Konserlerinde Atatürk fotoğrafı göstererek kendini muhalif gibi pazarlayan kimi sanatçıların temelde bulunduğu konum ise TOGG reklamı almak, saray konserine çıkmak ve kendisini eleştiren sanatçılara dava açmak oluyor.

Soygunun sanatçıları
Fotoğraf: DepoPhotos

Recep Yılmaz - Yönetmen, müzisyen

Kültür sanat alanı içerisinde özellikle konserler AKP rejimiyle beraber en çok saldırı altında kalan alanlardan biri oldu. Peki ya saldırı altında olmasından öte aslında AKP’nin bir soygun ve rant kapısı olduğu gerçeğini es mi geçmemiz gerekiyor? Ya da muhalif gördüğümüzden muktedirin yanına yakıştıramadığımız bazı sanatçıların aslında AKP’nin soygun gelirinden beslendiği gerçeğini es mi geçeceğiz? 

Turkcell Kuruçeşme Arena, dışarıdan bir konser alanı gibi gözükmesine rağmen aslında hizmet alanının başka olduğunu söylesek ne olur? İlk örneğimiz Poll Production: Polat Yağcı, genel bilgilere göre 1996 yılında menajerlik yaparak sektöre giren 2009’dan beridir de Poll Production adı altında organizatörlük ve yapımcılık yapan bir kişi.

Saray davetleri vb etkinliklerin öncelikli danışmanı ve sanatçı tayfasını toparlayan kişi. 

Şimdi bu bilgileri aklımızda tutup "başarı" hikâyeleriyle dolu bir yolculuğa çıkalım.

Yağcı, artık konserleri eskisi gibi dolmayan ama bir şekilde hâlâ adı olan sanatçıları Poll çatısı altında toparlayarak AKP için bir reklam ve oyun alanı oluşturuldu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmamoğlu yönetimine geçene kadar bu oyunun merkezinde Harbiye Açık Hava Tiyatrosu vardı. Turkcell, Halk Bankası gibi sponsorluklarla bilet satamayan şarkıcılara Harbiye’de konser verdirip bilet satamayınca davetiye vb ile de alanı doldurup AKP için alan açtılar. Buradaki karşılıklı kazan kazan durumu ise şöyle işledi; sponsor zaten fazlasıyla ödemesini yapar, bilet geliri gibi bir dert kalmaz, şarkıcı parasını nakit alır ve herkes mutlu olur. Bu soygun düzeninin burada kalması düşünülemezdi tabii ki. Bütün ödemeler ve masraflar olması gerekenin 3, 4 hatta 5 katı üzerinden hesaplanır devletin bankalarının sponsorluk parasıyla bunlar ödenir ve gün gelip de Saray’a çağrılırsa bu şarkıcılar da koşarak gider. AKP döner ve bakın bizim de sanatçı çevremiz var der. Tabii burada asıl sponsor bu finansmanda kimi zaman devlet bankaları kullanıldığı için kimi zamansa bu toplara giren şirketler vergi aflarıyla ödüllendirildiği için biz oluyoruz.  

Kuruçeşme arena konserleri ise konu soygunu devam ettirmek ise her zaman alternatiflerinin olduğunun en büyük göstergesi. Harbiye İBB ile birlikte el değiştirince yeni oyun alanı olarak atıl halde duran hatta zamanında gürültü vb sebeplerden dolayı kapatılmak zorunda kalan Kuruçeşme Arena yeniden açılır, onunla birlikte de yeni bir sayfa. 
Aynı düzen devam ediyor, bilet satmayan, davetiyelerle doldurulan ve özellikle Halk Bank sponsorluklarıyla döndürülen bu çark dışarıdan bakınca sadece bir konser alanı olarak duruyor olsa da AKP yandaşı bir cenahın ekmek teknesi olarak işlev görüyor. 15 Temmuz sonrasında Yenikapı’da görüntü verme yarışına giren bu şarkıcıların asıl dertlerinin ve gelir kapılarının da neresi olduğunu görmüş oluyoruz ki. Yenikapı sürecinde yapım şirketlerine mailler atılarak sanatçılarını getirenlere ödüller vaat edildiğini, “kazanmak isteyenin orada olması gerektiğinin” söylendiğini de biliyoruz. 

Bu büyük rant sadece Polat Yağcı ile sınırlı kalmıyor tabii ki. Bu düzene hizmet eden çeşitli organizatörler ve bu çarkın tam göbeğine yerleşmeden dışarısından dolanan çeşitli sanatçılar da bulunuyor. Sene içerisinde onlarca AKP ve MHP belediye konseri yaparak soygun paralarından kendilerine görüntüde muhalif alan yaratan onlarca sanatçı var. 
Bunun ise iki farklı işlevi bulunmakta, yereldeki herhangi bir AKP belediyesinin muhalif görünümlü bir şarkıcıyı çıkartıp yurttaşa “bakın biz her fikre açığız” diyerek bir sonraki yerel seçimde özgürlükçü belediyeyi oynaması bir ucu. Yeri geldiğinde toplumsal muhalefetin tabiri caiz ise "gazının alınması" gerektiğinde ortaya çıkan süt liman muhaliflerin de bu şarkıcılar olması diğer bir ucu. “Kültürel hegemonyanızı yıkacağız” söylemlerinin ve hırsının da altının boş olduğu dertlerinin sadece daha fazla soygun alanı açmak olduğunu görmüş oluyoruz. 

