Tekir sokak

Özcan Doğan / Öykü

Onu bir sokak köşesinde gördüm ilk kez. Akşam saatleriydi. Orada tembellik eden alelâde bir tekir zannettim. Kıvrılmış yatıyordu. Kerata, dedim içimden. Gülümseyerek yaklaştım usulca. Üzerine eğilip mırıldanacak, bir şeyler söyleyecek, şirinlikler yapacaktım.

Yanına vardığımda, gözlerini açtı, başını hafifçe kaldırdı, miyavlar gibi yaptı, sesi zor çıktı. Sonra başını tekrar indirip ayaklarının üstüne bıraktı. Yerinden kıpırdamadı. Oysa ben, gelişimi fark edecek, hemen hareketlenecek, kalkmaya yeltenecek, elimi uzatsam miyavlayıp sırnaşacak ya da kaçıp gidecek zannettim. Olmadı.

O halini görünce yüzüm çözülüverdi. Pisicik, dedim belli belirsiz, sesim eriyip gitti. Hareketsiz bakakaldım, kirli tüylerine, çapaklanmış gözlerine, incecik ayaklarına.

Yavaşça doğrulurken, genç bir adamla göz göze geldim. Köşedeki bakkal olmalıydı. Vaziyeti anlamış olacak ki, ben bir şey demeden söze girdi.

“Hastalanmış abi,” dedi.

“Nesi var acaba,” dedim, kendi kendime söylenir gibi.

“Bilmiyorum,” dedi.

“Ne zamandır burada?” diye sordum.

“Dün akşamdan beri yatıyor. Mama verdiler ama pek yemedi,” dedi.

“Nasıl da güzel,” dedim.

“Zavallı,” dedi.

Kedinin üzerine eğilip baktım kaç kez. Vücudunda bir yara, bir sıyrık var mı, anlamaya çalıştım. Ama zayıflıktan başka bir iz yoktu.

“Ne yapsak acaba,” dedim çaresiz.

“Bilmem ki,” dedi bakkal. Sonra acelesi varmış gibi, “Neyse birader,” deyip uzaklaştı. Kediyle baş başa kaldım. Sağa sola bakındım. İleri geri gidip durdum. Bir şeyler olsun, bir telefon çalsın, birileri arasın da gideyim diye bekledim. O sırada kedi gözlerini açtı. Başını kaldırıp baktı. Nasıl sevindim. Uzanıp dokundum usulca, bir şeyler mırıldandım. Yere bırakılan mamadan biraz alıp burnunun dibine bıraktım. Zorla da olsa bir iki tane yedi. Aferin sana, dedim. Sonra tekrar başını koyup uyudu.

Bir parça rahatlamıştım. İyi olacak, dedim içimden. İyi olacak.

Az sonra oradan ayrıldım. Sonra gelir tekrar bakarım, dedim. Biraz daha toparlanmış olur, diye umdum. Ama uzaklaştıkça yavaşladığımı fark ettim. Kafamda türlü düşünceler, sözler, görüntüler. Veterinere götürmeli, dedim. Ama nasıl? Alıp götürsem, kedi hasta, bir bakın, desem, bakarlar mı? Cebimde üç kuruş para. Arayıp yardım isteyecek kimse de yok. Hayatta bakmazlar. O zaman? Oraya gitmişken, bir kez elime almışken tekrar sokağa mı bırakacaktım? İmkânı yok! Hadi bir iyilik edip baktılar, diyelim. Peki sonra? Orada tutmazlardı kediyi. Alıp nereye götürecektim ki? Bizimkiler eve bile sokmazlar. Bir de kötülük ederlerse... Çaresiz yürüyüp gittim. Yarın gene gelirim, dedim.

Ertesi gün öğlene doğru kalktım. İş için arayan yoktu. Haftada bir iki gün boya, nakliye, hamallık. Zar zor karnımı doyuruyordum. Bekarlar evinde halimiz içler acısıydı. Yerlisi, yabancısı, yedi kişiydik. Birbirimizden farkımız yoktu. Gün aşırı çalışanı, sigarasını aksatmayanı şanslı sayıyorduk.

Küfür lanet çıktım evden. Sokağa adım attığımda eziliyordum neredeyse. Bir küfür de oraya. Yürüdüm cadde boyu, nereye gideceksem. Elimi cebime attım. Bir yeşil, bir küçük mor, birkaç da bozukluk. Azıcık tütün alabilsem bari.

