. Güneş aydınlık ve yumuşacıktı, ancak bunlar beni etkilemiyordu. Ben memleketimin güneşini ve baharını selamlamaya gidiyordum." İşte böyle, papaz efendiler gitmişler gezmişler sonra da raporlarını sunmuşlar. Amaçları neydi? Ermenilere sözverilen reformların uygulanıp uygulanmadığını yerinde görmek. Bakalım verilen sözler ne kadar tutulmuş:
ı.Taşralı Ermenilerin, özellikle köylülerin fikri aydınlanma ve ruhsal durumları çok kötü ve karanlık içinde.
2.Taşranın derinliklerinde hak, hukuk, adalet geçerli değil. Halk kanunları ve hak aramayı bilmiyor. Bu yüzden Ermeniler korkak olmuş, kendilerini soyanların elinde esir halde bulunuyorlar.
3.Taşralı Ermelerin maddi durumları hiç iyi değil, gittikçe daha da fakirleşiyorlar. Ahalinin bu durumu, Protestan vaizlere iyi bir zemin hazırlıyor. Bunlar durumdan istifade halkımızı dinimizden saptırıyorlar.

Son söz olarak bu çok önemli kitabı biz Türklere ve Ermenice bilmeyen Ermenilere armağan eden Arşen Yarman'dan da bahsetmeliyiz. Aslen Tokatlı olup 1949'da İstanbul'da dünyaya gelen Yarman, ana ve devlet dilllerinden başka İtalyanca ve Fransızca biliyor. 2001'e kadar işadamı olan Yarman'ın bundan başka, "Osmanlı Sağlık Hizmetinde Ermeniler" ve "Sivaslı Aziz Vlas" adıyla iki kitabı daha bulunuyor.