Dolandırıcılıktan hüküm giyip, yardım kuruluşları ile adını temizleyen, muhalif geçinen ancak asıl geliri AKP ve MHP belediye konserleri olan bir şarkıcımızın yanında çalışan emekçilerin ücretlerini işbaşında değil cebine giren o büyük belediye paralarını işletip emekçilere aydan aya hatta 2-3 ayda bir ödeme yaptığını önceki yazımda belirtmiştim. Buradan bile yola çıkarak aslında peşinden savunmaya gittiğimiz sanatçıların büyük bir kısmının aslında pek de öyle temiz olmadığını görmemiz gerekiyor. 

Başka bir taze örnek ise geçen hafta Melek Mosso’nun kendisine destek veren herkesi yüzüstü bırakıp “Yanlış anlaşıldım özür dilerim” demesi oldu. Buradan yola çıkarak Melek Mosso’nun hangi belediyeler ile konser organizasyonları yaptığına da bakarsak sonucun bu olması kimseyi şaşırtmayacaktır. 

Seçim sürecinden önce ve sonra tavrını net ortaya koymuş, baskıya karşı durmuş onca sanatçının isimleri adeta ifşa gibi yayılırken, AKP’liler tarafından kin ve nefret kusuluyorken bu yaşanan soygun düzeni devam etsin diye işine gelmedikçe susanları da görmek lazım.
Bu listelerde dolanan isimler gençliğin büyük çoğunluğunun dinlediği, cebindeki üç kuruş ile konserlerine gitmeye çabaladığı sanatçılardan oluşuyor. Bu listelerdeki sanatçıları ortadan kaldırırsak meydan sadece pahalı gece kulüplerinde çıkan dejenere kara para aklama makineleri, kimsenin umurunda olmayan ıskartaya çıkmış türkücülere kalıyor.

Ferman Akgül’ün TOGG reklamı çok konuşulurken senelerdir Saray eşrafına yaptığı konserler, “kreatif” ajansının verdiği hizmetleri görmezden gelmek olmuyor. İBB’nin Saray’a iş yapan bir organizatör ile Manga konseri yapması ise altından çok başka konuları çıkartacaktır. 

Şimdilik uzun uzun anlatmaya gerek yok ancak elimizdekiler, bütün ilişki ağlarının aslında bir arada olduğunu göstermiş oluyor bize. 

Konserlerinde Atatürk fotoğrafı göstererek kendini muhalif olarak satan bu insanların temelde bulunduğu konumun duruşu ise TOGG reklamı almak, Hürkuş şarkısı yapmak,  Saray konserine çıkmak ve kendisini eleştiren sanatçılara dava açmak oluyor. 

Senelerdir devam eden bu Saray ilişkisi aslında hep ortadayken buna inanmak istemeyen dinleyici ise hâlâ gerçeği kabullenemiyor. İnandığı güvendiği sanatçıya bunu konduramıyor. 

Bu ilişkinin yarattığı asıl sorun ise AKP’nin dizayn etmek istediği muhalif alanı oluşturması. 

“Saray’a gider sonuçta o devlet başkanı!”, “Devletin sanatçısı, ne var?” gibi söylemlerde bulunan bir muhalif kesim oluşturmasına aracılık etmesi en büyük zararlardan biri. 

Sonuç olarak gördüğümüze de inanmamamız gerektiğini gösteren bu örnekleri görmezden gelmemek gerekiyor. Siyasi ilişkileri sayesinde aslında keyfi yerinde olsa da sırf popüler olduğu için dertlerini gördüğümüz çoğu sanatçıyla "düşenin yanındayız "diyerek dayanışma gösterdiğimizi sanırken, yukarıda bahsettiğim; AKP’nin yasaklı listelerinde bulunan, bu mesleği onca zorluğa ve baskıya rağmen yapmaya çalışan onca müzisyen ve sanatçıya da bir noktada sırt döndüğümüzü gösteriyor. 

Daha da net bir örnek ile konuyu anlatmak gerekirse, örneğin İlkay Akkaya senelerdir konser yasakları ile boğuşurken Saray eşrafının iş ortaklarının dertlerini ön plana çıkartmak ezilenin yanında olduğumuzu değil sadece popüler olanın derdini gördüğümüz gösteriyor.