Din tarafında olanın ahlakla, insanlıkla ilgisi yok; hayır tarafındakilerin dinle. Hayır yapmak için dindar olmaya gerek yok. Dindarlık ise kötülüğe engel değil

Suruç’ta din, ahlakı öldürdü; Suruç’ta din, insanlığı öldürdü

BİLGE SELÇUK*

12 Eylül darbesinde ilkokuldaydım. Bunu takip eden yıllarda, ki tüm gençlik dönemimize denk gelir, memleket meselelerine ilgi duymanız desteklenmez, siyasi duruş sahibi olmanız onaylanmazdı. Bunlar sonu felaketle bitecek romantik maceralar, safça heveslerdi. Evde ana babalar hararetle siyaset konuşur, çocuklarının bulaşmasını istemezlerdi. Uzun yıllar böyle devam etti. ODTÜ’ye kaydımı yaptırır yaptırmaz, sevgili dostum Balaban beni kolumdan tutup Öğrenci Derneği’ne götürdü. Siyasi konularla ilgili düşünüyor olmak sadece kendini ve çevreni değil, hiç tanımadığın insanları da önemsediğin, herkesin iyi yaşaması için kafa yorduğun, çaba gösterdiğin anlamına geliyordu. Değişim için vicdan, akıl, sağduyu, bilgi, emek ve bunları işe yarar hale getirecek dayanışma gerekiyordu, kavga veya silah değil. Sonraları yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı ki 12 Eylül’ün gençleri ve yetiştirdikleri çocuklar Gezi’de, Soma’da, kentsel dönüşüm alanlarında, Tarlabaşı’ndaki her türlü merkezde, Türkiye’nin her yanında eğitim neferleri, toplum gönüllüleri olarak açık zihinleri, biriktirdikleri bilgileri sorgulatan eleştirel bakışları ve temiz yürekleri ile farklılar. Suruç’ta katledilen pırıl pırıl, yüce gönüllü onlarca sosyalist gencin de başka insanların iyiliğiyle ilgili ülküleri ve vicdan, akıl, sağduyu ve dayanışmayla yapmak istedikleri vardı.

Siyasi duruş sahibi olmayı överken elbet belirtmek gerekir; her siyasi görüş aynı insancıl amacı taşımaz. Başka insanları boyunduruk altına almayı, üstlerinde hükümranlık kurmayı savunan görüşler de vardır, ki orada kendinden olmayana hayat dahil hiçbir hak tanımamak mübah görülür. Bu aslında faşizmdir ve dini fanatizm bunun belki de en ağırlarındandır. Dini fanatizm, benim inancımı paylaşmayan, benim gibi yaşamayan yaşamasın, der. Ve dini fanatizm çok yaygındır; dünya tarihi neredeyse dinsel katliamlar tarihidir. Bu katliamların önemli kısmında da kışkırtıcı devlettir.

Kendimize dönüp baktığımızda çok da uzağa gitmeye gerek yok; 1978’de Maraş’ta, 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde gözü dönmüş dini fanatizmin kendinden görmediğini nasıl vahşice katledebildiğine tanık olduk. Hele Madımak’ta, Ankara’nın sadece birkaç saat uzağında neredeyse televizyondan naklen yayında insanlar kıstırılıp yakılırken devletin isterse neler yapabileceğini veya yapmayabileceğini gördük. Tarih dokunuşlu din dersleri, Maraş, Madımak ve işte bugün IŞİD ile devam ediyor.

Din, başka dinden olana işkence etmek, Ramazan’da dondurma yiyeni öldürmek, oğlunu kaybeden acılı anaya sövmek, köle pazarlarında insan satmak, masum insanları katletmek ise, tamlama şeklinde kullanılan ve okullarda tek bir ders olarak verilen din ve ahlak gerçekten bağlantılı mı?

Bu soruyu incelemek için iki araştırma yaptık. Türkiye’deki yetişkinlerle yaptığımız ilk araştırmanın sonucuna göre, hakkaniyet duygusu ve empati dindarlıkla değil, maneviyatla alakalı. Dindarlık, ibadetle ilgili yapılandırılmış ve kurumsallaşmış inanç ve uygulamaları anlatıyor. İslam’da oruç tutmak, namaz kılmak, camiye gitmek gibi ibadet uygulamalarına gösterilen sadakat dindarlıkla ilgili. Maneviyatın tanımında ise kişinin kendi iç dünyasına, vicdanına ve manevi hissiyatına vurgu var.

