Türkiye’nin 100 yıllık tarihinde iktisadi ve sosyal politikaların odağını sınıfsızlık oluşturdu. Erol Ülker’in çalışması, sınıfların varlığını inkâr ve kontrol altında tutma pratikleri üzerinden, geçmişi bugün ile ilişkilendiriyor.

Sol hareket ve mesleki temsil

Zafer AYDIN

Erol Ülker, Cumhuriyet öncesi ve kuruluş yıllarında sol hareket üzerine ufuk açıcı, yeni bilgilere ulaşmamıza sağlayan çalışmalarına bir yenisini daha ekledi. “Meşruiyet’ten Cumhuriyet’e Mesleki Temsil ve Sol” başlıklı çalışması Yordam Kitap tarafından yayınlandı. Ülker bu kitabında, İstanbul’un işgal yıllarında direniş hareketi ve sol üzerine yaptığı doktora çalışması sırasında dikkatini çeken “Korporatizm” ya da Türkçeleştirilmiş ifadesiyle “mesleki temsil” olgusunu ele alıyor. Kitapta, Osmanlı’da ortaya çıkan mesleki temsil fikri, bu fikir etrafında gelişen hareketin Cumhuriyet dönemine taşınan özellikleri, kazandığı süreklilik, yarattığı etkiler konu ediliyor. Mesleki temsil fikri ve hareketiyle sol arasında ilişkiler, farklılıklar, referans noktaları üzerine konulan büyüteç ile solun tarihine dair kabalaştırılmış, toptancı yaklaşımların dışında bir başka bakış açısının gerekliliği gözler önüne seriliyor.

Korporatizm, siyasetin kavram dağarcığı içinde az kullanılan, üzerinde yapılan tartışmalar misyonuna göre daha zayıf kalmış bir öge. Üstelik Osmanlı’dan Cumhuriyet’e siyasal ve iktisadi yaşamı biçimlendiren, günümüzde de canlılığını koruyan bir siyasal yaklaşım olmasına rağmen. Erol Ülker’in kitabı, korporatizmin bu topraklardaki macerasını ortaya koyarken, akademik, entelektüel tartışmadan siyasete doğru açılan bir köprü kuruyor.

Devleti yönetenlerin, toplumu meslek esasına dayalı örgütler aracılığıyla denetim altında tutma politikasına dayalı Korporatizm, İttihat Terakki Cemiyeti’nin İstanbul kanadı tarafından hazırlanan reform programının temelini oluşturmaktaydı. O dönemde İttihat Terakki esnaf örgütleri ve kooperatifler üzerinde belli bir ağırlığa sahipti. Bu ağırlıktan alınan güçle “Temsil-i Meslek” adlı bir program hazırlandı. 1920 yılında hazırlanan ve çöküş karşısında bir dönüşüm perspektifi taşıyan program İttihat Terakki’ni, 1913’den itibaren iktidarda olduğu dönemde izlediği politikalardan referansla hazırlanmıştı. Cumhuriyet’in kuruluşunda İttihat Terakki’den bakiye kadrolar kadar korporatist politikalar da etkili oldu. Erol Ülker kitabın birinci bölümünde İttihat Terakki iktidarı döneminde rejimin karakterini, uygulamalarını, gerilimlerini aktarırken, iç muhalefetin temsil ettiği çizginin mesleki temsil fikriyle bağlantısını ortaya koyuyor.

