Yıldızoğlu AKP’nin talan ve rant ilişkilerine dikkat çekerek AKP açısından iktidarda kalmanın ‘hayati zorunluluk’ olduğunun altını çiziyor

“Talan ve rant nedeniyle AKP’nin iktidarda kalması hayati!”

> CAN UĞUR @canugur1987

Seçimlerin ardından AKP’nin tek parti iktidarını kaybetmesi meclis aritmetiğinde değişikliğe neden oldu. Geçen günlerdeki Meclis Başkanlığı seçimlerinde MHP’nin AKP adayını desteklemesi ise AKP-MHP koalisyonu seçeneğini güçlendirdi. İç politikadaki gelişmelerden öne çıkanlar böyleyken Türkiye’nin Suriye sınırında YPG güçlerinin radikal İslamcı IŞİD’i ciddi biçimde geriletmesi ve Türkiye tarafından YPG’yi hedef alan açıklamaların birbirini takip etmesi ise bölgede öne çıkan gelişmeler olarak karşımızda duruyor. ‘İçeride’ ve ‘dışarıda’ gündem çok hızlı biçimde akarken Gazeteci-yazar Ergin Yıldızoğlu’nun yeni kitabı ‘AKP Siyasal İslam ve Restorasyon’ geçen aylarda çıktı. Yıldızoğlu ülke ve bölgedeki gelişmeleri siyasal İslamın bu denklemdeki yerini analiz ederek değerlendiriyor kitabında. Biz de Yıldızoğlu ile olası seçim koalisyonlarını, bölgedeki gelişmelerin nelere gebe olduğunu ve bu yaşananlar karşısında toplumsal muhalefetin hangi pozisyonda kendini konumlandırması gerektiğini konuştuk.

» Seçimlerden yaklaşık bir ay önce ‘ AKP, siyasal islam ve restorasyon’ başlık bir kitap yayımladınız, Şu an ise restorasyon ifadesini çok sık duyuyoruz. Nasıl yorumluyorsunuz restorasyon tartışmalarını?
Ben “restorasyon” kavramını, AKP /siyasal İslam projesinin bir parçası olarak kullandım. AKP ile temsil edilen siyasal İslam hareketi (ve koalisyonu), Cumhuriyet (hatta Tanzimat) öncesi dönemin siyasi ahlakını genel olarak simgesel dünyasını canlandırmak onun iktidar-devlet-toplum ilişkilerini restore etmek istiyor. Kendi deyişleriyle 100 yıllık “modernleşme” parantezini kapatmak istiyor. Ben sözünü ettiğiniz kitabımda, bu arzuyu ve süreci belli bir sınıf şekillenmesi, hegemonya ilişkileri çözümlemesi içinde değerlendirmeye çalışmıştım.

Bugün kullanılan restorasyon kavramı da farklı olmasına karşın siyasal İslam’ın restorasyon kavramı kadar bir “fantezi” arzudur. Liberal entelijansiya ve kapitalist sınıf, AKP’nin ilk dönemi dedikleri bir yere dönmek, AKP’nin “fabrika ayarlarını” restore etmek istiyorlar.

Bu kesimin sormayı beceremediği, ya da sürekli olarak kaçındığı, benim 2000’li yılların başından bu cevap aradığım bir soru var: AKP’nedir? Bu soruyu sormak yerine AKP, isteyenin istediği gibi kurcalayabileceği, ayarlarını şöyle ya da böyle değiştirebileceği bir “makine” olarak yorumlanıyor. Bu “fabrika ayarlarına dönelim” korosu, AKP’nin başlangıçtaki tavrının iktidar ve hegemonya sürecinin bir taktik anına ait olduğunu, bu anlamda aslında, hareketin; liberal, Kemalist çevrelerin varoluş düzlemindeki “görüntüsünde”, kendini daha kabul edilebilir kılmak, direnişi yumuşatmak için yaptığı kimi düzenlemeler olduğunu anlamakta zorluk çekiyor, ya da o zamanki işbirliklerini haklı çıkartmak için anlamak istemiyorlar.

AKP ve siyasal İslam; iktidara, devletin sinir merkezlerine ulaşmaya başladıkça bu görüntüsel düzenlemeleri terk ederek “fabrika ayarlarına” geri döndü. AKP’nin ilk dönemindeki “asrı saadete” geri dönmek bu anlamda olanaklı değil. İkincisi 12 yıllık AKP döneminde hem devlet kurumları ve bu kurumlar arası ilişkiler, devlet ideolojisi ve kadroları değişti. Hem de toplumun günlük yaşamında ve değerler sisteminde önemli değişiklikler oldu.

