Süleyman bu ülkenin yüz binlerce emekçisinden sadece biri. Zamanının büyük bir bölümü  işi ve evi arasında geçiyor. Ender...

Süleyman bu ülkenin yüz binlerce emekçisinden sadece biri. Zamanının büyük bir bölümü  işi ve evi arasında geçiyor. Ender boş zamanlarında okuyor ve dünyayı anlamaya çalışıyor. Bir de düş kurmayı  çok seviyor Süleyman. Bu pazar, sıcağın bunalttığı sokaklarda insanlar ağustos dereleri gibi sığ ve sessiz akıyor. Süleyman eve ve düşlerine kapanmış. Aslında bu kaçış anları onun için olağanüstü meditasyon anları. Bu gibi anlarda Süleyman zamanın içinde abandone oluyor adeta. İşte yine böyle anlardan birinde hissettirmeden Süleyman’ın düşlerine giriyoruz. Süleyman’ın düşlerinde evren hızla dönmekte ve döndükçe insanoğlu tarafından daha fazla çözülmekte. Gelin görün ki  bu çözülme tıpkı bir yumak gibi çözüldükçe dolaşmakta ve içinden çıkılmaz bir hal almakta. Evren kaostan gelip kaosa gidiyor.
Bir başka evren bir başka dünya var bu düşün içerisinde. Dünya nüfusu olağanüstü  artmış. Her şey, herkes tıkış tıkış. Korkunç bunaltıcı  bir durum hüküm sürmekte. Dünya ;  tüm teknolojik gelişmeleri yaratan, sağlık problemlerini çözen, süper besleyici gıda tohumları üreten, yaşlanmayı durduran, lokal çatışmalarda mahkeme rolünü üstlenmiş, hukuk ve adaleti temsil eden, dünya çapında güvenlikten sorumlu ( ama aynı zamanda site devletlere silah ve kiralık ordu sağlayan ), uzaydan maden temin eden, dünya içme ve kullanma sularının tek sahibi, yer kürenin iletişim ve bilişim ağını denetleyen, insanların tüm mali hareketlerini izleyen, sağladığı bütün bu ‘hizmetler’ için site devletlerde vergi büroları kurup vergi toplayan, adına Seçkinler Konseyi denen ve nerede olduğu, kimlerden oluştuğu tam olarak bilinemeyen bir yapı tarafından yönetilmekte.
Süleyman’ın amcası  çiftçi. Fakat tüm dünyada olduğu gibi onun da toprağı yok. Konsey tarafından Öztürkler Site Devleti’ne kiralanmış topraklarda yine site devleti adına çiftçilik yapıyor. Tohum, fide, fidan biyo-teknoloji ürünü ve tek elden sağlanıyor. Bakım, sulama, budama, toplama hep makineler ile yapılıyor. Amcası toprağa ayak basmayan bir çiftçi ve bu makinelerin otomasyonundan sorumlu. Site Devlet, tohum, fide, fidan alımından, otomasyonun kurulması ve yazılımından ve de tarım makinelerinin temininden dolayı yüklüce bir miktar Konsey’e borçlu durumda. Süleyman’ın amcası da devlete borçlu.
Doymak bilmez devasa bir makine halindeki Konsey etrafı çalılarla örülmüş sınırlardan oluşan bahçelere benzeyen  Site Devletlerinin üzerlerinden bahçe çitlerini yıka yıka geçiyor.
Söylentilere göre Konsey üyeleri kendi nesillerini en ideal biçimde seçilmiş unsurları  klonlayarak sürdürüyorlar. Devasa laboratuarlarında aynı biçimde klonlanmış biliminsanlarını çalıştırıyorlar. Sıradan işler içinde düşük seviyede klonlanmış, beyin işlevleri sınırlı insanları çalıştırıyorlar. Aynı zamanda bu düşük seviyeli klonları Site Devletlerin özel istihdam bürolarına kiralıyorlar.
Süleyman’ın giderek düşten kâbusa dönüşen bu macerasında ilginç öykülerde anlatılmakta. Örneğin yüzyıllar önce o zamanın ABD ve SSCB’si tarafından belli oranlarda gerçekleştirilen Beyin Kontrol deneylerinden söz ediliyor. Yine söylentilere göre bu özellikle Site Devlet yöneticileri üzerinde Konsey tarafından kullanılmakta. Kendi içlerinde ‘demokrasi ‘ uygulayan bu lokal devlet yapılarında seçimler yapılmakta ve yöneticiler seçilmekte. Ancak zihin kontrolüne tabi bu yöneticiler entegre yapının dışına çıkamamakta. Süleyman’ın düş organizatörü bu konuda Süleyman’ın zamanından bir örnek olay bile anlatıyor. Süleyman  ağzı açık hayretle dinliyor bu öyküyü. Organizatörün anlatılarına göre Süleyman’ın gençlik günlerine denk gelen bir zaman diliminde bu zihin kontrol işinde deneme aşamasında olan o zamanın ABD’si bir Türk’ü bu işte kobay olarak kullanmış. O dönemler deney amaçlı bu çalışmaların şimdilerde sistemli bir şekilde kullanıldığı söyleniyor Süleyman’a.
Süleyman arındırılmış kimlikler ve mezheplerden oluşan site devletlerin dünyanın çeşitli kısımlarında nasıl birbirleriyle acımasızca çatıştığına tanıklık ediyor bir süre. Dünyanın dar bir şeridine sıkışmış olan ideal yaşam alanına doğru gerçekleştirilmeye çalışılan eko-göçlerde milyonlarca mülteci Konsey’in tayin ettiği lokal devletlerdeki mülteci kamplarında tutuluyor. Yüz binlercesi, özellikle çocuklar bu kamplarda ölüyor.
Süleyman’ın fazla kaçırdığı  yağı bol öğle yemeğinden sonraki bu meditasyona yönelik düşü  görüldüğü üzere bir kâbusa dönüşüyor. Kan ter içinde gerçek dünyaya dönen Süleyman televizyonu açıyor. Haberlerde küresel ısınma sonucu yakın bir gelecekte dünyadaki yaşam alanının daralacağı söyleniyor. Yunanistan Türkiye üzerinden ülkesine giriş yapan kaçak göçmenlerden Türkiye’yi sorumlu tutuyor. Filistin, Midilli Adası ve Atina, Trakya ve Afrika’daki mülteci kamplarında hastalık ve kötü beslenme koşullarından yüzlerce mültecinin öldüğü haberleri veriliyor.
Gerçekleştirilen Su Kongre’sinde neredeyse tüm suların özelleştirildiğinden söz ediliyor. Özel istihdam büroları yasa tasarısının tekrar gündeme geleceği haberleri ile beraber Süleyman televizyonu kapatıp radyoyu açıyor. Radyoda hafiften bir müzik kulaktan yüreğe akıyor. İşte gerçek bu diyor Süleyman ve bırakıyor kendini müziğin akışına….