Bu hafta yazmaya değer pek bir şey yok açıkçası. Neil Jordan’ın ‘İlahların Aşkı’ (Ondine) adlı filminin basım gösterimi yapılmadı. ‘Off

Bu hafta yazmaya değer pek bir şey yok açıkçası. Neil Jordan’ın ‘İlahların Aşkı’ (Ondine) adlı filminin basım gösterimi yapılmadı. ‘Off Karadeniz’ de basın gösterimi yapmayıp galayla yetindi. ‘Gezegen 51’i ise kızımla seyredeceğim için, bilerek seyretmedim.  Geriye kala kala, Yunan filmi “Şüphe” kalıyor.
GERÇEK VE HAYAL İÇ İÇE
‘Şüphe’ de doğrusu pek yazma isteği uyandıran bir film değil. Bir Yunan filminin ülkemize gelmesi bile başlı başına bir mucize. Üstelik bugüne kadar daha çok festivallerde gösterim şansı bulan “Şüphe” pek ticari bir film de değil. Filmde gerçekle hayal ve rüyalar iç içe geçiyor ve aynı olayların farklı versiyonları sürekli tekrar ediyor. Filmin şizofren kahramanının bakışına hapsoluyoruz yani. Dolayısıyla en temel konularda bile bütünüyle şüphede kalıyoruz.
Konu şöyle: Iasonas evinde arkadaşlarına bir yemek daveti vermiş. O gece konukları arasında yeni tanıştığı Penelope de var. Iasonas ve Penelope arasındaki ilişki çok hızlı gelişir ve Penelope erkeğin evine taşınır. Ama Iasonas’ın ruh sağlığı hızla bozulur. Baş ağrıları dayanılmaz bir hal alır. Ve sonra bir şey olur! Tam ne olduğunu bilemeyiz ama Penelope yok olur. Belki Iasonas onu dövdüğü için gitmiştir. Ya da belki de çok daha kötü bir şey olmuştur. Iasonas hafızasına müdahale ederek olayları kafasında canlandırmaya çalışır. Aklında kalanları bir yola koyabilirse, hayatını da yola koyabileceğini umar. ‘Şüphe’ bana en çok, David Lynch’in “Kayıp Otoban”ını hatırlattı.
O filmde yaptığı korkunç suçla baş edemeyen karakter, kendini başka birisi olarak yeniden tasarlıyordu. “Şüphe”de böyle bir çabayı konu alıyor. Ama henüz ilk filmini çeken Alexis Alexiou’nun aynı ilginçlikte bir film yaptığını söyleyemeyeceğiz. Fazlasıyla kendisini tekrar eden ve keşke daha kısa olsaydı dedirten bir film ‘Şüphe’.