İSMAİL KÜÇÜK – TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası II. Başkanı Trabzon ili Araklı İlçesinde can kaybına neden olan sel ve taşkın olayından sonra taşkın felaketi yeniden gündemimize gelmiştir. Aynı tarihlerde ülkemizin değişik yerlerinde yaşanan benzer olaylar gündemimize girememiştir. Oysa bu olay ilk olmadığı gibi sonda olmayacaktır. Olayların haber değeri yaşanan can kaybı sayısı üzerinden belirlenmesi ayrı […]

Taşkın ve sellerin yaşamımızdaki yeri

İSMAİL KÜÇÜK – TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası II. Başkanı

Trabzon ili Araklı İlçesinde can kaybına neden olan sel ve taşkın olayından sonra taşkın felaketi yeniden gündemimize gelmiştir. Aynı tarihlerde ülkemizin değişik yerlerinde yaşanan benzer olaylar gündemimize girememiştir. Oysa bu olay ilk olmadığı gibi sonda olmayacaktır. Olayların haber değeri yaşanan can kaybı sayısı üzerinden belirlenmesi ayrı bir sorundur.

Olaylardan sonra yapılan açıklamaların geçmiş olaylara ilişkin yapılan açıklamalardan pek de farklı olmadığı, söylenen en etkili sözün, ölenlere rahmet dilemek ve maddi zararların karşılanacağına ilişkindir.

Yaşanan olaydan almamız gereken ders, olayın engellenebilmesi, şiddetinin azaltılması, can kayıplarının önlenmesi konularında nelerin yapabileceğine ilişkin çalışmalara öncelik tanınmasıdır. Olayı açıklayabilmek için bazı temel konulara değinmek faydalı olacaktır.

Ekoloji ve Habitat

Ekolojik ortamlar, canlıların yaşamını huzur içinde sağladığı alanlardır. Habitat alanlarında, canlı organizmaların dağılımı ile yoğunluğu, canlı olan organizmalar ve fiziksel faktörler tarafından belirlemektedir. Günümüzde canlılar yaşamını huzur içinde devam ettireceği habitatları bulmakta zorlanmaktadırlar.

İnsanoğlu doğaya sınır değerleri zorlayarak müdahalede bulunduğu için, yeni durumlara uyum sağlayamayan canlılar dayanım güçlerine göre sırasıyla yok olmaktadırlar. Bu yok olmanın nedenlerini kendisine hiç bir şey olmayacağını sanan insanoğlu sağlamaktadır.

Yağışlar ve Dereler

Yüz yılları kapsayan süreçlerde meteorolojik ve jeolojik koşullar sonucunda her derenin kendisine ait bir yatağı oluşmuştur. Dere yataklarına ve havzadaki arazi kullanımına bilimden uzak bireysel çıkarlar uğruna yapılacak her türlü müdahale akış rejimini bozacağından yüz yılları kapsayan sürede oluşan taşkın alanlarının değişmesi de kaçınılmaz olmaktadır.

Halk arasında kuru dere olarak anılan ve adlandırılan birçok dere bulunmaktadır. Bunların adının kuru olması buralardan su akmayacağı anlamına gelmez.

Su yapıları

Su yapıları, sudan değişik amaçlar ile yararlanabilmek için suyun biriktirilmesi ya da suyun kullanılmak istenen alana yönlendirilmesi amacıyla yapılmaktadır. Su yapılarının boyutlandırılmasının sağlıklı olabilmesi için hidrolojik parametrelerin ölçüm sürelerinin yeterli olması gereklidir. Su yapılarının boyutlandırmasında hata olması durumunda, yapı amacına göre kullanılamayacağı gibi, etki alanında afetlere neden olabilecektir.

HES’ler

Ülkelerin güvenlikleri ve bağımsızlıkları açısından önem arz eden ikincil enerji üretim tesislerinden olan Hidroelektrik Santraller (HES) gerçekçi veriler dikkate alınarak planlanmalı ve projelendirilmelidir. Bu süreç büyük oranda yitirilmiştir.

HES’lerin 1996 yılından sonra işlet devret anlayışı ile başlayan süreçle birlikte ülkemizde sorun olduğu bilinmektedir. Bu süreci yap işlet devret süreci izlemiş ve sorun birkaç kat daha artmıştır.

Bu süreçlerde ülkemizin enerji açığı bulunduğu ve dışa bağlı olmayan enerji kaynakları olarak gösterilen HES’lerin birer zorunluluk olduğu, bu tesislerin bir an önce faaliyete geçirilmesi gerektiği vurgusu ile süreçler bugünkü durumuna gelmiştir. HES’lerin yarattığı çevresel olumsuzlarının yanı sıra özellikle enerji üretimleri açısından proje değerlerini sağlayabildiğini söyleyebilmek mümkün değildir.

