Charlotte Wells’in Salı adlı kısa filminden sonra Aftersun çektiği ilk uzun filmi. Ama ilk kısa filminde olduğu gibi bu filminin konusu da anne ve babası ayrılmış bir kızın hikâyesine dayanıyor ve film annesi ile yaşayan Sophie’nin babası ile Türkiye’ye yaptığı son tatilini odağına alıyor.

Sophie’nin dünyası: Güneş Sonrası

Emine Uçar İlbuğa - Prof. Dr., Sinema Eleştirmeni

Aile kurumu ve ebeveynlerin ayrılığı, boşanmanın çekişmeli geçmesi, çoğu zaman çocukların taraf olması yönünde ebeveynlerin yanlış tutumu ve çocuklar üzerinde bu sürecin yarattığı travma üzerine psikolojiden sosyolojiye, çocuk haklarından hukuki alana sosyal bilimlerin birçok alanında çok fazla araştırmalar, tartışmalar yürütüldü, makaleler ve kitaplar yazıldı. Bir süredir Mubi’de gösterimde olan Charlotte Wells’in Aftersun filminde ailelerin dağılması ve bunun çocuklar üzerinde bıraktığı izler, çocukların ebeveynlerin birinden ya da her ikisinden de ayrı düşme kaygısı, duygusal boşluk ve yasın sonuçları bir zaman dilimi ile sınırlandırılamayacak ve istatistiki bilgilerle ölçülemeyecek kadar karmaşık ve kapsamlı. Bu bakımdan yönetmen Wells oldukça zorlu bir konuyu sinemasına taşırken, kolaya kaçmamış ve zorlu bir yoldan ilerlemeyi tercih etmiş.  

Charlotte Wells’in Salı (2015) adlı kısa filminden sonra Aftersun (2022) çektiği ilk uzun filmi. Ama ilk kısa filminde olduğu gibi bu filminin konusu da anne ve babası ayrılmış bir kızın hikâyesine dayanıyor ve film annesi ile yaşayan Sophie’nin (Frankie Corio) babası ile Türkiye’ye yaptığı son tatilini odağına alıyor. Filmde insan yaşamındaki kırılganlıklar, kısa mutlu anlar ve geçip giden zaman üzerinden baba ve kızın tutunmaya çalıştıkları aile bağları ile kısa süre içinde birbirlerini anlamaya, birbirleriyle dayanışmaya çalışırlarken aynı zamanda Sophie’nin kendi içinde duygusal gelgitleri ile masumiyetten olgunluğa uzanan ve sonunda hüzünle biten ayrılık hikâyesi öne çıkıyor. Olay örgüsü gevşek, geçmiş ve gelecek hakkında çok fazla bir şey söylemeyen sadece tatildeki baba ve kızının kısa süreli birlikteliğine ve yaşadıkları yoğun duygusal gelgitlere odaklanıyor. Babası Calum (Paul Mescal) Sophie’nin ağabeyi sayılacak kadar genç, neşeli esprili. Kızıyla tüm vaktini dolu dolu geçirmeye çalışan, onu mutlu etmek için çabalayan bir baba görüntüsü verse de yalnız kaldığı anlarda, huzursuzluğu artan ve sorunlarıyla baş etmek için uğraşan biri. Her ne kadar baba-kız birlikte iken arkadaşlıklarının ve tatilin tadını çıkarıyorlar ve birbirlerine iyi geliyorlarsa da kendi içlerinde yaşadıkları yalnızlık ve geleceğe ilişkin kaygı peşlerini bırakmıyor. Fethiye’de kaldıkları orta halli bir otelde Sophie ve babasının kaldığı iç ve dış mekân daraltılmış, böylece baba kızın ilişkisine yoğunlaşan kamera, her ikisinin duygularını daha bir görünür kılıyor. Bu tatilde Sophie bir yandan babasıyla ve oteldeki gençlerle zaman geçiriyor öte yandan giderek kaybetmekte olduğu babasının ardından duyduğu hüzünle büyüyor ve olgunlaşıyor. Charlotte Wells’in kendi biyografisinden esinlendiği filmde Sophie’nin video kamerayla çektiği görüntüler, diskoda dans ederken pistin ışıklarıyla ara ara netleşen baba ve kızın dansları, deniz kıyısında güneşlenirken, denize dalarken, akşam yemeğinde, bilardo oynarken ve bir kilimci dükkânında verilen çay molasına kadar uzanan küçük anlara sıkıştırılmış görüntülerle baba ve kızın hikâyesine hem kendisi mesafeli yaklaşıyor hem de izleyicinin nesnel bir gözle izlemesine olanak sağlıyor. Sophie bir yandan kendinden büyük gençlerle bilardo oynayıp, onların ilişkilerini yakından izlerken, öte yandan ilk kez yudumladığı bira ve bir yaşıtıyla öpüşerek çocukluğunu geride bırakıyor. Yönetmen filmin başında kolu alçıda olan Calum’un koluna ne olduğuna ilişkin bilgi yerine, içten içe acı çeken bir baba ve onu anlamaya çalışan kızının hikâyesine daha çok odaklanmamızı istiyor. Sophie’nin babası ile tatillerini videoya çekmesi ve bazen filme alma konusunda babasının isteksiz davranması karşısında “seni sadece aklımdaki kameraya alacağım” diyor ve 20 yıl sonra partneri ve çocuğu ile yetişkin bir kadın olarak babası ile çıktığı tatile ilişkin kaseti izlerken, yeniden geçmişe dönüyor, zihnindeki puslu çocukluk anılarıyla babasını anlamaya çalışıyor. Kırılgan baba-kız ilişkisinin güzel bir tasviri olarak çok fazla karşılıklı şefkat ve anlayışı da içinde barındırıyor film.  

Bazen boşanmış ve sorunlu ebeveynlerle baş etmek bazen de yetişkin ve çocuk sahibi bir ebeveyn olarak kendi sorunlarıyla baş etmek oldukça zor. Sophie içten içe kendi ile baş edemeyen babasıyla kurmaya çalıştığı bağ ve onu anlamaya çalışırken bir yandan da kendi duygularıyla, çocuklukla ergenlik arasında gidip gelen yalnızlığı ile baş etmeye çalışıyor. Sophie babası ile mutlu, duygusal, melankolik anlarını hüzünle hatırlarken, kamera her iki karaktere taraf olmadan yaklaşıyor ve boşanma travması, acıları ve sevinçleriyle onların yaşamlarını en yalın haliyle ortaya koyuyor. Sophie ve babasının birlikte geçirdikleri bu tatil onların birbirleriyle kuracakları bağ ve birbirlerine duydukları derin sevginin pekiştirilmesinde de önemli. Sophie ve Calum’un duygu dolu, sarsıcı hikâyeleri, bir yere ait olma, kaybedilenin arkasından hissedilen yoğun acı ve artık hatıralara saklı anların izleyiciye hissettirilebilmesi filmin en büyük başarısı. Calum parası olmadığı için kızıyla her şey dahil bir otel yerine tek yataklı ve daha az bütçeli bir otelde kalıyor. Tatilde henüz kendi yaşamını kuramamış, yoğun bir ruhsal kırılmanın eşiğinde olan bir baba ile çoğu zaman parçalanmış ailelerin çocuklarına özgü erken olgunlaşmış bir kız çocuğunun dramatik öyküsüne yönetmen izleyiciyi yavaş yavaş dahil ediyor. Sophie oteldeki diğer gençlerin karşısında hep sessiz, durgun ve yalnız, babasının otele geç geldiği gece, otelin lobisinde uykuya dalıyor. Filmin sonunda Sophie yeniden geçmişe döndüğünde babasıyla geçirdiği tatili ve onu yalnızca babası olarak değil sorunlarıyla, korkularıyla, geleceğe ilişkin kaygılarıyla bir birey olarak görüyor. Yatakta gece yüksek sesle ağlarken babasını bu kadar acıtan, sarsan şey neydi? Bunlara ilişkin bir bilgi film boyunca verilmese de Sophie asıl babasını en yalın haliyle görmeyi, onu hataları ile anlamayı ve her şeye rağmen onu gerçekten sevmeyi öğrendiğinde büyüyor. Ve Sophie’nin kısa tatil anılarında olduğu gibi, yaşamı tüm acıları ve zorluklarına rağmen güzel anılar da taşıyor. Belki de yönetmen film boyunca biz izleyicilere de şu soruyu sorduruyor: Anne ve babamızı ne kadar tanıyoruz? Ayrıca yoğun ve duygusal bakımdan zorlu bu filmde karakterler üzerinden biz izleyicileri de kendi çocukluğumuza ve ebeveynlerimizle ilişkilerimize bir yolculuğa, bir hatırlamaya davet ediyor.