Heinrich Mann ve Thomas Mann gibi iki edebiyat dahisi kardeşi art arda çıkarmış Mann ailesinin ikinci edebiyatçı kuşağının...

Heinrich Mann ve Thomas Mann gibi iki edebiyat dahisi kardeşi art arda çıkarmış Mann ailesinin ikinci edebiyatçı kuşağının en önemli ismi - böyle kuşaklarla, rakamlarla konuşmak gerekiyor, çünkü bu aile Alman edebiyat ve düşünce dünyasına başka mensuplarını da göndermiştir -, evet Thomas Mann'ın oğlu Klaus 1933 yılında Naziler'in iktidarı ele geçirmesinin ardından bütün aile için sürgün yılları başladığında derhal önüne bir hedef koymuş ve bu hedef doğrultusunda edebiyat ve siyaset alanında yoğun bir etkinlik ve üretim içine girmiştir.
Klaus Mann hedefini yaklaşık olarak şöyle tanımlar o yıllarda: Artık Almanya'da gelişimi ve sürekliliği için uygun ortam bulamayacak olan Alman felsefi ve edebi geleneğinin gelişim ve sürekliliğini, Almanca'nın bu geleneğin dili olarak yaşamasını sürgünde, ülke dışında sağlamak.
Ben bu ailenin, Mann ailesi ve fertlerinin elime geçen her biyografisini okuduğum için, geçen gece Klaus Mann'ın bu kararına, bu faaliyetlerine bir kitapta tekrar rastladığımda, bir süre, kitap önemde açık, düşündüm.
Almanya'yı, öncelikle dili benim ikinci vatanım olan bu ülkeyi ve Türkiye'yi düşündüm. Karşılaştırdım. Sahiden, ben Türkiye'yi terk etmek zorunda kalsam yanımda neyi götürecektim? Hangi felsefi geleneği, hangi kültürel geleneği mesela? Türkiye'de artık gelişimi ve sürekliliği için uygun ortam kalmamış hangi geleneği?
Bir şiddet retoriğine, bir 'ulusalcı' baskı aracına dönüştürülmek istenen ama yine de edebiyatçılarının, hapislerde yatmış, zulüm görmüş, fakirliğe mahkum edilmiş yazarlarının sayfalarında zorbaların elinden kurtulan Türkçem dışında neyin bir kıymeti harbiyesi, almaya değecek bir değeri olurdu? Alacak başka bir şey bulabilir miydim?
Felsefe eksikliğini günü birlik köşe yazarlarının mecburi hizmetleriyle dolduran, devletin şiddet ve zulmünün aracı bir ideolojiyi gelenek sanan, bilim dersleri boş geçmesin diye milli güvenlik hocalarını görevlendiren bir ülkeden neyi alacaktım giderken?
Bunları düşünüp acıdım kendime, ülkeme.
Sonra sizi düşündüm, bizi yani.
İyi kötü bugüne kadar getirdiklerimizi.
Bundan sonrası da olabilir, olmalı da.
Bu sosyalizm ve özgürlük mücadelesinin yani.
Buradan bir gelenek, bir direnme geleneği, kültürü oluştu işte şöyle ya da böyle bu ülkede.
Dünya ölçeğinde, tarih içinde bir anlamı, bir kıymeti olan.
Hala bir toplum addedilmesini bu toplumun sağlayan, sağlayacak.
Ve gelecek kuşaklardan bir kuşak bir gün sürgüne çıkacak olsa bu ülkeden, belki de işte yanına bir de daha da büyümüş bu geleneği alacak.