VİJAY PRASHAD

Ağustos başında İran (Muhammed Cevat Zarifi) ve Suriye’nin (Velid Muallim) Dışişleri Bakanlarıyla Rusya’nın Dışişleri Bakan Yardımcısı (Mihail Bogdanov) Suriye’deki savaşı konuşmak için Tahran’da buluştu. Nükleer anlaşmayla cesaretlenen İranlılar, Suriye savaşıyla ilgil yeni bir plan ortaya koyuyorlar. İran’ın planı dört aşamalı: 1- Acilen ateşkesin devreye sokulması; 2- Ulusal birlik hükümetinin oluşturulması; 3- Anayasanın azınlıkları daha geniş şekilde kapsayacak şekilde yeniden yazılması; 4- Uluslararası kolaylaştırıcılar nezaretinde yeni bir genel seçim.
Ateşkes 2011’den beri gündemde. Diğer aşamalarsa geçen dört senede Birleşmiş Milletler’de (BM) ve çeşitli bölgesel meclislerde tartışıldı. Yeni olan, önerinin İran’dan gelmesi ve Rusya ve Suriye tarafından desteklenmesi. Ulusal birlik hükümeti fikri, Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın politika dışına itilmesinin bir gereklilik olmayabileceğini gösterirken Şam’ı da Esad’ın iktidarda kalması hususunda yumuşamaya çağırıyor. Batı bu öneriye bir zeytin dalı gibi bakmalı; zira barışa giden yolu değilse de görüşmelere kapı açıyor.

Batı’nın Suriye’ye yönelik diğer yaklaşımları başarısız oldu. Son girişim, hem IŞİD’i hem de Esad hükümetini çökertmek için ılımlılardan bir ordu yaratmaya çalışmaktı. El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi kolayca Batı’nın eğittiği 30’uncu Bölük’ü yendi; silahlarına el koydu, çoğu askerini öldürdü. ABD, yeni bir ordu için 500 milyon dolar harcamaktan vazgeçti. Batı’nın Şam’ı izole etmek konusundaki diplomatik girişimleri meyve vermedi.
IŞİD’in direnci karşısında şaşkına dönen Suudi Arabistan, Esad hükümetiyle temasa başladı. Suriye İstihbarat Şefi Ali Memlük, diğer pek çok şeyle birlikte ateşkesi de konuşmak için Ağustos başında Krallığı ziyaret etti. Wikileaks tarafından yayınlanan Suudi istihbarat belgelerine göre krallık, İran’ın gücünü saplantı haline getirmiş durumda. Ama IŞİD korkusu hâlâ İran paranoyasından daha büyük. Bu da Suudilerin, Suriye stratejisindeki değişikliğe en az riayet edeceğini düşünen Batı için büyük sürpriz.

Kaos şimdi Türk jetlerinin PKK destekli YPG mevzilerini vurduğu kuzey Suriye’ye de yayıldı. Bu kan davasına karşılık ABD, IŞİD’i vurmak için Türk hava sahasını kullanıyor. Türk ateş gücünün Kürt savaşçılara yöneldiği konusuda hiç şüphe yok. Geçen hafta önemli ölçüde kayıp verdiler. Batı önemli bir bahse tutuştu. IŞİD’e yönelik hava saldırısı karada önemli kazanımlar sağlayamadı. Bağımsız ve şeffaf bir sivil toplum projesi Airwars’ın yaptığı araştırmaya göre ABD’nin hava saldırıları, önemli ölçüde sivil kayıplara neden olurken, Batı karşıtı kanılar karşısında IŞİD propagandasına yönlendiriyor.

