Yükselen ırkçılık işaretlerini veriyor. Bu, bunca yıllık eğitim politikalarının da meyvesi

Başka bir ülkede böyle bir durum var mıdır bilemiyorum. Kıbrıs’ın güneyinde futbol aynı zamanda politika demektir. Futbolda kimin şampiyon olduğu seçim sonuçlarını bile etkiler. Omonya, komünist partisi tarafından kurulmuş bir futbol takımıdır ve Omonya taraftarı olmak solcu olmak demektir. Gençler maçlara kızıl bayraklar ve Che Guavera tişörtleri ile gider. Apoel maçları ise Yunan bayrakları ile doludur. Sınıfta, öğrencilerim benim Omonya taraftarı olduğumdan emindir ve arada takılırlar. Bir sınıfta iki erkek öğrencim vardı. Biri Omonyacı öbürü Apoelci idi ama çok iyi arkadaştılar. Sınıfa Omonya, Apoel diye tempo tutup girmeyi adet edinmişlerdi ve buna hep beraber gülerdik. Maç sonuçlarından her zaman haberdar olurdum. Üçüncü sınıftayken ikisi de Erasmus bursu alıp Istanbul’a gitti. Döndükleri zaman baktım ne Omonya’nın ne Apoel’in esamesi okunuyor. Varsa yoksa Fenerbahçe-Beşiktaş. Solcu olan Beşiktaş diye tempo tutuyor, diğeri Fenerbahçe.

Larnaka Rainbow festivalinde yaşanan olaylar ve ardından bazı Apoel taraftarlarının maç sonrasında Pınar Karşıyaka takımına saldırısı Kıbrıs’ın Güney tarafında yükselen ırkçılığa dikkat çeken iki olay. Bunlar aslında bazılarını oldukça keyiflendiren olaylar. Bunlardan biri de eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş. Ama onun keyfini kaçıran bir durum var. Bu son saldırı için neden ‘Rum fanatikler’ yaptı deniyor da  ‘Rumlar’ yaptı denmiyor diye dertlenmiş. Fırsat bu fırsat iktidardayken bir milyon kez yaptığı gibi hemen 1963’ü anımsatıyor. Bu tip olaylar Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar birarada yaşayamaz tezcileri için kaleye giren gol sevinci yerine geçiyor.

Yükselen ırkçılık işaretlerini veriyor. Bu, bunca yıllık eğitim politikalarının da meyvesi. İki milliyetçi Eğitim Bakanı’nın ardından son dört yıldır şahane bir Eğitim Bakanı var Güney’de. Geçtiğimiz yıllarda pek çok Kıbrıslı Rum okuluna davet aldım ve bazılarına Bakan Andreas Demetriou bizzat davetliydi. Kıbrıslı Türk şair ve yazarlarının tanıtıldığı, Türkçe şarkıların seslendirildiği, okuldaki göçmen öğrencilere kültürlerini sergileme şansının verildiği çok kültürlü etkinliklerdi bunlar ve hepsi bakanın okullara verdiği talimatla gerçekleşiyordu. Bir keresinde uzaktaki bir okulun davetine gitmektense öğretmenlerine bir sınıf dolusu öğrenciyi evime getirmesini önermiştim. Salonda yere atılı yastıklara oturmuş 25 öğrenciye ikramda bulunuşumu, yaptığımız güzel sohbeti ve paylaştığımız şiirleri sevgiyle anımsıyorum şimdi.

Geçenlerde Bakan Andreas Demetriou’nun bir ilkokulda melez bir öğrenciye karşı öğretmenin yaptığı ırkçı yorumdan ötürü soruşturma başlattığını öğrendim ve onu yeniden takdir ettim.

Böylesi bir bakanı iş başına getiren Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas’ın Pınar Karşıyaka basketbolcularına yapılan saldırı haberini askerlerin yeni yılını kutlamak için gittiği Kiluru’daki bir askeri karargâhta alıyor ve   “Bir başkanın hayatı işte böyledir. Yılbaşı kutlamalarına sevinmeye bile izin vermiyorlar” diyor. Bu olay için çok öfkeli ama biraz da evdeki yaramaz çocukları azarlayan bir baba gibi...  Bizi ele güne rezil ettiniz, düşmanımız Türkiye’ye koz verdiniz diyor kısacası. “Üstelik onları yenmiştik. Mazoşist olduğumuza inanmak istemiyorum” diye de ekliyor. Olayın içindeki ‘ırkçılık’ boyutu hafifseniyor sanki bu demeçte. Hatta  ‘yaramaz çocuklar’ iması ile görmezden bile geliniyor. Ve sonuçta onlar bizim ‘düşmanlarımız’ın kabulü de var bir yanda. “Yenmesek sizi biraz anlarım, çok öfkelenmiş olabilirsiniz. Sonuçta işgalci ülkeden geliyorlar” iması mevcut. Hiç kötü niyetli bir okuma değil yaptığım. Gönlümde başka bir tavır, mağdura ulaşacak şefkatli bir mesaj yatıyor.

İktidardan gelen bir ses bundan farklı olamaz kuşkusuz. İktidar çeşitli dengeler üzerine kurulu bir cambazlık alanıdır biraz da. Kişisel sohbetlerde çok insancıl mesajlar veren politikacılar bir statü üzerinden konuştuklarında farklılaşır.

Ne kadar zor bir ülkede, ne kadar belalı bir tarih üzerinde oturduğumuz ortada. Benim son sıralarda ikna olduğum bir şey var. Bu siyasi elitle hiçbir şey olmaz. Belki çatışmanın parçası olmuş bu kuşak dünyadan göçerse ve yeni bir üslupla yeni bir kuşak gelirse bir dönüşüm olabilir.

Aslında dönüşüm siyasi elitle filan olmaz, yaygın bir sivil kalkışma olmadan, insanlar sokağa çıkmadan bir barış sürecine girilemez. Bu olmadıkça da böylesi saldırganlıkların sesi yankılanır ortada.

Bunca yılın düşmanlık politikalarıyla yaratılmıştır bu ırkçı çocuklar... Görüşme masası sallanadursun sokakta durum hiç de hoş değil. Çektiklerimiz yetmedi mi? Daha nereye kadar?