Burada haritalar ve tarihsel verilerle yapmaya çalıştığımız şey ne Arap Ulusçuluğunu ne Kemalist Ulusçuluğu ne de Kürt Ulusçuluğunu mezhepçilik karşısında daha bağımsızlıkçı yahut kısmen  anti-emperyalist olmaları nedeniyle göklere çıkarmak değil, ancak sahte bir anti-emperyalizm söyleminin ardına gizlenen başka tahakküm arzularını deşifre etmektir

Sykes-Picot’nun Osmanlı mezhepçiliğini haritalaması

HAKAN GÜNEŞ- hakangunesh

Doç. Dr. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

R.T. Erdoğan beklediği gibi gitmeyen Kobane çatışmaları sonrasında yeni bir Sykes-Picot düzenlemesinin planlandığından şikayetçi olmuştu. Erdoğan’ın 26 Haziran 2015’de “Bölgenin sosyolojisine, tarihine ve yapısına yabancı projeler hayata geçirilmeye çalışılıyor” ifadeleri ile ortalama İslamcı’nın Sykes-Picot hakkındaki klişe ezberini tekrarlıyordu. Anlaşılacağı üzere eleştiri ile birlikte neo-Osmanlıcı bir önerme ile bölgenin Osmanlı döneminde barış ve refah içinde olmasını sağlayan “doğal” bir yönetim modeli olduğu ima ediliyor.

IŞİD’in de propaganda ettiği bu yaklaşım iktidar sözcülerinden Sabah gazetesinde “Sykes-Picot’yu IŞİD yırttı” biçiminde başlık haline gelebiliyordu: Irak-Suriye sınırında çekilmiş fotoğraflar eşliğinde IŞİD’in Suriye-Irak sınırını ortadan kaldırmakla yüzyıl önce emperyalistlerin cetvelle çizdiği harita ve bunun temellerini oluşturan Sykes-Picot da çöpe atılıyordu!

IŞİD Sykes-Picot’yu yırttı mı yoksa ihya mı etti?
Bu sorunun yanıtı çok kolayca görülebilecek iki haritanın kıyaslanması ile verilebilir: Üstteki harita Arap Baharı’nın Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmesinden 95 yıl öncesine üstteki harita ise ondan 4 yıl sonrasına yani 2015’e ait. Suriye ve Irak’ın IŞİD öncesi sınırları ile IŞİD’in ortaya çıkardığı sınırlar kıyaslandığından orjinal Sykes-Picot’yu yeniden üretenin İŞİD olduğu, en azından IŞİD’in söz konusu emperyal antlaşmayı yırtmak değil ihya ettiği rahatlıkla söylenebilir.

Sözde anti-emperyalist yeni-Osmanlıcı İslamcılığın ve Sünni-selefi siyasal İslamcılığın yaygın biçimde propaganda ettiği tutarsız retoriğin analizine devam etmeden İŞİD haritasının İngiliz-Fransız antlaşmasındaki hartaya en yakın sınırları ihya ettiğini göstererek geçmiş olalım.

Peki Sykes-Picot ne idi ve ne oldu?
Üstte yer alan Sykes-Picot Haritası onlarca kez farklılaştı. Kimi zaman antlaşmanın taraflarınca kimi zaman onlara direnen unsurlarca: Önce İngilizler Harita’da Fransa kontrolüne bırakılan “A Bölgesi” içinde kalan Musul Bölgesini oradan alıp İngiliz “B Bölgesi”ne katttılar. Yani Sykes_Picot’yu önce İngilizler Fransızlar hilafına yıkmış oldu! Keza 19-26 Nsan 1920 San Remo Konferansı ile Milletler Cemiyeti sözleşmesine atıfla Sykes-Picot’da öngörülen paylaşım belli tadilatlarla Suriye ve Mezopotamya’da manda rejimlerinin Britanya ve Fransa’ya bırakılması olarak yeniden tanımlandı. Pratikte planları altüst eden ilk büyük değişiklik ise elbette Kurtuluş Savaşı ile gerçekleşti. Ardından İngiliz ve Fransız Mandaları kendi içinde değişik alt bölgeler yarattılar. Örneğin İngilizler’in “B Bölgesi”nde Irak ve Ürdün diye iki oluşum ortaya çıktı sonra bunlar tümüyle ayrıldı. Hatay’ın Türkiye sınırlarına dahil edilmesi, Suriye ve Lübnan’ın ayrışması, İsrail’in ortaya çıkması gibi bir dizi başka unsur devreye girdi. Baasçı hareketin ortaya çıkması 1959’u takiben Irak ve Suriye haritasını değiştirmediyse de Fransız ve İngiliz nüfuzuna kesin bir biçimde son verecekti. Son olarak Kürt ulusal hareketinin önce Irak’da ardından da diğer bölgelerde siyasi-teritoryal bir varlık olarak şekillenmesi süreci eski harita üzerinden okumayı zorlaştırdı.
Öte yandan I ve II Körfez Savaşları (Irak’ın İşgali) ve Suriye İç Savaşı vesilesiyle uluslararası ve bölgesel müdaheleler yeniden nüfuz bölgeleri konusunu ön plana çıkardı.

Oyunu İlk Bozanlar Bolşevikler olmuştu!
Aslında Osmanlı sonrası Ortadoğu’yu şekillenidren süreç I. Dünya Savaşının ilk günlerinde ortaya çıkmıştı: Şerif Hüseyin ile McMahon mektuplaşması 14 Temmuz 1915 ile 30 Ocak 1916 arasında gerçekleşmişti. 16 Mayıs 1916’da ise Fransa ile Büyük Britanya arasında (Rus İmparatorluğu ile istişare halinde) gizli mahiyetteki Sykes-Picot olarak bilinen antlaşmaya varılmıştı.