Bir “restorasyon” süreci, AKP’nin kurduğu düzeni değiştirmeye, siyasal İslam’ın momentumunu kırmaya başlarsa, ortaya AKP öncesindekinde çok farklı bir manzara çıkar. Bu bağlamda, tek olanaklı gelişme, hareket bir “aufebung” (aşma) olacaktır. Bu aşmanın, nasıl şekilleneceğini ise şimdiden öngörmek olanaklı değil. Ama şu kadarı söylenebilir: Halk sınıfları işçi sınıfı ve Kürt siyasi hareketi, bu “aufebung” aşamasında sürece etkin ve örgütlü biçimde katılmazlarsa ortaya çıkacak yeni düzen onlar açısından, haklar ve özgürlükler bağlamında, bugünkünden pek farklı olmayacaktır. Kürt siyasi hareketiyse çok daha karanlık bir manzarayla, pratiklerle karşı karşıya kalacaktır.
Kısacası ben bir restorasyon arzusuna işaret ediyordum, düzen temsilcileriyse bir başka restorasyonu arzuluyor...

» AKP gibi ‘sıkı örgütlenmiş İslamcı bir parti’de ‘tek başına iktidarı’ kaybetmek ne anlama gelir?
AKP ve temsil ettiği hareket, tarihsel ve ulvi misyonlarının gereği iktidarda olduğuna ve artık asla iktidardan gitmeyeceğine inanıyordu. Bu inancı anlamanın yanı sıra, AKP’nin “normal” bir burjuva partisi olmadığını da görmek gerekiyor. AKP seçimleri onu bazen iktidara getirecek, bazen muhalefete düşürecek sıradan pratikler olarak göremiyor. Çünkü, olağan bir burjuva partisi gibi temsil ilişkisi kapitalist sınıfla kurulu (ya da bağımlı ülkelerde, emperyalizm ve oligarşiyle) . kaderiyse bu temsile bağlı değil. AKP’nin amacı sermaye birikimini genel olarak stabilize etmek, kar oranları düşme eğiliminin karşıt eğilimlerini düzenlemek, kadrolarını ekonomik çıkar ilişkisinden uzak tutarak, sermayenin “yönetim komitesi” olmak değil. AKP’nin kendisi devlet olmak, parti-hareket-devlet ve lideri “bir”leştirmek istiyor. AKP’de temsil edilen kesim, sermaye sınıfı olduğu için iktidar sahip olmuş bir kesim değil iktidar sahibi olmaya başladığı için toplumsal artık-değere ulaşabilen bir kesimdir. Bu kesim için devlet, sermaye birikimini destekleyen, koşullarını düzenleyen değil, bunlara rant, talan ve komisyon olanağı veren bir araçtır.

AKP iktidarı kaybetmeye başladığında, ekonomik artığa ulaşma olanaklarını da kaybetmeye, yasaları hiçe saymanın (olağan burjuva partisi olmamanın) bedelini ödemeye başlayacaktır. Bu yüzden başta olmasa bile artık AKP “fabrika ayarlarına”-ikinci dönemde- döndükten sonra iktidarda kalmak yaşamsal bir sorundur.

» Bu kaybetme durumu parti içerisindeki dengelere nasıl yansır?
Birincisi, hareket ve parti, bu yaşamsal soruna neden olan lidere, kadrolara güvenini kaybeder. Bu lider ve kadro başarısızlığının nedenlerini açıklayacak bir “dış düşman” “öteki”, üst akıl” tanımlayarak, bu güvensizliği bir yere nefret olarak yönlendiremezse, hareket ve parti bu lider ve kadrodan kurtulmayı, iktidarda kalabilmek için gerekli görmeye başlayabilir.

İkincisi, böyle siyasi kültürel hareketlere, ekonomik çıkar elde etmek için takılan yol arkadaşları, “her devrin adamları” hareketi ve partiyi terk ermeye başlar. Böylece hareket ve parti çekirdek desteğine kadar daralır ve saldırılara, hesaplaşmalara, karşıt bir dalgaya karşı korunaksız kalmaya başlar.


» Koalisyon meselesinde öne çıkan bir tahmininiz var mı?
AKP-MHP koalisyonu daha olanaklı, ama korkutucu. Gerçekleşirse, seçimlerden bu yana yaşanan ortamı gelecekte tanımlamak için “Weimar” kavramını kullanabileceğiz.

