Çin Komünist Partis

Çin Komünist Partisi (ÇKP) ''Batı özentisi isimlere'' savaş açmış ve bu tür bina, plaza isimlerini yasaklamış. Bir taraftan Batılı çok uluslu şirketlere kapıları ardına kadar açarken bunu nasıl başaracak, dahası özentileri yasaklarken McDonald's, Coca Cola, KFC gibi özentiyi yaratan sembollere karşı ne yapacak, doğrusu merak ediyorum.
 
1992'de Pekin'de ilk McDonald's açıldığında binlerce insan bir hamburger için saatlerce kuyrukta beklemişti. Bu marka Çinlilerin gözünde Amerikan kültürünün ve modernleşmenin sembolüydü. Yalnızca Çinliler mi? İki yıl sonra aynı açılış Kuveyt'te yaşandığında arabalara servis yapan pencerenin önünde 11 kilometre uzunluğunda bir kuyruk oluşmuştu. Moskova'daki kuyruğa tanıklık etme bedbahtlığını yaşadım. Kuyruğu uzaktan seyredenlerden biri de seyyar büfede şaşlık (şiş kebap) satan Rus kızdı. O karşısında uzayıp giden insan
kalabalığına boş gözlerle bakarken büfesinin etrafı bomboştu ve güzelim şaşlıklara bakan bir tek insan bile yoktu. Huyumuz kurusun, Amerikan emperyalizmine karşı bir eylem koyacağız ya, üç arkadaş o kuyruğun karşısında şaşlık üstüne şaşlık yemiştik de, kızcağızın gözleri midemizin anti-emperyalist kapasitesi karşısında fal taşı gibi açılmıştı.

Bizim eylemin bizden başkasına zararı yoktu, ama 1999 Mayıs'ında Belgrad'daki Çin Büyükelçiliği ABD jetleri tarafından vurulunca, Çinlilerin anti-Amerikan eylemleri ABD elçiliğini falan değil doğrudan McDonald's ve KFC restoranlarını hedef aldı. Pekin Üniversitesi'ne ''Amerika'ya Direnin, Cola'yla başlayın. McDonald's'a saldırın, KFC'yi basın'' pankartının asıldığı gün bu dükkanlardan en az 16'sı saldırılara hedef oldu. Tabii, küreselleşmenin sembolleri kaçınılmaz olarak küreselleşme mağdurlarının hedefi oluyor.

Eric Schlosser ''Hamburger Cumhuriyeti'' kitabında (Metis Yayınları,
2001) ''cumhuriyetimizin değerleri, kültürü ve endüstriyel düzenlemeleri artık dünyanın her yerine ihraç edilmekte. Hollywood filmleri, kot pantolonlar ve pop müzik gibi fast food da Amerika'nın en önde gelen kültürel ihraç mallarından biri oldu. Ancak diğer metaların aksine, izlenen, okunan, oynanan, giyilen bir şey değil. Doğrudan insanların vücuduna giriyor ve tüketicinin bir parçası haline geliyor'' diye yazar.

Bu fast food markaları Amerikan değerlerinin ve tatlarının dünyanın en ücra köşelerine yayılışının en somut göstergeleri olurken, kimi sosyologlar da ''dünyanın McDonaldizasyonu'', ''McDünya'' gibi kavramlar ürettiler. Bu kavramlarla ifadede edilen yerel renklerin, tatların, kokuların, kısacası kültürel çeşitliliğin yok olduğu tektürleştirilmiş bir uluslar arası kültürün yaratılmasıydı.

Bütün bunlar çok mühim de, tatilde şöyle doğru dürüst bir yemek yeme düşü kuran ana-babaların o dükkanlardan birinin önünde ''hamburger de hamburger'' diye tutturan çocuklarına laf anlatmalarını sağlayamıyor. Çocuklar öyle acımasızca bu sektörün reklam kampanyalarının hedefi haline getirildiler ki! Eğlence sektörü, kolalı içecek sektörü, oyuncak üreticileri ve çocuklarla
ilgili daha birçok sektör fast food zincirlerine entegre olunca, nineler ve dedeler de torunları yüzünden hamburgercilere mahkum oldular.

İş çığırından çıktığından, bebekler için kolalı içeceklerin reklamını taşıyan
biberonlar bile yapıldı ve ABD'de 1-2 yaş grubundaki çocukların beşte biri meşrubat içmeye başladı. Yetişkin Amerikalıların yarıdan çoğu ve her dört Amerikalı çocuktan biri obez. Dünyanın tek süper gücünde nüfusun en az dörtte biri yılda en az bir kez gıda zehirlenmesi geçiriyor, her gün gıdadan zehirlenen yaklaşık 200 bin kişiden 900'ü hastanelere kaldırılıyor, bunların 14'ü de ölüyor!

Başta yaptığımız Çin girizgahı sizi kesmedi ve yazının sonunda hala nereden çıktı bu fast food muhabbeti diyorsanız, söyleyebileceğim iki şey var: Bir; Sizi bu restoranlara girmeye zorlayan çocuklarınız yok mu? İki; Oğuzhan Müftüoğlu'nun geçen günkü yazısını okuduysanız anlarsınız, bu da, her ne demekse, o ''sürüncemeli tatil yazıları''ndan biri işte!