Bolşevikler Rusya’da devrimle iktidara gelmelerinden çok kısa bir süre sonra 23 Kasım 1917’de Çarlık Rusya’sının taraf olduğu tüm gizli dökümanları ve antlaşmaları Pravda ve İzvestiya gazetelerinde yayınladılar. Sykes-Picot’nun geçtiği bölüm bu tarihten 3 gün sonra Manchester Guardian’da tercümesi ile yayınlandı. Sovyet Rusya, tarihin bu en önemli “wikileaks” olayını Çarlık Rusya’sın gizli antlaşmalarının kendisini bağlamayacağını ilan ve emperyalist güçleri teşhir anlayışıyla gerçekleştirmişti.

Bunu takiben Kurtuluş Savaşı özellikle Fransız nüfuz alanında olması öngörülen genişçe bir sahayı harita dışına çıkartmıştır. İngiliz Fransız hegemonyasına ve/veya haritalandırmasına yüzyılın ilerleyen safhalarına en büyük darbeyi Baasçı hareket ve sonrasında Kürt oluşumları vurmuştur. Son olarak Suriye Kuzeyinde şekillenen kantonları haritaya ne Paris ne Londra ne de Riyad ya da Ankara nakşetmiştir.
Burada haritalar ve tarihsel verilerle yapmaya çalıştığımız şey ne Arap Ulusçuluğunu ne Kemalist Ulusçuluğu ne de Kürt Ulusçuluğunu mezhepçilik karşısında daha bağımsızlıkçı yahut kısmen anti-emperyalist olmaları nedeniyle göklere çıkarmak değil, ancak sahte bir anti-emperyalizm söyleminin ardına gizlenen başka tahakküm arzularını deşifre etmektir.

Sykes-Picot’nun Özü Mezheplere Dayalı Yönetimdir!
Sykes-Picot’un ana fikri Osmanlı Arap topraklarının ele geçirilmesi değil, ele geçilecek toprakların nasıl tanzim edileceğidir. Osmanlı’nın Arap topaklarının ele geçirilmesi 19. yy başından beri kademeli olarak sürdüğü gibi son savaşta da yenen tarafın elinde toprak kalacağı aşikardı. Sykes-Picot, Antant Devletleri arasındaki toprak ve nüfuz bölgelerini düzenleyen bir dizi not değişimi sonucunda 16 Mayıs 1916’da varılmış mutabakatın antlaşma halini ifade eder. Bu antlaşma ve onu tamamlayan konferans ve görüşmelerin ana fikri ise bölgenin Arap ulusal bölgeleri olarak değil mezhebe dayalı geleneksel alt birimler olarak düzenlenmesini öngörür.

Aynı şekilde Sykes-Picot’un Arap topraklarını böldüğü doğrudur ancak bunu mezhep temelli yapmıştır. İşid’in Sünni-Selefi halifeliğinin yaptığı da tam olarak bu olmuştur. Endülüs’ten Çin seddine geniş alanları kapsayan hilafet bölgelerini içeren daha geniş haritalar yayınlaması bu gerçeği değiştirmiyor.
Oysa Sykes-Picot tam da bu “doğal” Osmanlı modelinin üzerine bina edilmişti. Sykes-Picot düzenlemeleri onlarca kez tadil ve tahrip edilmesine rağmen hala ayakta kalmasını bu temel fikrin yeniden ve yeniden canlandırılmasına borçludur. Bütün anti-emperyalist ve hatta anti-sömürgeci retoriğine karşılık siyasal İslamcılığın Suudi İhavindan IŞİD’e kadar yaptığı en önemli şey mezhepçi eğilimleri toplumun ve coğrafyanın derinlerine işlemek olmuştur.
Modern emperyalist devletler (Britanya ve Fransa) kadim emperyal devlet (Osmanlı) düzenini devralırken eskinin ihyasını savunanların (neo-osmanlıcı siyasal İslamcılık) meperyalizm elesştirileri Hristiyanlık eleştirisine kolonyalizm eleştirisi Hristiyan kolonyalizmine daraltılarak yapılıyor. Üstelik bu dilin altında ister hifatcilik ister yeni-soamnlıcılık bayrağı altında olsun Müslüman bir emperyal-kolonyal devlet arzusu kendisini gizleyemiyor.

Hristiyan Emperyalizminin Yerine Müslüman Emperyalizmi Arzusu:
Gerek İslamcı gerekse onunla içiçe oluşmuş olan neo-Osmanlıcı ideoloji kendi sözlüğüne dayanarak eleştirel ve haklı bir konum inşaa ediyor. Burada her kavramı yeniden tanımlıyor. Sömürgeci ve Emperyalist derken kadim sömürgeciliği tamamen yok sayarak Hristiyan sömürgeciliği ve emperyalizmini ima ediyor. Suni olmayan sınırlar derken Osmanlı dış ve iç idari sınırlarını kastediyorlar. Bu ideolojik kavram kutusunda suni olmayan ya da “doğal” olan yönetim düzenlemesi derken de mezheplere dayalı Osmanlı millet sistemi ve vilayet düzenlemelerine gönderme yapılıyor. Osmanlı’nın idari düzenlemelerine temel oluşturan “millet sistemi”ni mezheplere dayalı taksimat manasında kullandığını anımsayalım. Burada dile pelesenk ederek hedef tahtasına koydukları Sykes-Picot düzenlemelerinin tam da mezhepçi yapıyı temel aldığını saklayabileceklerini düşünüyorlar. Çünkü kendileri ne aynaya ne de haritaya bakmadıkları gibi herkesin de böyle olduğu kanaatine sahiptirler.