AKP-CHP koalisyonu ise daha zor arzu edilir gibi geliyor. Ancak kötümserim. AKP-CHP koalisyonunun, “Gezi”nin yarattığı özgürlük dalgasını, kısa bir süre daha uzatarak yine bizi “Weimar” analojisine getirerek sonlanmasından korkuyorum.

» Sermayenin bu tartışmalara bakışını nasıl yorumluyorsunuz. Uluslararası sermaye de dahil buna.
Yerli sermaye bence iki arzu ile hareket ediyor. Birincisi, istikrarın sağlanması, lider-aile- ahbap çavuş ekonomisinden piyasa ekonomisinin koşullarına geri dönme arzusu. İkincisi, dış kaynak olmadan dönmeyen sermaye birikim sürecinin gereği olarak, dış kredi notunun, uluslararası sermayenin güveninin yeniden güçlendirilmesi arzusu.
Bu kesimin entelektüelleri son derecede çapsız ve kısa döneme odaklanmış olduklarından, akılları en fazla “bize yeni bir hikaye gerekiyor”, “bir an evvel kalıcı bir AKP-CHP hükümeti kurulsun”, “restorasyon olsun istikrar sağlansın” fantezilerinin ötesine geçemiyorlar. Seçimlerden sonra başlayan dönemin özelliklerini, toplumsal “entropinin” artış hızının ne kadar arttığını göremiyorlar.

Uluslararası sermaye, bence Türkiye’nin çok ötesinde jeopolitik ve ekonomik kriz sorunlarıyla boğuşmak durumunda. Ancak uluslararası sermayenin farklı kesimlerinin çözümlere ilişkin, farklı ve birbiriyle rekabet eden stratejik tercihleri olduğu anlaşılıyor. Türkiye’ye bakış da bu tercihlere göre şekilleniyor: Karanlıkta el yordamıyla belki şu hipotezler ileri sürülebilir: Mali sermayenin çıkarları ve Ortadoğu’yu “istikrarlı istikrarsızlıklar” içinde denetleme açısından Türkiye ekonomisinin ve siyasi yapısının (İran ve Mısır’la birlikte) belli bir “normalde” konsolide olması önemli. Buna karşılık askeri-sınai- medya kompleksi açısından, istikrarsızlık, felaket, savaş kabul edilebilir, yararlanılabilir durumlardır.

» Suriye’de PYD’nin ilerleyişi ve Türkiye’ye komşu olma durumu var. Gidişat nasıl olur?
Yukarda,” AKP liderliği ve kadrosu başarısızlığının nedenlerini açıklayacak bir “dış düşman” “öteki”, üst akıl” tanımlayarak, bu güvensizliği, bir yere nefret olarak yönlendiremezse, hareket ve parti bu lider ve kadrodan kurtulmayı, iktidarda kalmak için gerekli görmeye başlayabilir” demiştim. AKP liderliği ve kadroları, Suriye’deki Kürt realitesi ile hem sınır güvenliğine, hem ülkesindeki iç barışa olumlu katkı yapacak bir ilişki kurmak yerine, MHP’nin de yardımıyla, bu “realiteyi”, kendisine yönelik eleştirilerin üzerine yansıtılacağı bir “nefret nesnesi” olarak tanımlayan bir söylem geliştirmeye başladı... Ne diyelim “tanrılar mahvedecekleri insanları önce çıldırtırmış”

» Toplumsal muhalefetin durumu ne olur? Sokak eksenli bir muhalefet zeminini genişletmenin yolları nelerdir?
Toplumsal muhalefetin büyük bir baskıyla karşı karşıya kalacağını söylemek abartılı olmaz. Gezi’nin açığa çıkardığı enerjinin hala etkisini sürdürdüğünü de. Bu saptamalar bizi, ister istemez şu noktaya getiriyor. “Gezi” enerjisi Hegel’in “kötü sonsuz” kavramıyla ifade ettiği bir durum içinde değişmeden süregelmeye devam edemez. Ya üzerine gelen basınç altında, basıncın gücüyle doğru orantılı olarak sönecek, yok olacak ya da niteliksel bir değişim geçirecektir. Burada, sosyalist gruplara, bunların Haziran Hareketi gibi ortaklıklarına bu niteliksel değişimin ebesi olmak düşüyor.
Ancak şu saptamayı yapmadan edemiyorum. Sosyalist hareket önümdeki dönemin sertliğine, çatışma ortamına, bunun önüne koyacağı, ideolojik, ahlaki ve teknik, hatta teknolojik sorunlara hazır gibi durmuyor...