Osmanlı’da korporatist hareket İspanya, İtalya’da ve Romanya’da faşizmi ortaya çıkaran süreçlerle benzerlik gösterse de Birinci Cihan Harbi sonrasında “İttihatçı Sol” diye tanımlanan bir kimliğe büründü. Bunda etkili olan faktörlerden biri mesleki temsil fikri, İttihat Terakki’nin tamamının değil, muhalefet hareketinin yaklaşımı olmasıydı. Yani muhalifler farklılıklarını, böyle bir zemine oturtmuşlardı. Diğer faktör ise korporatizmin karakteristik özelliğinden kaynaklanmaktaydı. Zira toplumu kontrol etme anlayışı üzerine bina edilmiş korporatizm bir yandan faşizme yönelirken bir yandan da toplumcu bir yaklaşımla sola yönelebilmektedir. Nitekim Yunus Nadi tarafından çıkarılan Anadolu’da Yeni Gün gazetesi, Meslek-i Temsil programını, sol/sosyalist bir program olarak takdim ediyordu. Öte yandan 1920’de kurulan Türkiye Halk İştirakiyyun Fıkrası’na yakın vekiller de meslek-i temsil fikrine destek veriyorlardı. Erol Ülker kitabında gerek dönemin aktörleri gerekse örgütleri üzerinden sol ile mesleki temsil fikrini savunan örgütler arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Temas noktalarına, farklılıklarına, cephe-koalisyon arayışlarına, işbirliklerine, çatışmalarına dair bilgiler veriyor. İttihat Terakki Cemiyeti içinde doğan ve şekillenen meslek-i temsil fikri sosyalist sola da uzanmış ve belli bir etki alanı yaratmış ve kimi tartışmalara yol açmıştı. Örneğin 1919 seçimlerinde Numan Usta’nın milletvekilliğine destek verilip verilmemesi konusunda dönemin sosyalist partilerinin tutum farklılığı bu etkinin bir sonucuydu. Kitapta sıralanan verilerle İttihatçı Sol ile sosyalistler arasındaki ideolojik ve politik farklılığın altı kalın çizgilerle çiziliyor. Böylece tarihe dair, aktüel tartışmalarda sosyalistleri, komünistleri “İttihatçı Sol” diye damgalayan toptancı yaklaşımlara da  mütevazi bir yanıt ortaya çıkıyor. Bu vesileyle kitabın dünden bugüne ilettiği bir araştırma konusu ise , ulusalcılık ya da “ulusalcı sol” diye tanımlanan güncel politik akım ile Meşruiyet’ten Cumhuriyet’e taşınan mesleki temsil hareketi arasındaki ilişkidir. Zira ulusal sol, Ecevit’in oy kaygısı ile milliyetçiliği sosyal motiflerle süslemesinin ötesinde tarihsel arka planı olan bir yaklaşım olarak da görülebilir.

Erol Ülker kitabında, sol ve meslek-i temsil üzerinden üç önemli tespite yer veriyor. Birincisi, etkin olanların anti emperyalist ve korporatist yaklaşımlara sahip olması nedeniyle milli mücadeleye sol bir yönelim atfedilemeyeceğidir. İkincisi, korporatist fikirlerin Cumhuriyet dönemindeki yaklaşımlarına da bakarak, hareketin Marksizmle değil, faşizmle akraba olduğudur. Üçüncüsü, TKP ve komünist hareket üzerinde mesleki temsil fikrinin belli etkisi olsa da buradan sıyrılma çabalarıdır. Tarihi ve aktüel tartışmalara zemin yaratan bu saptamalar, yeni araştırmalara, incelemelere de alan açmakta.

Erol Ülker’in ulusal, uluslararası geniş bir kaynak ve arşiv belgeleri kullanarak hazırladığı kitabında ele aldığı korporatizm ömrünü tamamlamış, tarihin tozlu zarflarında kalmış bir siyaset ve  yönetme biçimi değil. Korporatizm uzun ömrünü ülkeyi yönetenlerinin temel tercihinin, “sınıfsızlık” olmasına borçlu. Türkiye’nin 100 yıllık tarihinde iktisadi ve sosyal politikalar ister liberal, isterse devletçi yaklaşımlarla belirlenmiş olsun odağını sınıfsızlık oluşturdu. Kitap, sınıfların varlığını inkâr ve kontrol altında tutma pratikleri üzerinden, geçmişi bugün ile ilişkilendirme konusunda da ufuk açıcı bir niteliğe sahip. Hasılı kelam, Erol Ülker, Türkiye’nin siyasal tarihinde iz bırakan bir siyasi hareketin ve yarattığı etkilerin üzerindeki sis perdesini aralamakla, görünür kılmakla kalmıyor, akıl defterimizi yeni sorular, yeni tartışma başlıkları ile dolduruyor.