Siz ona hâlâ RTÜK mü diyorsunuz?
Nasıl oluyor da 2022 yılında kamu bütçesinden 271 milyon lira kaynak alacak olan RTÜK, sadece iktidarın kontrol edemediği ve eleştirel çizgisini korumaya çalışan kanalların tepesine biniyor?
Berkant Gültekin
“RTÜK’te 800 personel var, yalnızca dört kanalı izliyor.”
RTÜK’ün CHP kontenjanından seçilen üyesi İlhan Taşcı, Kurul’un 2021 yılında verdiği cezaların bilançosunu kamuoyuna açıklarken böyle demişti. Bahsettiği kanallar TELE1, Halk TV, FOX ve KRT’ydi. Taşcı’nın aktardığına göre RTÜK, 2021’de 50 toplantı yapmış ve toplamda 71 kez ceza kararı almıştı. Bu 71 cezanın parasal karşılığı da 21 milyon 500 bin liraydı. Ne var ki haklarında yapılan on binlerce şikâyete rağmen bu paranın 1 kuruşu bile iktidara yakın medya şirketlerinin kasasından çıkmamıştı. O şirketlerin patronları ihalelerle ödüllendirilirken, eleştirel yayın yapan birkaç kanal 71 cezanın tamamının muhatabı olmuştu.
Ödül demişken, RTÜK’ün geçtiğimiz perşembe Saray’da düzenlenen törende dağıttığı 23 ödülün, 71 cezada adı geçmeyen “makbul” kanallara ve bu kanallarda boy gösteren isimlere gittiğini hatırlatırsak, fotoğrafı biraz daha netleştirmiş oluruz herhalde. Star TV’den A Haber’e, NTV’den Bengütürk TV’ye ödül takdim edilmeyen yandaş kanal kalmadı. Ziraat Bankası’nın krediye boğduğu Demirören Holding’in kanalında toplumun düşünce dünyasına en ufak bir katkısı olmayan konukları ağırlayan ‘Tarafsız Bölge’ programının moderatörü Ahmet Hakan ve insanları “Ülkede baskı yok, herkes fazla özgür” diye kandırmaya çalışırken damadının kazandığı Konyaaltı Sahil ihalesiyle keyiflenen “TRT sunucusu” Hülya Koçyiğit de ödülünü alıp Erdoğan ile sahnede fotoğraf çektirme şansına sahip olan simalar arasındaydı.
Kanun ve ideoloji
RTÜK’ün bağlı olduğu 6112 sayılı ‘Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8’inci maddesinde, yayınların “toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olmaması”, “alkol, tütün ürünleri ve uyuşturucu gibi bağımlılık yapıcı madde kullanımı ile kumar oynamayı özendirmemesi” gerektiği kaydediliyor. Ayrıca yayıncılardan tarafsızlık ilkesine bağlı kalmaları, gerçekçilikten ödün vermemeleri, toplumun özgürce kanaat oluşturmasına engel olmamaları, kişileri eleştiri sınırını aşarak küçük düşürmemeleri gibi şeyler de isteniyor. Ayrıca şiddeti özendirici ve kadınlara yönelik baskıları teşvik eden içeriklerden kaçınılması gerektiği de belirtiliyor.
Burada sayılanlar aynı zamanda RTÜK’ün ceza ve ödül gerekçelerini de oluşturuyor tabii. İşte mevzu tam da burada başlıyor. Bunların tümü, Üst Kurul üyelerinin politik görevleri, kendilerinin ya da bağlı oldukları siyasi partilerin hayata ve topluma dair bakış açılarıyla somutlanıyor. Örneğin RTÜK üyelerinin çoğunluğunun “toplumun milli ve manevi değerleri” ifadesinden anladığı, iktidar tarafından yurttaşlara dayatılan İslamcı ideolojinin öğretilerinden öte bir şey değil. Bu nedenle bir dizide evli bir erkeğin, hamile olmamasına rağmen hamileymiş gibi davranan başka bir kadın tarafından kandırılması ‘çarpık ilişki’ olarak değerlendirilerek dizinin yayınlandığı kanala ceza kesilebiliyor. Ya da bir filmde bir karakter hakkında “Doğum günü ya, bugün içmeyeceğiz de ne zaman içeceğiz?” denilmesi üzerine, “Bu ifadelerle alkol kültürel bir kod olarak sunulmuştur” yorumu yapılarak yayıncı kuruluş için yine ceza tuşuna basılabiliyor. Hatta bazen Batı üretimi yapımlar için verilen cezalar, “Türk aile yapısına aykırılık” gibi abuk bir gerekçeye dayandırılıyor. “Alkolün, gündelik hayatın sıkıntılarını hafifletici ve başa çıkmayı kolaylaştırıcı etkisine vurgu yapmak” da ceza gerekçeleri arasında… Yıllardır dillere pelesenk olmuş şarkılarda bile “terör propagandası” bulunup kanallara cezai müeyyide uygulanıyor. Tabii bu bakış açısının ekranlarda ‘farklı’ cinsel kimliklerin gösterilmesine müsaade etmediğini de belirtelim. Bunu bizzat RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin söylüyor: “Eşcinselliği çocuklara özendiren dizilere yer veremeyiz.”
