Dümenci Holi için ramazanın ilk günü. Neredeyse on dört saattir boğazından bir şeycikler geçmemiş. Bu Dümenci için olağanüstü...

Dümenci Holi için ramazanın ilk günü. Neredeyse on dört saattir boğazından bir şeycikler geçmemiş. Bu Dümenci için olağanüstü bir durum. Ağustos sıcağında tam on dört saat aç ve susuz gün geçiren Dümenci burnundan soluyor. Hedefi bu  ramazan yüz kilonun altına inmek. Yani iki dünyanın işini birden görmeye niyetli. Akşam iftar için Sırçınar’da Hoşaf Sami ile buluşacak. Gecikmemek için bir taksiye atlıyor. İftar saati oruç başına vurmuş yüzlerce sürücü yoğun trafik içinde terden ve sinirden mustarip oflayıp puflamakta. Adım adım ilerleyen trafik bir an açılır gibi oluyor. Tam o sırada elinde iki ramazan pidesi, bir ikoncan salına salına taksinin önünden geçmeye çalışıyor..
Bu ağır aheste geçiş, bu ağır çekim podyum merasimi taksi şoförünü değilse de Dümenci’yi çileden çıkarıyor. Oflayarak camdan başını çıkarıp ağzına geleni tam dökmek üzere iken aklına oruçlu olduğu geliyor ve öfkesine fren koyup, dilinin ucuna gelen küfrü yumuşatarak sesleniyor;
“pideni yerim pideni”…
Sonuçta iftara gıdım kala Sırçınar’a varıyorlar. Hoşaf Sami çoktan gelmiş onu bekliyor. Şiktan en dipte  mükellef bir masa ayarlamış ve de öyle bir donatmış ki Dümenci masayı görünce zevkten bir titriyor, bir sallanıyor. Onun düştü düşecek halini gören Şiktan hemen bir sandalyeyi altına posta ediveriyor. Ardından Hoşaf Sami ile Şiktan masaya oturuyorlar. Kulaklar genç müezzinin çatlak sesinde. Dümenci iki saniyede bir saatine bakıyor, bir yandan da söyleniyor; -“ Hadi topçu başı Ramazan oğlanın eve pide getirmesini bekliyor diyelim peki bu gaybana müezzine ne oldu. Uyudu mu yoksa Şiktan, ne dersin?” Şiktan tam ağzını açarken çatlak bir ses akşam ezanını okumaya başladı. Bu çatlak ses Dümenci’nin kulağına Tatlıses türküsü gibi geldi. Hemen suya uzandı. Masadaki sessizlik ilk doyma sinyalleri beyne ulaşmaya başlaması ile birlikte bozuldu. Günün koşuşturmacası, açılım haberleri, futbol derken köpüklü kahve faslına geçtiler. O sıra Cenap Hoca ve Kasap Hüseyin de kahveye damladılar..
Kahveler yudumlanırken günlük siyaset ve ramazan nostaljisi kısmen serin kahve iklimini sarmaya başladı. Şiktan’ın yeğeni memur ve evlenmek üzere. Kulağı kamu çalışanlarına yapılacak zamlarda. Şiktan,”Yine bir tutam umut ellerinde kalacak olan “ derken, Cenap Hoca; -“Bu yapılan görüşme değil orta oyunu. Hükümet’in yandaş ve de paydaşları masada rol tamamlıyorlar hepsi o kadar. Eski ramazanlarda rahmetli babam bizi çay bahçesine götürürdü. Biz iki kardeş elimizde gazoz kendimizi kaptırarak  Karagöz-Hacivat seyrederdik.
Çok iyi anımsıyorum, Hayali’nin Sandıkkar’ı bize bu gölge oyununda her bir kuklanın bir karakteri olduğu üzerine uzun uzun söylevler çekerdi. Gerçekten de Hacivat, okumuş, içten pazarlıklı, düzenin adamı iken Karagöz ise saf, dobra, kaba saba bir halk adamıydı. Şimdi bakıyorum da bu modern kuklalar bir kişiliğe, bir karaktere de sahip değil.”
Kasap Hüseyin;-“ Kabahat biraz da o kuklaların arkasına dizilenlerde değil mi Cenap Hoca? Bak gör yine iftar çadırları, fitrat çadırları olarak açılacak. Ramazan erzakları, sadaka paketleri, hatta nakit yardım çekleri ile dizecekler insanları arkalarına.”
Hoşaf Sami;-“ Tayyip-ül Ramazan başladı işte. Şimdi hazret yine çıkacak, öğrenciye, rektöre, işçiye, memura, esnafa, köylüye, ‘haddi aşma’  söylevi çekecek. Kendisi ifrat içinde iken sıkılmadan tefriti salık verecek.”
Sohbetin bu  yorgun  ramazan akşamında giderek ciddileştiğini gören Abbas çayları  masaya bıraktıktan sonra yandaki masanın örtüsünü başına dolayıp;-“Karşınızda Sırçınar Kahvesi’nin meddahı. Programı başlıyor. Tayyip-ül Ramazan sohbetlerine hoş geldiniz. Ben Tayip-ül Ramazan. İmitasyon  Başbakan. Aslı tarih olan bu ‘simülasyon ramazan’ akşamından merhaba.”
Abbas bir taraftan söylenirken bir taraftan da elindeki tepsiyi davul gibi boynuna asmış vurup vurup mani döktürüyor.:
Sofram krallara nazire / minarelerim kılıç, kubbem benzer miğfere / yoksula bir baş soğan / yeterde artar bile……dan, danda, dan, dan…
Akşamdan pilav pişirdim / yine karnımı şişirdim / bir açılım getirecektim amma / defteri yolda düşürdüm. ……dan, danda, dan, dan…
Lan bana Anayasa’yı  öğretme / olunmaz ki hem laik, hem müslüman / uymadıysa / ananı alda git buradan…….dan, danda, dan, dan…
İster kağıt toplat / gönder hapise / istersen cami avlusuna bırak / Allah ne kadar verdiyse o kadar çocuk yap!...dan, danda, dan, dan….
Rocka karşıyım sanma / her söylenene inanma / sözü şarkı gibi dokurum / sırası  geldi mi Ceza’dan iyi okurum….dan, danda, dan,dan…
Çocuktum ufacıktım / 5 kuruşluk simidi / ısıtıp 10’a sattım / durmak yok satmaya devam / benim adım Tayyip-ül Ramazan…dan, danda, dan, dan…………….
Dışarıda ayın şavkı  koca çınara vurmuş ve koca çınar bu vaveylaya doğru adeta eğilmiş kulak verir gibi duruyordu. Sırçınar sakinleri ise içeride bu burunsuz davulcuyu, bu meddah müsveddesini alkış tufanına boğarken çaylar tazeleniyor ve bir ramazan akşamı daha sona eriyordu.