Ayşe Güren, edebiyatın en zor noktalarından birisi olan karakter yaratmadaki başarısı ve Kaptan Kazım’ı ete kemiğe bürümüş metinleriyle takip edilmeyi hak ediyor

Sözün gücü

DİLARA AKSOY

Edebiyat, kişinin dünyayı algılamasının, durduğu yerde kendini sorgulamasının, karşıtlıklarını farkedip yaşamak denen mefhumun idrak edilmesinde kendisini bulmasının en güçlü silahlardan birisi ve kelimelerin büyülü varlığının tadına varanlar için bu yol çok daha yeşillikli ve güneşli olabiliyor.

Eğer, sözün gücüne inanırsanız kendinizi bir anda kaçak bir vapur turunda bulabilirsiniz ve hayatın o güneşli yanını hissedebilmek için çok kuvvetli bir sebebiniz daha olur!

Ayşe Güren’in son kitabı Kaptan Kazım’ın Sağ Yanağı tam olarak bu bahsettiğim duygular etrafında şekilleniyor. Baharın, insan hayatındaki etkisi üzerine kurulan hikaye, okuru saf, anne sütü gibi saf bir ‘suç’a ortak ediyor.

Merve Atılgan’ın resimlediği Kaptan Kazım’ın Sağ Yanağı Can Yayınları etiketiyle okuyucusu ile buluştu. Baharın ve denizin güçlü birer imge olduğu metinde, uçsuz bucaksız bir mavilikte yeniden doğuşun hep mümkün olduğu üzerine kuvvetli bir düşünce hakim...

Kurgudaki zenginlik: Herkes anlatıyor

Aynı zamanda çevirmen de olan Ayşe Güren’in samimiyeti merkezine oturttuğu anlatımı, başkalarının ağzından verdiği bölümlerle zenginleşiyor. Yetişkinler için de öyküler kaleme alan yazarın, yaşadığı şehre, aynı denizi paylaştığı insanlara olan yakınlığını metnin ilk sayfalarında hissediyoruz.

Çocukluğu deniz kıyısında geçen Güren, ana izleğini yaşam sevinci hizasında tuttuğu metninde kaleminden korkmayarak ve yazdığı her cümleyi kırk kere sorgulayarak yazdığını belli ediyor. Didaktik bir anlatımı reddederek, hikayeyi en içeriden anlatıyor.

Bir mahkeme salonunda açılan metin, Kaptan Kazım’ın dünyaya en saf haliyle baktığı anlardan dolayı yargılanmasıyla devam ediyor. Kaptan’ın dünyayı yorumlama noktasında, yaşadığımız zamanın stes ve telaşlı ortamına eleştirel bir yaklaşımda bulunan Güren, karşısındaki okuru hikayenin ortasına bırakıp, yaşadığı dünyayı sorgulamasını sağlıyor. Bir yazarın belki de en önemli görevlerinden biri olan çağına karşı sorumlu olması durumuna, şehir hayatıyla dikkat çekiyor. Gülmeyi unutan bir hakimle başlayan anlatı, kaçırılan bir vapur ve ada insanlarının mutluluğuyla devam ediyor.

Bilimsel öğelere de sıkça başvuran yazar, ders verme niteliğinden uzak, temel diyalektiği merkeze alan bir kurguyla Kaptan Kazım’ın sağ yanağındaki kızarıklığın sırrını açıklıyor. Güneşin kemiklerimizi ısıttığı yerde, elbette mutluluğun en temeli olan dostluğun da kıymetine değinen metin tam da olması gerektiği yerde, denizde bitiyor. Bu kez rotasını Girit’e kıran Kaptan Kazım ve Ayşe Güren, masalsı bir anlatımı sırtlanan iki sağlam dost olarak okuyucuları selamlıyor.

Güren, edebiyatın en zor noktalarından birisi olan karakter yaratmadaki başarısı ve Kaptan Kazım’ı ete kemiğe bürümüş yeni metinleriyle takip edilmeyi şimdiden hak ediyor.