Zaman zaman merak ağır basar ve ilginç sorular gelir gündeme. Örneğin; “körler düş görür mü? “gibisinden… Bu soruya verilen en önemli yanıt şu olsa gerek: “Evet, körler düş görürler...

Zaman zaman merak ağır basar ve ilginç sorular gelir gündeme. Örneğin; “körler düş görür mü? “gibisinden… Bu soruya verilen en önemli yanıt şu olsa gerek: “Evet, körler düş görürler asıl düşlerini yitirenler körleşir”. Bu tür körleşmenin yoğun olduğu bir ülke Türkiye.

Görme engellilerin yitirdikleri görme duygusunu başka yetilerle yerine koyabildiği bilinen bir durumdur. Örneğin Elias Canetti İnsanın Taşrası adlı kitabında kör piyanistin ağzından bu durumu şöyle dile getirir; “Piyanistin anlattığına göre, başkaları için sis ne ise, güçlü bir rüzgâr da onun için oydu. Rüzgârda kendini, yönünü şaşırmış ve kaybolmuş hissediyordu. Aşırı gürültüler her yandan geliyordu ve o zaman kendisi artık nerede olduğunu bilmez oluyordu. Çünkü normal zamanlarda yürürken, kendisini nesnelerin mesafesine ilişkin güvenilir bir duygunun rehberliğine bırakıyordu. Gerek bir duvarın, gerekse bir masanın yakında olduğunu algılayabiliyordu. Bunlardan birinin hemen önünde kendiliğinden duruyor ve asla çarpmıyordu. Bu yeti herhalde şu biçimde kulağıyla bağlantılıydı, çünkü soğuk aldığında ve bu yüzden kulağı iyi işitmediğinde, söz konusu yeti de felce uğruyordu.”

Ve şöyle devam ediyor Canetti; “sağırların durumu, körlerinkinden çok daha kötüydü. Onlar, deyiş yerindeyse eğer, her yönden kördüler.”

Kulağın gözü tamamladığı yerde sorun çözülmüş gibi görünüyor. Asıl körleşme ise sözün yittiği nokta oluyor ki, bu durumda kulakta yetersiz kalıyor.

Madenlerde, trafik kazalarında, inşaatlarda ve son günlerde tersanelerde insanların yaşamdan koparılmaları sapır sapır dökülmeleri karşısında olayları olağana indirgeyenlerin baş olduğu yerde, söz bitmiş gerçek körleşme vücut bulmuş demektir.

Tersanelerde yaşanan gerçeğin pişkince dış mihrak ve bölücülük söylemleri ile saptırılmaya çalışılması karşısında söz bitmiş görünüyor.

İstisnasız herkesin dinlenme,izlenme fobisi içinde olduğu konuşmaktan korktuğu bir ortamda, koca kulaktan başka herkes sağır ve dilsiz olmuştur.

Finans-kapital zorbanın dayatmaları ile halkların ekmeğinin suyunun giderek elinden alındığı, baskı ve zulmün toplumu sarmaladığı yerdeyiz. Gelinen bu durumda Türkiye körleşmenin tam ortasındadır.

İşte körleşmenin en üst boyuta taşındığı, sözün tamamen yitirilmesine yönlendirilen bir ülkede ses olmaya, söz olmaya kararlı BirGün gazetesinin bir okur toplantısını daha gerçekleştirdik geçtiğimiz hafta sonu. Eskişehir’de BirGün Gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü İbrahim Çeşmecioğlu ile birlikte katıldığım okur toplantısında umudun giderek daha da yeşermekte olduğuna tanık oldum.

Önce sorunlar bir kez daha masaya yatırıldı. Erken baskı, fiyatın yüksek olması, dağıtım sorunu gibi belli başlı sorunlar yine gündemdeydi. Anadolu’dan haberlere daha fazla yer verilmesi, köşe yazarlarından talepler, öğrenci ve gençlik eki veya sürekli bir sayfa talepleri vardı okurların. Kimi elektronik ortamlarda Oğuzhan Müftüoğlu ve Melih Pekdemir’e tepki nedeni ile gazeteyi almayacağını söyleyenlere karşın bu okur toplantısında da adı geçen yazarların daha sık yazmasını talep edenler vardı.

Toplantıda BirGün okurlarının birbirleri ile tanışması ve iletişimin sürekli kılınması istemi önemliydi. Yine okurların BirGün okur insiyatifi kurmaları ve bu örgütlenmeyle birlikte gazetenin de hem Eskişehir’de daha fazla okunmasının sağlanması hem de okurların arasında bir dayanışma ortamının sağlanması gerçekleşecektir. Sözün özü Eskişehir’de BirGün için artık ekmeğin kuru, çorbanın curu olduğu günler geride kalmaktadır.

Söze körleşmeden, düşlerin ve sözün yitirilmesinden söz ederek başlamıştım. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan solu da ayrı tutmak pek olası değil. Benzeri körleşme ve söz yitimi geçtiğimiz hafta yapılan TMMOB 40. Olağan Genel Kurulu’nda da kendini belirgin olarak hissettirdi. Soldayım diyenlerden bazıları, kendi içerisinde bir siyasi öznede yakaladığı çatlağı büyütmenin sol için çıkar yol olamayacağının yine farkında değildi. Çatlağı büyüterek çatıya yol alma ise çelişkinin en belirgin örneği idi.

Emek güçlerinin iki önemli örgütü TMMOB ve KESK ile ilgili gelişmeleri önümüzdeki günlerde irdelemek ve Murathan Mungan’ın ”herkesin gerçeğin kendisine yetecek kadarıyla ilgilendiği bir dünyada, gerçek ne işe yarar ki?” saptamasına rağmen gerçeği aramaya devam edeceğiz.