Bir trafik polisinin açtığı ateş sonucunda alnından vurulan genç, Şişhane yokuşunda boylu boyunca yatmaktadır. Alnından akan kan, kızıl renkteki tişörtüyle aynıdır.

Taşların kucaklarımızda

Serhat Halis

O sabah hafif bir tedirginlik ve heyecanla uyanmış, üzerine kızıl bir tişört giymeyi uygun görmüştü. Tıpkı kendisininki gibi, yoksulluğun vurduğu evlerinden çıkan arkadaşlarıyla buluştu ve yola koyuldular. İstikamet Taksim’di.

Genç ve kararlı binlerce insan, kentin uzak mahallelerinden o sabah Taksim’e doğru aktı. Çünkü Taksim, 1977’den beri onlar için 1 Mayıs meydanıydı. Belki de 1989 yılının 1 Mayıs’ında, yıllar sonra ilk kez Taksim’e çıkılacaktı.

Ancak Evren-Özal iktidarı demokratik hiçbir eyleme izin vermeyecek; baskı, şiddet, işkence ve karalamalarla; sol cenaha sopa sallayacaktı. Nitekim 1 Mayıs 1989’da, kentin yoksul mahallelerinden çıkıp gelen, içinde kızıl tişörtlü o gencin de yer aldığı grupların Taksim’e çıkmasına izin verilmedi. Sabahın daha ilk ışıklarıyla birlikte binlerce polis Taksim’e çıkan tüm yolları tutmuştu.

Gruplar Taksim’e Yürüyor

Bazı gruplar Şişli ve Çağlayan’da buluşmuş, oradan Taksim’e yürümeyi planlamışlardı. Tarlabaşı ve Gümüşsuyu da kimi başka grupların buluşma noktalarındandı. Şişli’deki grubun içinde kızıl tişörtlü, 17 yaşındaki o genç de vardı. Yoğun polis saldırısıyla Tarlabaşı’na, oradan da Şişhane yokuşuna kadar inmişti.

Polis şiddeti dakikalar geçtikçe artıyor, Taksim’e çıkmakisteyen grupların dışında gazetecilere de yönelmeye başlıyordu. 12 Eylül karanlığının sonrasında; devrimci hareketin, işçi ve öğrenci mücadeleleriyle yeni yeni filizlendiği yıllardı.

Bunun farkında olan iktidar, Taksim gibi; Türkiye Marksist hareketi için sembol değere sahip bir meydana devrimcilerin çıkmasını istemez. Bu koşullar altında, 1989 1 Mayıs’ında, polis şiddetinin dozajı yükselir.

Sabahın başında cop ve gaz bombasıyla saldıran polis, gelen yeni emirlerle bir süre sonra silahlarına sarılacaktır. Artık Şişhane civarında silah sesleri duyulmaktadır. 1977 1 Mayıs’ında Kazancı yokuşunda yaşanan katliamdan sonra, bu defa 1989 1 Mayıs’ında Taksim’e çıkan başka bir yokuşta; Şişhane yokuşunda başka bir cinayet gerçekleşir.

Bir trafik polisinin açtığı ateş sonucunda alnından vurulan genç, Şişhane yokuşunda boylu boyunca yatmaktadır. Alnından akan kan, kızıl tişörtüyle aynı renktedir.

“Alnındaki kurşun yarası

Sönmeyen bir ateş şimdi

Büyüyor inatçı kavgamızda büyüyor

Sarıyor halkın yüreğini

Sarıyor”

Haklıyız Kazanacağız

1989 yılının serin bir mayıs sabahı, Depo bölgesi de denilen Gökalp Mahallesi’ndeki evinden, üzerinde kızıl bir tişörtle çıkan 17 yaşındaki o genç bir daha evine geri dönemedi. O, sosyalizmle yeni tanışmış, Zeytinburnu’ndaki bir deri atölyesinde, gün doğumundan gün batımına çalışan emekçi bir gençti; adı Mehmet Akif Dalcı’ydı. Umutları, planları ve hayalleri; hepsi 17 yaşında kaldı. Yasal bir mermi onu hayattan aldı.

Geriye vurulduğu gün çekilmiş, kucağındaki taşlarla direnişe çağıran o meşhur fotoğrafı kaldı. Bu fotoğraf ki; Grup Yorum’un aynı yıl çıkaracağı “Cemo / Gün Gelir” albümünde “Mehmet” isimli marşı yaratacaktı. Bu marş daha sonra 1997 yılında yine bir Grup Yorum albümü olan “Marşlarımız”da “Haklıyız Kazanacağız” ismiyle yer aldı.

“O gün yüreğimizde mavzer

Güneş alnımızı yakıyor

Beşbin kardeş yürüyor güneşe

Mehmet kavgayı öğretiyor”

Kardeş Katli Vaciptir

Dönemin başbakanı Turgut Özal, Mehmet Akif Dalcı’nın öldürülmesi ve polisin yüzlerce insana işkence yapması sonrasında gazetecilerin sorduğu soruları yanıtlarken; “1 Mayıs’ta yalnız 1 kişi öldü, bu büyütülecek bir hadise değil. Gazeteler bu olayı çok abartıyor” diyecektir.

Aynı gün basına demeç veren ANAP Genel Başkan Yardımcısı Galip Demirel ise; “Bu gibi durumlarda kardeş katli vaciptir” diyerek, polisin gerçekleştirdiği katliamı savunacaktır.

Jale’den, Mehmet’e ve Hasan’a Ulaşır Avaz…

Türkiye’de “1 Mayıslar” bağrında; hem büyük acıları, hem de büyük direnişleri barındıran bir tarihsel mirası ifade eder. 1977, 1989 ve 1996 “1 Mayısları” bu acılar ve direnişlerle dolu mirasın en kırılgan ve önemli parçalarıdır. Çünkü bu parçalar, daha çocuk yaştaki devrimcilerin direnişine ve yaşamdan kopuşuna şahitlik eder.

1977 1 Mayıs’ında Taksim Meydanı’nda yaşamını yitiren lise öğrencisi Jale Yeşilnil henüz 17 yaşındaydı. Onun uzun soluklu avazı, önce 1989’da Şişhane yokuşunda aynı yaşta yaşamını yitiren Mehmet Akif Dalcı’ya, oradan da 1996 1 Mayıs’ında Kadıköy’de katledilen 17 yaşındaki işçi Hasan Albayrak’a uzanır.

Taşların Kucaklarımızda

9 Eylül 1989’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi öğrencilerinin yaptığı bir heykelin, Ortaköy Kültür Merkezi giriş salonuna konulması planlanır. Bu heykel, tıpkı Grup Yorum’un bestesine ilham olan Mehmet Akif Dalcı’nın koynunda taşlarla direnişin parçası olduğu o anı resmetmektedir.

“Kuşandık genç öfkeni

Taşların kucaklarımızda

Bizlere öğrettiğin kavga

Kavgamız büyüyor omuzlarımızda”

O sabah giydiği kızıl tişörtüyle Taksim’e doğru yola koyulan Mehmet Akif Dalcı’nın yürüyüşü hala devam ediyor. O kızıl tişörtlü gencin yürüyüşü bir gün mutlaka tamamlanacak ve 1 Mayıs enternasyonal işçi mücadelesinin en görkemli destanı Taksim’de yazılacak; zira Mehmet’in taşları hala kucaklarımızda…