Altı farklı ülkedeki 1200 çocukla yaptığımız diğer araştırmamızda ise ahlaki gelişimin göstergesi olarak muhtaç olanla elindekini paylaşma davranışını inceledik. Sonuçlar, Müslüman ve Hıristiyan ailelerde büyüyen çocukların ahlaki gelişimleri arasında bir fark olmadığını, fakat ateist ve agnostik anne-babaların çocuklarında ahlaki gelişimin diğer iki gruptan da yüksek olduğunu gösterdi. Her iki araştırma da bilimsel dergilere yollandığı için daha fazla bilgi vermek şu anda mümkün değil, ama kısaca söylemek gerekirse bu bulgular, dinin ahlakla bağlantılı olduğu savını çürütüyor.

Bu bize tezat gelebilir, keza bütün dinler inananlarına diğer insanlara iyi davranmayı, şefkat göstermeyi, ahlaklı olmayı, çalmamayı ve en başta da öldürmemeyi emreder. Peki dine bağlı olduğunu söyleyenlerde bu erdemler neden yüksek değil?,

Bunun bir açıklaması, özellikle tek tanrılı dinlerde sorumluluğun önce Tanrı’ya karşı olmasıdır. Diğer insanlara karşı sorumluluk dinde ikinci plandadır, ve bu diğer insanlar da kendi dininden olanlardır. İslamiyetin beş şartı Kelime-i Şehadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Hacca gitmek ve zekat vermektir. Bunlardan sadece zekat diğer insanlarla ilgilidir ama zekat da Müslüman olmayan birine verilemez. Dahası, bütün dinler kendi inananlarına o dine mensup olmaktan ötürü özellikli olduklarını, seçilmiş olduklarını söyler. Hatta “diğerleri”nin Allahtan gelen mesajları anlamaları da mümkün değildir, onların “kalbi mühürlüdür”. Bu, imanlı olmayanın, yani kendinden olmayanın, inançla ilgili konuları anlamadığı, anlamayacağı ve en önemlisi de anlamayı hak etmediği anlamına gelir. Kısacası din ötekileştirir.

İyilikte geride kalmayı bu şekilde açıklayabilsek de, bunun bir de şer tarafı var. Din için savaşmak, din için ölmek ve öldürmek. Silah gücüyle mümin kazanmak veya o dinin etkin olduğu coğrafyayı genişletmek.

Suruç’ta iki taraf var: biri şer, biri hayır. Şer tarafında dindar olan var, kendi inancından olmayana yaşam hakkı tanımayan, İslamiyet için öldüren. Öldürdükleri hayır için gelen sosyalist gençler. İnsanlar daha iyi yaşasın, çocuklar daha mutlu olsun isteyen, dayanışmaya, kardeşlik oluşmasına katkı yapmaya gelenler. Ölenlerin gündeminde ne savaş var, ne kavga, silah, ne kimsenin hakkını almak.

Din tarafında olanın ahlakla, insanlıkla ilgisi yok; hayır tarafındakilerin dinle.

Hayır yapmak için dindar olmaya gerek yok. Dindarlık ise kötülüğe engel değil.

Keza ahlakın dinle ilişkisi zayıf. Ahlak şekilde şemalde değil, ahlak insanın içinde, ahlak davranışta. Ahlağın temeli iyilik, hakkaniyet ve ihtiyacı olanın yanında olmak. Ahlak, insanın Allahla kurduğu ilişkide değil, ahlak insanın insanla kurduğu ilişkide. Ahlak ve insanlık, Suruç’ta din için katledilen onlarca pırıl pırıl sosyalist genç. Yüreğimiz yanarak hepsine selam ediyoruz.

*Koç Üniversitesi’nden Bilge Selçuk’un yazıları gazetemizde daha önce Bilge Yağmurlu ismiyle yayınlanıyordu.