Kendini sık sık sosyalist diye tanıtan birinin kapitalizmin harika çocuğu diye bilinen birini övmesi mümkün müş Son 30 yılda dünya üzerinde

Kendini sık sık sosyalist diye tanıtan birinin kapitalizmin harika çocuğu diye bilinen birini övmesi mümkün müş
Son 30 yılda dünya üzerinde kaç devrim oldu bilmiyorum. Ama Steve Jobs’un tek başına irili ufaklı yüzlerce devrime imza attığını biliyorum. Bu nedenle onu “bir devrimci olarak” övmek istiyorum.
Steve Jobs şu elmalı bilgisayarın ve üzerinde elma logosu bulanan diğer ıvır zıvırın mucidi.
Apple’ın işletim sistemi MacOS, Windows’un beşikten rakibi. Windows, MacOS’a nazaran çok daha yaygın olabilir. Ama daha ilk gününden beri hiçbir Windows sürümü, MacOS’lar gibi kullan

ıcı dostu olamadı.
Windows PC’lerin müzmin kiracısı, MacOs ise Mac’lerin evsahibi. İşletim sistemindeki üstünlük, cihazlara da yansıyor. Yıllardır Mac’lerin hiç birine virüs giremiyor. Macintosh’unuzda bir sorunu çözmek için bilgisayar mühendisi olmanız da gerekmiyor. Windows “bu sefer vallahi harika oldu” vaadleriyle kullanıcılarını bezdirirken; MacOs her zaman pratik ve çözümcü kalmayı başarıyor. Bunu anlamak için her iki sistemi de kullanmış olmak gerek.
Bir yandan beyaz yakasını kirleten, bir yandan da evlilik sorunlarıyla mücadele eden bir arkadaşım; Windows’tan MacOs’a geçince “Karımdan boşanıp, hayatımın aşkıyla evlenmiş gibi oldum” demişti. Sorunsuz, abartısız ve çok güzel.
Uzak Doğulu bir müşterim anlattı. 90’ların sonunda Amerika’ya gidip yaptıkları prototipi Steve Jobs’a sunmuşlar. Sigara paketinden biraz daha büyük olan bu cihazın en temel özelliği içinde sabit hard disk bulunması. Böylece bilgi depolamak ve müzik dinlemek çok kolay hale gelecek.
Steve Jobs cihaza bakıyor, uzun uzun inceliyor. Yanındaki yardımcılarına veriyor. Onlar da bükük dudaklarla bakıyorlar. Jobs ayağa kalkıp konuklarının ellerini sıkıyor.
“Üzgünüm ama beş para etmez bir şey bu” diyor ve çıkıyor.
Uzak Doğulu ekibin lideri ülkesine döner dönmez aşağılanarak işten atılıyor. Ekibin en zeki ve en coşkulu üyesi intihar ediyor. şirketteki tüm dengeler değişiyor. Başarılı olanların kuyusunu kazmak için bekleyen vasat mühendisler bayram yapıyor. Proje rafa kaldırılıyor.
İki yıl sonra bir sabah Steve Jobs tüm dünyaya “Sabit diskli bir mp3 çalar ürettiklerini adını da I-Pod koyduklarını, cihazın pek yakında piyasaya çıkacağını” müjdeliyor.
Uzak Doğulu firma kafasına duvarlara vururken, Apple I-Pod’dan Türkiye’nin toplam ihracatı kadar para kazanıveriyor. MacOs ve Macintosh’tan sonra I-Pod da, onlarca güçlü rakibin arasından sıyrılıp zirveye oturuyor.
Jobs, 3 yıl önce de I-Phone’u çıkarttı. Bu kez işi daha zordu. Çünkü telefon sektöründe ilk günden beri bulunan Nokia, Ericsson, Sony, Motorola, Samsung, LG gibi dev rakipleri vardı. Daha önce hiç telefon üretmemiş bir markanın bunca tecrübeli ve zengin rakip karşısında ne şansı olabilirdiş
Ama oldu işte... Rakipleri panik halinde sürekli yeni modeller çıkartıyor. Ne yapsalar boş... I-Phone 3 yıldır tek bir modelle tüm rakiplerini ezip geçiyor.
I-Phone’un içi kim bilir hangi mühendisin ne zaman keşfettiği; kim bilir hangi bilim insanının geri zekalı yöneticilerine kabul ettiremeyip kahrolduğu yüzlerce minik buluşla dolu. Avuç içine sığan minicik bir alete, dünyanın tüm yaratıcı beyinlerinin göz nuru toplanmış gibi.
Steve Jobs’un rakipleri her zaman çok zengin ve güçlüydü; personel profillerine bakıldığında dünyanın en iyi mühendis ve sanatçıları o firmalarda çalışıyorlardı.
Ama maç başladığında gol atan hep Jobs oldu.
Diğer tüm markalarda “vasatlık”, “koltuk” ve “konum” itibarlıyken, Jobs’un şirketinde “farklı düşünen”, “doğru yorumlayan”, “cesurca karar alan” kişiler yükseliyor. Diğerleri “olmaz”, “yapıldı’, “yapamazsın”, “başaramazsın” derken, Jobs  sürekli “neden olmasınş” sorusunu soruyor.
Bu kıssadan bir hisse çıkar mı?
Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyadaki halklar 100 yıldır keriz gibi sömürülüyor. Kaynaklarımız dünyanın zenginlerine meze olurken, biz birbirimizi yok etmenin yollarını arıyoruz. Kibirlerle dolu tarih yazarlarımız, her köşede başka bir şanlı tarih yazıyor.
Yoksulluklarını, ezilmişliklerini, acılarını ifade etmeleri yasak olan kitleler; kurtuluşu “ne mutlu ki türksün, kürtsün, ermenisin, arapsın” gibi ezberlerde arıyorlar.
Homo Erectus’un 2 milyon yıllık yolculuğunda milletler ve dinler dünkü icatlar gibi.
Kötülerin yaratıp vasatların dayattığı bu düzen böyle gitmek zorunda değil. Kurtuluş yeni sınırlar yaratmakta da değil.
Steve Jobs 30 yıldır “neden olmasınş” diyerek başarılı devrimler yaptı.
Devrimcilerin bu deli Amerikalıdan birazcık feyz alması iyi olmaz mış