Bu arada YPG-PKK’ye yönelik Türk bombardımanı Kürtleri Esad hükümetiyle yeni bir anlaşma arayışına itiyor. Üstdüzey YPG yetkilileri İran’ın ulusal birlik hükümeti önersine sıcak bakıyor. Bu onlar için Türk saldırıları karşısında bir manivela gücü olacak. Türkiye stratejik amaçlarını koruyamıyor. Batı Suriye’nin kuzeyinde bir ‘güvenli bölge’ye sıcak bakmıyor. Pek çok gözlemcinin Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimlerde zafer kazanamamasının karşılığında almaya çalıştığı intikam olarak değerlendirdiği saldırılara son verilmesi yönünde bir baskı da var. IŞİD’in Kuzey Irak ve Suriye’de hakim olduğu bölgelerdeki kontrolü sürüyor. Ne Batı’nın hava saldırıları ne de Irak’ın askeri gücü ilerleme kaydedemedi ve önemli kentleri IŞİD’den temizleyemedi.

Suriye hattı boyunca, ana kazanımlar, El Nusra Cephesi, Ahrar El Şam, Cund’ul Aksa gibi El Kaide destekli gruplar tarafından elde edildi. İdlib’de bu gruplar arasındaki çatışma, onları 30’uncu Bölük’e ve Suriye hükümetine karşı eş güdümlü saldırılara engel olmadı. Daha kötüsü 30. Bölük, El Nusra tarafından vurulmasına rağmen, ‘El Nusra’ya karşı savaşmayacağız’ diye ant içti. Batı’nın Suriye’de IŞİD’in ve El Kaide’nin büyümesini önleme stratejisi başarısız oldu. Washington şimdi hangisi daha büyük tehdit diye tartışıyor; IŞİD mi El Kaide mi?

26 Temmuz’da, Beşar Esad, ülkenin içinde olduğu kötü durumu kabul etti. Savaş ülkeyi harap etti, parçalara ayırdı ve kolayca tamir edilemeyecek bölgesel çatlaklar yarattı. Şu anda hiçbir kuvvetin bir diğerini harekete geçirmeye gücü yok. Sınırlardaki savaşlar kanlı ve büyük ölçüde beyhude. Ülkenin içindeki ve dışındaki göçmenlerin ülkelerine geri dönmeleri olası gözükmüyor.

Bu sırada, Suriye hükümet güçleri, çetin bir insan gücü krizi yaşıyor. Orduya katılacak kişi bulmak kolay değil. İranlı uzmanlar gibi Lübnanlı ve Iraklı milisler arasında da inanç yeterli değil. Esad, askerlerinin yorulduğunu itiraf etti. Fakat isyancıların askerlerinin durumu da farklı değil. IŞİD artık uluslararası cihatçı deposundan kolayca üye kazanamıyor. Suriye’ye ulaşım eskisinden daha zor. Kendi alanlarının sınırlarındaki savaşçılar için öyle görünmese de savaş duraksamaya girmiş durumda. Şimdi, onlar için silah sesi normal ve hala korkutucu. Eğer ufukta anlaşma varsa -çok az kazanım için çok fazla şey vermiş— bu savaşçılar menzillerinin ötesindeki anlaşmaları anlayabilecekler mi?

3 Ağustos’ta İran’ın Dışişleri Bakanı Muhammed Cevat Zarifi, nükleer görüşmelerin başarısı dolayısıyla yüksek bir özgüvenle, öndegelen Arapça gazetelerde bir makale yayınladı. Bölgesel problemler için bölgesel tartışma çağrısı yaptı. Zarifi, öneriyi doğrudan Esad’la konuşmak için Şam’a gitti. Ziyaret, Suriye’nin Zabadani kasabasında ve İdlib’e bağlı iki köyde Türkiye ile İran’ın arabuluculuğunda varılan 48 saatlik ateşkesin hemen sonrasında geldi. Bu tip olaylar bölgesel aktörlerce desteğe ihtiyaç duyan iyi niyet göstergeleri. Bir süre içinde, Suriye’de süren savaşın farklı cepheleri ve onların finansörleri bölgesel görüşmelerde yer alacaklar. Suriye İletişim Grubu’nun (Mısır, İran, Suudi Arabistan, Türkiye) 2012 yılında kurulması da böyle bir girişimdi. Bu da bir başka girişim olacak. Batı ve müttefiki olan Körfez Arap ülkeleri İran ile ciddi diplomatik ilişki kurmalılar. Bu Suriye’nin son şansı olabilir.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif