Buralarda "yol tarifi" diye bir şey yok. "Havuzun oradan sola sapıcan; köşedeki marketi geçince ikinci apartman..." diye tarif ederseniz

Buralarda ”yol tarifi” diye bir şey yok. ”Havuzun oradan sola sapıcan; köşedeki marketi geçince ikinci apartman…” diye tarif ederseniz, karşınızdaki hiçbir şey anlamaz. Doğrudan adresi vereceksin.

”Frunze 33”…Adres dediğim de bu. Yani Frunze Caddesi, 33 numara.

General Frunze. Ekim Devrimi’nin liderlerindendi. Kökenleri Ukraynalıydı. İstanbul’da Taksim Anıtı’nda, Atatürk’ün arkasında iki Rus General’in heykeli vardır. Bunlardan biri de Frunze’dir. 1921’de Bolşevik partinin Merkez Komite üyesi olarak Türkiye’yi ziyaret etmişti. Bu ziyaret sırasında, Karadeniz kıyılarından Ankara’ya gelirken gördüklerini anlatırım bir gün size. Aralık 1921’de Karadeniz kıyılarından Ankara’ya ”Anadolu’da görünüm” nasıldı; ilginç bilgiler var.

Sovyetler Birliği 1991’de yıkıldı ama halen o dönemin önderlerine ait sokak isimleri, heykeller, bazı binalarda orak çekiçler, bazı tren istasyonlarındaki kızıl yıldızlar vb. yerli yerinde duruyor. Gerçi bu, toplumda tartışma konusu olmuyor değil. Hatta örneğin Kiev’deki onbir Lenin heykelinden dokuzu da kaldırıldı ama yine de tarihin bir parçası olarak bu işaretlerin yerinde kalması için güçlü bir kamuoyu baskısı var.

İşte Frunze Caddesi de buna bir örnek.

Bu cadde, Karl Marks Caddesi’ne bağlanıyor. Karl Marks Caddesi, oldukça yoğun bir cadde. Bunda caddenin bir yanında pazar olmasının da etkisi var. Bu cadde üzerinde en çok ilgimi çeken şey, sağ tarafta yer alan bu pazarın ismi. Burası kocaman bir bina, kapalı bir alan. İçinde ekmek, peynir, et ürünleri, sebzeler vb gıdaya dair her şey satılıyor. Binanın dış yüzeyinde yazansa çok ilginç: ”Demokratik Pazar! ”

”Neden Demokratik Pazar buranın ismi? ” diye sordum. ”Köylüler ürünlerini burada özgürce satabiliyorlardı da ondan” dediler. İlginç!

Karl Marks Caddesi’nin sonunda Engels Caddesi var. Bunun üzerinde yürüdüğünüz zaman, Dekabristler sokağı, Öncüler sokağı gibi isimlere de rastlıyorsunuz.

Bu isim değiştirme meselesi üzerinde, buralara ilk geldiğim günden beri düşünüyorum.

Galiçya Cephesi üzerinde araştırmalar yaparken, 1916 yapımı bir Avusturya haritasının kopyasını bulmuştum. O haritadaki köy isimleri halen de aynı idi! Bu beni çok şaşırtmıştı. Aradan neredeyse 100 yıl geçmiş ve köyler aynı ismi kullanıyor! Dolayısıyla Sovyet dönemi isim ve işaretlerinin silinmemesi, doğal karşılanmalı.

Oysa Türkiye’de sokak ve cadde isimlerini uzunca bir süre korumak olanaksız gibi. Dönemin siyasal iklimine göre cadde ve sokaklara isimler veriliyor. Ardından başka bir siyasal dönem, onları değiştiriyor.

Bunun bir nedeni de, sanırım, simgelerin toplum yaşamındaki yeri. Gerçekten de, Türkiye’de belirli şeylere gereğinden fazla simgesel anlam yükleniyor. O simgelere dokunmadıkça her şeyi yapabilirsiniz.

Daha somut söyleyeyim.

Örneğin yılların antikomünisti bir AKP’li politikacı, bir Moskova ziyaretinde Nazım’ın da mezarını ziyaret ediyor. Bir bakıyorsunuz, birkaç solcu AKP’ye hemen tav olmuş bile! Üstelik ortada bir yığın Sol parti varken ve ortada Sol adına savunulmadık görüş kalmamışken, nasıl olup da sağ bir partiye yedekleniveriyorlar? Bu arkadaşlar, Sol partilerin neden solcu olmadığına dair bol bol kanıt üretmesini biliyorlar ama AKP herhangi bir ”Sol simge”ye sempati yaptığında, hemen arkasına diziliveriyorlar.

Benzer bir şeyi Sol bir parti yapsa… Örneğin, diyelim bir solcu lider, Necip Fazıl’ın mezarını ziyaret edip, onunla ilgili sempatik bir konuşma yapsa?

Ben size söyleyeyim mi ne olur? Partinin tabanı ayağa kalkar. Hemen ”parti sağa mı kayıyor” diye analizler döşenilir.

AKP, siyasal simgeleri kullanarak, kendi politikalarını uygulamayı iyi beceren bir parti.
Elbette burada, ”Sol partiler de sağ simgeleri kullansınlar” falan demeye çalışmıyorum. Simgelerle oynamak aynı zamanda tehlikelidir de! Eğer içiniz boşsa, ”simgeler” sizi alır, oradan oraya vurur.

”Simgeler ve politikalar” üzerinde biraz düşünelim derim.