Rejim dün yine Başkent sokaklarında kol geziyordu. Son günlerde rejimin alamet-i farikalarından birisi olarak tarihe geçen Kızılay’ın önünde açıklama yapmak isteyen halk, apar topar gözaltına alındı.

Zira Saray rejiminin halkı dinleyecek, halkla muhatap olacak zamanı yok. Olmadığını birinci ağızdan geçtiğimiz hafta hepimize duyurmuştu.
Duyuru halktan yükselen “Ödediğimiz vergiler nereye harcandı?” sorusunu takiben geldi. Halk, Türkiye’nin acısını hâlâ derinden hissettiği 1999 Depremi sonrasında bir daha aynı acılar tekrar etmesin diye önlem alınması için ödediği vergilerin nereye harcandığını sorduğunda… Saray rejimi “Sus, zamanım yok” deyivermişti.

Susturmaya çalıştığı ses, ağır sosyal ve ekonomik adaletsizliklerin yükü altında ezilen halkın sesi. Bir yanda sadece 2019’da yüzde 30 zamlanan doğalgaz faturalarını ödeyemediği için ısınma hakkından feragat etmek zorunda bırakılan halk… Diğer yanda ise halka doğalgazı ulaştıran Başkentgaz’ı değerinin yarı fiyatına satın alan , elde ettiği bu rantı “şartlı” bağış yoluyla Kızılay aracılığıyla cinsel istismarla ve kindar-dindar nesilleri yetiştiren Ensar vakfı’na aktaran yandaş şirket… İstanbul’un göbeğindeki rantçı inşaatında 10 işçinin bir asansör kazasında öldüğü Torunlar…

Dünyada neoliberal ekonomik düzenin hakim olduğu tüm coğrafyalarda aynı ekonomik ve sosyal adaletsizlik var. Düzenin kurallarını koyan egemen güçler, kuralları zenginlik ve refahın yüzde 1’in elinde birikmesine yol açacak, yüzde 99’u yok sayacak şekilde tarif ediyorlar çünkü.

Sonuç ortada. Kişisel servetleri 1 milyon doları aşan, dünyanın en zengin yüzde 1’i toplam dünya servetinin yüzde 45’ine sahip. Öte yanda ise dünya servetinin sadece yüzde 2’sine sahip, kişisel serveti 10 bin doların altında olan dünya nüfusunun yüzde 64’ü...

Türkiye’de ise 2002 yılında en zengin yüzde 10 servetin yüzde 68’ine sahipken, 2018’de en zengin yüzde 10 servetin yüzde 81’ine sahip. Yani Türkiye’de de durum farklı değil. Temel sebebi bizde de kurulan ekonomik düzenin, kökten bir vahşi kapitalist düzen olması. Sorumlusu düzenin kurallarını koyan iktidar. Sebebi kamu kaynaklarını kendi iktidarını ayakta tutacak yandaş saadet zincirine aktarmayı seçen rantçı zihniyet. Kamu kaynaklarının nereye harcandığını sorma hakkını, halkın elinden alan anti-demokratik, tek adamcı zihniyet. Şeffaflığı, hukuku ve hesap verilebilirliği bir kalemde yıkan karanlık. Sebebi iktidar!

Bu adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri ortadan kaldıracak olan ise hak temelli, demokratik, hukuka dayalı bir düzen. Böyle bir düzen için vatandaşlık hakları ve siyasi haklarla, ekonomik ve sosyal hakların etkin bir biçimde tanımlanması zorunlu. Bu hakların güvence altına alınması, sorumlulukların açık bir biçimde tarif edilmesi ve halk tarafından denetlenebilmesi yani demokrasinin var olması bir zorunluluk!

Bugün elimizdeki tüm araçları, düzeni bu yönde değiştirmek ve kurumları çağın ihtiyaçlarına göre yenilemek için kullanma sorumluluğumuz var. Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi’nin vatandaşlık ve siyasi hakları güvence altına alan ve bu yıl 70. yılını kutlayacağımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile temel sosyal ve ekonomik hakları güvence altına alan Avrupa Sosyal Şartı’nın korunması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması işte böylesi bir sorumluluğun parçası.
Avrupa’nın Sosyal Anayasası olarak da bilinen Avrupa Sosyal Şartı çalışma, barınma, sağlık, eğitim ve pek çok başka sosyal ve ekonomik hakkı güvence altına alan bir anlaşma. Şartın tarafı olan üye ülkelerin uygulamalarını düzenli olarak denetledikten sonra, taraf devletlere yönelik tavsiye kararları veren bir kurumsal yapısı var. Tüm üye ülkelerin halklarının milletvekilleri nezdinde temsil edildiği Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) de işte tüm bu süreçleri halk adına denetleyen, sosyal ve ekonomik haklara dair çalışmalar yürüten Avrupa Sosyal Şartı Alt-Komisyonu’nu barındırıyor.

Önümüzdeki iki yıl işte bu komisyonun başkanlığını yürüteceğim. Ve demokrasi, hak ve hukuk mücadelesi veren milyonlar gibi ve onlarla birlikte… Meclis içinde ve dışında, ulusal ve uluslararası her zeminde… Eşit, özgür, hukuk temelli, laik, barışçıl bir aydınlık geleceği var edecek düzen için mücadele edeceğiz ve düzeni bir gün mutlaka değiştireceğiz!

ÖNEMLİ NOT

BirGün gazetesinin üyelik kampanyasının yeni dönemi başladı. Şimdi #BirGünBenim deme zamanı… Hepimiz biliyoruz ki bağımsız medya, demokrasinin can damarıdır. Bu yolda her türlü baskıya dayanan BirGün’e abone olmaya çağırıyoruz herkesi. Çünkü BirGün benim diyen herkesle; bir gün mutlaka…!

bir-cagrimiz-var-683550-1.