Su YOK

> İLKER EKİCİ

Kumandanın pili zayıflamıştı yoksa meraklısı değildim son dakika diye verilen ölüm haberlerini dinlemeye. Bitmeyen bir lanetin gizli öznesiyiz. Dolaylı tümleç alabilen bir cümleden ibaret yaşantımız: “Çıkan çatışmada”
Lanet olası iki kelime. Bir süredir kulaklarımızdan silinmişti. Veyahut yakın değildi. Sınırların dışında bir yerden çalınırdı kulağımıza. Sınırlar olmasaydı, onları da içselleştirebilirdik oysaki sınırlar vardı ve bir deniz kenarına vuran o çocuk bedeninde yüzleştik sınırla.

Ruh hastasıyız. Selamı sabahı, sevmeyi sevişmeyi, gülmeyi ağız dolusu kahkahalarla gülmeyi unuttuk. Her sabah, daha kötü olacağını bilmemize rağmen ne kadar kötü olabileceğini merak ediyoruz artık. Ne mutlu ruh hastasıyım diyene!

Her saniye boyunca yaşlanıyoruz ve lanet olsun ki bunun önüne geçemiyoruz. Oysa çocuk kalmaktı kirlenmeden önceki hayalimiz. Yaşlandığımız her saniye, yeni bir acı tecrübe. Saçımız, dişlerimiz dökülüyor, sakallarımız beyazlıyor, ölüyoruz kimimiz de bir saniye sonra. Nasıl korkunç bir şey aslında bu yazıyı yazarken hayatta olanlardan bazıları bu yazı yayımlandığında hayatta olmayacak. Bitmeyecek bir savaşın ortasında bağdaş kurmuşuz üstümüzden geçen mermileri görüyoruz. Yanımızdaysa yanan evler, kitapçılar ve binalar...

Kumandanın pili zayıflamıştı fakat televizyonun öte tarafındaki kadın hala anlatıyordu, tepki gösterileri sürüyor ve binalar yakılıyordu. Kadın dış sese bıraktığında yerini, sesini almamışlardı yayından “arkadaşlar bir su verir misiniz almamışım ya” Yanan binanın alevlerini görüyordum, dış ses binmeden o sesi duydum ben: Su verir misiniz, almamışım ya. Var mı su? Mesela o binaya dökebilir misin stüdyodan? Mesela bağrı yanan anayı cızırdatır mı bu bir bardak su? Suyu paylaşalım isterdim. Sana o suyu getirecek görevli mesela verdiğin haberden haberdar mıydı? Yoksa sadece haberi mi veriyordu?

Su yok! Kimseye yok! Sana bana, korna çalıp gezene, korkuyla binanın önüne bakan gazeteciye, ekmek teknesi yanan kitapçıya, rengi esmer diye dayak yiyene, ölmemesi gereken onlarca çocuğa bir de kıyıya vuran çocuğa su yok! Vermediler, vermezler. Madımak’ta da vermediler. Afiyet olsun demediler üstüne, hayırlı olsun dediler. Su yok, tabutlar su geçirince şişerdi, su geçirmesin diye sacla kapladılar.

Güneşin karşısından aynı hızla geçen bir ülkede farklıyız diye susuz bırakılanlarız. Anamızın rahmine düştüğümüz de fitremizi vermiş Ramazan’da babamız. Ama çıkınca dışarı ve yaşlanınca dayak yemişiz Ramazan’da. Su yok! İçmek yasak! İçersen iyi ihtimal dövülürsün, kötü ihtimal ölürsün.

Reenkarnasyona girdiğimizde öyle Avrupa’da bir kral kraliçe olmuyoruz. Kerbala’da susuz bırakılan ehlibeytle halvet oluyor ruhumuz. O günle bugünün ölümleri aynı, aynı yangın, aynı ölüm, aynı susuz bırakılış. Biz diye bir şey kalmadı. Harf harf böldüler. Evvela, B’arış ayrıldı aramızdan geride İZ’i kaldı. ‘İ’nsanlık ayrıldı sonra ve nihayetinde geriye ‘Z’ulüm kaldı. Bitmeyecek olan kötülerin kötüsü. Ve hepsi bir kumandanın zayıflayan pilinin geçmediği kanalda tek tek gözlerimin önünde şimdi. Bir süre bu zorunlu izlemeyi sürdürdüm. 26.kanalı açmak için 33 yazıp aşağı inen biriyim. O kadar miskin, o kadar refleksizim aslında. Sadece sorularım ve cevaplarımla besleniyorum. Yemek yerken televizyonun karşısında ölüm haberleri dinleyen ruh hastalarından biriyim. 45 dakikalık ana haberin 37 dakikasında ölüm veriyorlar bu arada. Üşenmedim, hesap ettim. Pili biten kumanda yüzünden, ekmek arası yapıp ölüm haberleri izliyordum yine. Hiç değiştirmedim bu alışkanlığımı. Çünkü bulaşıcıydı bu. Yemek saatine denk getirilirdi haberler. Yemek saati haberlere denk gelmezdi. Haber bültenlerinin yaz saati, kış saati uygulaması bile yemek saatine göre ayarlanırdı. Siz hiç çok izlenenlerde 20.00 ana haber bültenini gördünüz mü?

Artık, ruhum daralmışken imdadıma yetişti elektrik idaresi. Kesiverdi elektriği. Karanlık olmadı zira daha yemek saatiydi. Yemek yenir ve gün öyle batardı. Kafamı çevirdim, dünkü gazetenin bulmacasıyla üstüne babamın bıraktığı kalemi aldım. Şöyle bir baktım. Resimdeki ünlü? Geç. Filanca şarkının seslendiricisi? Geç. Boru sesi: Ti. Öncelikli? İvedi. Bir Hemingway eseri? Silahlara Veda. Şırnak İlçesi? Cizre. Bir Tunç Başaran Filmi? Uçurtmayı Vurmasınlar.
Eski dilde su?

AB.

-Oğlum su iç, kuru kuru yeme boğazına kalır.

- Tamam, ANNE!