10.Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veda turlarına başladı. Kurumları ziyare

10.Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veda turlarına başladı. Kurumları ziyaret edip vedalaşıyor. Makam kendisine görkemli bir 'devir teslim töreni' ile 9. Cumhurbaşkanı Demirel tarafından teslim edilmiş olmasına rağmen, Sn. Sezer tören yapmaksızın, adeta 'gönülsüz' teslim edecek makamını. Kamuoyuna yansıyanlardan öyle anlaşılıyor. Ülkede 101 pare 'top atışı' ile seçilecek yeni Cumhurbaşkanı selâmlanacak. Ama Köşk'te tören mören düzenlenmeyecek. İlginç. İlginç olduğu kadar da düşündürücü...

* * *

Sn. Sezer, veda ziyaretleri sırasında yolda yürürken gördüğü Emin Çölaşan'a dayanışmalarını iletmek için aracını ve peşi sıra gelen konvoyu durdurmuş. İlginç. İlginç olduğu kadar düşündürücü... Bir o kadar da 'ideolojik'...

* * *

İdeolojik... Çünkü; Sayın Sezer, 2006 yılı Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan ilk ve tek Türkiyeli olarak, yazar Orhan Pamuk'u değil Çankaya'ya davet etmek, kutlamaya bile gerek görmemişti. İşten çıkarılan, mağdur bırakılan, yargılanan hiç bir basın emekçisine ve yazara da ilgi göstermemiş Çankaya'nın kapılarını açmamıştı.. İlginç. İlginç olduğu kadar da düşündürücü...

PATİ DOSTLUĞU

Üzerinde çok yazıldı, konuşuldu. 20 Ağustos 2007 akşamı Uğur Dündar'ın sunduğu "Arena" programında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, gazeteci-yazar Bekir Coşkun'un Hürriyet gazetesindeki köşesinde Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül için, "O benim Cumhurbaşkanım olmayacak" ("Göbeğini kaşıyan adam"ın Cumhurbaşkanı olacak) diyen sözlerini eleştirirken Başbakan'ın kullandığı üslûp çok da tepki aldı. Aslında daha fazlasını da hak ediyordu. Sokaklarda, ülkenin aydınlarını yargılayan mahkemelerin kapılarında çok karşılaştık o saldırgan "Ya sev ya terk et" sloganı ile. Sadece sloganı ile değil. O zihniyet, üslûp ve yaklaşımla da... Bizzat, Hrant Dink'in, Aydın Engin'le birlikte yargılandığı duruşmanın kapısında linçten de döndük. Şimdi de Başbakan tarafından kullanılması... Ürkütücü, tüyler ürpertici. Bu nedenle de, sevgili Bekir Coşkun'a -ihtiyacı olsa da, olmasa da- sahip çıkıyorum, düşünsel özgürlüğünü savunuyorum. Ayrıca hayvan haklarını savunma noktasında kendisi ile derin bir "pati dostluğumuz", "pati dayanışmamız" da var... Ne yapalım ki, politik düşüncelerimiz, taban tabana zıt... Olsun.

* * *

Hiç AKP'li olmadım. AKP'nin "özelleştirmeci", "serbest piyasacı", sermaye yanlısı fikriyatına hep karşı durdum. Yazılarımda da yaşamımda da. Hep, 'söz, yetki ve kararın halka ait olmasını', demokrasinin kurallarına göre işlemesini savundum... Bu nedenle de, 'göbeğini kaşıyan adamı' hiç küçümsemedim.

Öte yandan da, elim hep vicdanımda oldu. Yürek atışlarımsa; 'adalet, eşitlik ve özgürlük' diye titreşti sürekli.

Yakın tarihe şöyle bir göz gezdirelim. Göbeğini kaşımayan, "üniformalı adamların" cebren Çankaya'ya oturttuklarına bir bakalım. Atatürk ve İnönü gibi tarihi kişilikleri dışarda tutarsak halkın oyuyla işaret ettiği (beğensek de beğenmesek de) Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve kısmen Süleyman Demirel'den başka pek kimse de bulamazsınız zaten. (Turgut beyi de tam sivil sayamıyorum ben. O da 12 Eylül rejiminin -o dönemin- ortaya çıkardığı bir aktör olarak yıldızı parlamıştı.) Cumhurbaşkanının o makama geliş şekli çok önemli ve belirleyici tabii ki. Ama kafanın içi de çok önemli. 'Sivil' olmayı aslında bir de kafaların içinin 'sivil olması' şeklinde değerlendirmekte fayda var.

Bakın son Cumhurbaşkanımıza. Sayın Sezer sivil mi. Siz karar verin...

* * *

Onun için, 'göbeğini de kaşısa' o adama / kadına  güvenin, saygı gösterin biraz. 'Vasi'ye de vesayete de ihtiyacı yok artık onun...