ÇED

ÇED raporlarında, konu ile ilgili olmayan ve konu içerisinde değerlendirilmeyen bilgi diye sunulan birçok metnin, sadece bir formaliteyi tamamlamak adına yapıldığına ilişkin görüşler hakimdir.

ÇED hazırlandıktan sonra gerek inşa sürecinde gerekse işletme aşamasında belirtilen kurallara ne derece uyulduğu ya da uyulmasının mümkün olmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerekir.

HES’ler genelde derelerdeki suyun azaltılması şeklinde ele alınsa da inşa sürecinde yapılmış yanlışlara göre günümüzde yaşanan taşkınlara etkisi bakımından da ele alınmalıdır.

HES’lerin neden olduğu asıl sorunlar, ÇED açısından kurulu güce göre değerlendirilmesi, havza bazında bütünleşik olarak ele alınması, plan kapsamında olmaması ve proje hatalarından kaynaklanmaktadır.

Arazi Kullanımı

Nüfus artışı, kentleşme gibi nedenlerden dolayı arazi kullanımında değişimler planlama kapsamında ele alınmalıdır. Arazi kullanım planlarında, bölgenin meteorolojik ve jeolojik koşulları dikkate alınarak habitatın korunması amaçlanmalıdır. Temel koruma esasları dikkate alınmadığında, arazi koruyan yaşam alanı olmayıp, yaşamı kısıtlayan ve sonlandıran alanlar olabilmektedir.

Dere yataklarını etkileyecek herhangi bir işlem, yüzyılların oluşturduğu yapıyı olumsuz yönde değiştirdiğinde, taşkınların şiddetinin artmasına neden olmaktadır.

Yer seçimleri ve proje hatalarının dışında, inşaat sürecinde maliyet gerektiren hafriyatların önceden belirtilen yerlere dökülmeyip dere yataklarına dökülmesi, dere yataklarından bilinçsizce alınan kum-çakılın derenin hidrolik özelliklerinin bozulmasına neden olduğundan taşkın şiddetini artırmaktadır.

Araklı olayı neydi?

Bir hafta öncesinde aynı bölgede taşkın yaşanmıştı ve dere yatağı içerisinde bulunan okulu su bastığı için karne töreni ertelenmişti. Bu olayda can kaybı olmadığı için haber değeri olamamıştı.

Burada dikkat edilmesi ve özellikle incelenmesi gereken konu, havza içerisinde yapılan inşaatların hafriyatlarının dere yataklarına atılıp atılmadığı, bu hafriyatların dere yataklarında birikinti sağlayıp sağlamadığıdır. Bu araştırma yapılırken geçmişte havzada yapılan büyük yapıların hafriyatlarını nerelere döktükleri, bu atıkların zamanla yer değiştirip değiştirmediği ve bu olayda göllenmeye neden olan malzeme birikmesinde etkisi dikkate alınmalıdır. Çünkü bir hafta önceki taşkında daha önce rastgele atılmış hafriyatlar birikmiş ve bu yağış ile birlikte taşkın etkisi artmış olabilir.

Oysa bu olay geçmişte yaşanmış olayların aynı yerde daha etkili ya da başka yerlerde yaşanmış olayların tekrarından ibarettir.

Kentler ve Sel

Kentler arazi kullanımı tamamen değiştirdiğinden dolayı akış miktarları ve akış hızları artmaktadır. Artan akış miktarına göre altyapı boyutlandırılması yapılmadığı ve suyun akışını sağlayacak yeterli alanlar bırakılmadığından kentlerimizde can ve mal kayıpları yaşanmaktadır. Ayrıca kanunen yasak olmasına rağmen yağmur sularının atık su şebekesine bağlanmasından dolayı birçok konut atık su kanallarından oluşan su baskınlarından zarar görmektedir. Ankara’da bu duruma göz yumulması diğer kentlerin durumunun anlaşılması açısından örnektir.

Sonuç

Kentlerimiz başta olmak üzere ülkemizde birçok alan (yerleşim alanı ve yollar) sel ve taşkın riski altındadır.

Her türlü yer seçiminde ve yapılaşmada (yerleşimler, yollar gibi) doğa özellikleri dikkate alınmadığında daha şiddetli taşkınların yaşanması kaçınılmazdır.

Araklı özelinde taşkından etkilenen yerleşimlerin ve özellikle okulun yerinin çok hatalı olduğu görülerek bir sonraki taşkın beklemeden gerekli önlemlerin hemen alınması zorunludur.

Yeni felaketlerin yaşanmaması için, yaşananlardan ders alınarak bilimsel ve teknik temelde insani değerler açısından toplumsal çıkarlar gözetilerek çözümler araştırılmalıdır.

Dere yataklarına yıllar öncesinden dökülen hafriyatların ve özellikle büyük yapıların günümüzdeki taşkınlara etkilerinin araştırılarak tespit edilecek sorunlara ilişkin çözüm bulunması gerekir.

İstenirse çözüm vardır.