Yapı ve icraat
Peki, nasıl oluyor da 2022 yılında kamu bütçesinden 271 milyon lira kaynak alacak olan RTÜK, sadece iktidarın kontrol edemediği ve eleştirel çizgisini korumaya çalışan kanalların tepesine biniyor? Hem halkın parasını kullanıp hem de halkın izlediği yayın organlarına bu şekilde güç kullanmanın ve ülkenin İslamcı ideoloji ekseninde dönüştürülmesi sürecine böyle pervasızca odun taşımanın kaynağı ne?
Cevap, Kurul’un şeffaf olmayan, anti-demokratik yapısında saklı. Kanuna göre özerk olması gereken RTÜK’ün üyeleri Meclis’te siyasi partilerin adayları arasından seçiliyor. Kararların oy çokluğuna göre alındığı RTÜK’ün 9 üyesinin 6’sı, Cumhur İttifakı’nın oraya gönderdiği kişiler. En tepe iki görev, iktidar ortakları tarafından paylaşılmış; Başkan Ebubekir Şahin AKP’li, Başkanvekili Orhan Karadaş (AKP tarafından aday gösterilse de) MHP’li. Kurul’da 2 CHP’li, 1 de HDP’li üye mevcut. Muhalif üyelerin rolü yalnızca orada olup biteni bize duyurmaktan ibaret. Çünkü elleri kolları bağlı. Kararlara etki edememeleri bir yana, RTÜK üyelerinin üst kurulda bir konuyu gündeme getirebilmeleri bile diğer üyelerin bunu kabul etmesiyle mümkün. Ancak sayısal çoğunluk iktidar tarafında olduğu için bu hiçbir zaman gerçekleşemiyor. İktidarın ceza kesmek istediği bir kanalın bu mengeneden kurtulup gündem edilmeme şansı ise yok. İşte böyle bir özerklik.
Öte yandan ceza mekaniği de bir süredir garip bir işleyişe sahip. RTÜK’ün İzleme ve Değerlendirme Daire Başkanlığı diye bir birimi var. Türkiye’de radyo ve televizyonlarda yayınlanan tüm programlar, SKAAS (Sayısal Kayıt Arşiv ve Analiz Sistemi) adlı bir sistemde depolanıyor. Normalde kanallara verilen cezaların, İzleme ve Değerlendirme Daire Başkanlığı’nda görevli uzmanların SKAAS’tan izlediği programlara yönelik hazırladığı raporlara dayanması gerekiyor. Ama şimdilerde böyle olmuyor. Elini korkak alıştırmayan RTÜK, rapora ihtiyaç duymadan da ceza kararı alabiliyor. TELE1’e son kesilen ceza bunun bir örneği. Kanalın sosyal medyada hedef alınmasının ardından RTÜK Başkanı Şahin bir tweet atarak, “Sedef Kabaş’ın Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alan kabul edilmesi asla mümkün olmayan sözlerine ilişkin inceleme kararı alınmıştır” diye yazdı. ‘Kabul edilmesinin asla mümkün olmadığı’, hangi uzman raporunda belirtildi? RTÜK bunu hangi toplantısında gündem edip görüştü? Bu tweet bir ceza ilanından başka bir şey değildi. Zaten sonrasında kamuoyuna duyurulan karar da aksini söylemedi.
İsim ve gerçek
RTÜK Başkanı’nın, yazının başında sözü edilen ödül töreninde Erdoğan’ın gözlerinin içine bakarak sarf ettiği sözler, bu Kurul’un güncel işlevini harikulade şekilde anlatıyor: “Şahsınıza yönelik olarak hiç de ahlaki ve insani olmayan söylemlerde bulunulmasına, hele hele de bu söylemlerin ve eylemlerin medya üzerinden yapılmaya çalışılmasına RTÜK olarak asla ve asla müsaade etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz.”
Herhalde bu sözleri söyleyeceğine direkt hazır ola geçip asker selamı verse, temsil ettiği kurumun özerkliğine daha az gölge düşürmüş olurdu. Ama hiçbir şey umurunda değil. Tek derdi, kendisini oturduğu koltukta tutan iradeye bağlılığını göstermek. Kanunmuş, yasaymış, basın ve ifade özgürlüğüymüş, bunların hiçbiri onun ilgi alanına girmiyor. Başkanlığını yaptığı RTÜK’ün bağımsız kanallara ödettiği bedeller de Ebubekir Şahin’in ne kadar “sözünün eri” bir bürokrat olduğunu fazlasıyla kanıtlıyor.
Sanki “Radyo ve Televizyon Üst Kurulu” diyerek gerçeği biraz perdeliyor ve bu kuruma özünde sahip olmadığı bir tarafsızlık atfediyoruz. Oysa karşımızdaki organ, bugünkü yapısı ve zihniyeti itibariyle tüm kanallara eşit mesafede olan bir üst kuruldan çok, iktidarın önündeki engelleri ortadan kaldırmaya odaklanmış bir “medya komiserliği” gibi çalışıyor. Son cezalar da gösteriyor ki bu komiserlik iktidar gidene kadar medyaya aynı gözlükle bakmaya, “makbul” olanları korurken diğerlerinin üstünde tepinmeye devam edecek.
Medyanın hedef alınması, basın hürriyetinin, bilgi edinme hakkının ve en nihayetinde yurttaşlık kültürünün üzerinde yükselmesi gereken demokrasinin hedef alınmasıdır. Bu nedenle demokrasiden yana olanlar için hedefteki bağımsız medya kuruluşları ile dayanışmaktan başka hiçbir çare yok.