Bir sokaktan çıkıp öbürüne girerken, köşedeki simitçide durdum. İki tane seçip aldım. Yiye yürüye gittim. Yolumu kırıp tütüncüye uğradım. Bir avuç tartıp verdi. Böyle az az olmuyor ama, diye geveledi. Hadi eyvallah, deyip uzadım. Hemen arabı çıkarıp sardım bir tane. Yaktım. Nasıl çektiysem artık, fena öksürttü. Bir küfür de ona.

Sokaklarda dolaşıp durdum alâkasız. Buradan girip şuradan çıktım. Oradan kalkıp şuraya oturdum. Mahsus yolumu uzatıyordum. Anlamadım sanki. Kim kendini kandırabilmiş ki.

Nihayet o sokağa çıktı yolum. Durup baktım uzaktan. Bir şey göremedim ilkin. Gelip geçenler. Birkaç adım daha attım, çapraza yürüyüp karşıdan baktım. İşte oradaydı. O köşede yatıyordu gene. Uzun uzun izledim. Bir hareket yoktu. Ama yaşıyordu besbelli. Yoksa orada tutmazlardı. Ne yapsam? Yanına yürümeye niyetlendim. Yapamadım. Ağaç gibi dikilip kaldım. Ayaklarım gitmedi. Niye gitmiyorsunuz lan şerefsizler!

Sıkıntılı bir bekleyiş uzayıp gitti. Öyle ne kadar kaldım bilmiyorum. Peş peşe yanıp bitti sigaralar. Köşede ses yoktu. Bir iki kez başını kaldırır gibi oldu, o kadar. Birileri alıp götürsün, diye bekledim. Kimse oralı olmadı. Yazıklanarak bakanlar da geçip gittiler. Peşlerinden baktım hep. Baktım. Öylece baktım. Derken bir mağazanın camında kendimi gördüm. Nasıl küçüldükçe küçüldüm. Bir kediden bile ufaktım. Ulan! dedim, ulan!

Böyle durmakla bitmezdi. Yüzümü çevirip sokak boyunca dosdoğru yürüyeyim, dedim. Hiç bakmadan. Biraz daha kalırsam patlayıp ortalığa saçılacaktım yoksa. Bir ileri bir geri, çekip gittim ayaklarımı sürüyerek.

Doğruca eve attım kendimi. Kapıyı çarpıp girdim içeri. N’oluyor lan, dedi bizimkiler. Ters ters baktım heriflere. Kavga etmeye bile halim yoktu. Kafayı vurup yattım. Ama uyuyabilmek ne mümkün!

Sabah erkenden kalkıp yola koyuldum. Hiç oyalanmadan, dosdoğru yürüdüm. Ne olursa olsun, alıp gidecektim. Sokağın ağzına vardım. Korka korka yaklaştım. Uzaktan baktım. Kimseler görünmüyordu. Köşeye, bakkalın dibine kadar sokuldum. Zavallıcıktan eser yoktu. Sağa sola bakındım. Yukarı çıktım, aşağı indim. Yok.

Bekledim. Bakkal nihayet çıkıp geldi.

“Nerede?” diye sordum. Yüzüme baktı. Anlamıştı.

“Yok mu?” dedi.

“Yok,” dedim.

“Gitmiş demek,” dedi.

“Gitmiş mi,” dedim, zor duyulur. Sıkıntıyla yüzümü eğdim. Başka söz çıkmadı ağzımdan. Nasıl gidecek zavallı? dedim, içimden. Üstelik gece vakti. Kim bilir neler oldu.

Ertesi gün tekrar gittim. Yoktu. Bakmadığım yer kalmadı. Sonraki gün tekrar. Yok oğlu yok. Dönüp dönüp gittim her seferinde. Sonra. Bir daha uğramadım oralara. Evden çıkmadım kaç gün. Hayırdır, dediler. Kavga ettim. Hastiri çektiler. Sonra kalktım. Gittim. Boyacılık yaptım gene. Nakliyecilere takıldım. Hamallık. İşportada yancılık. Yetmedi, ekstra işler kovaladım. Ne bulursam yapacaktım. Yorulmaktan, çok yorulmaktan başka çarem yoktu.

Gündüz çalışıyor, gece rüyalar görüyordum. Bir keresinde ağzım kan içindeydi. Zar zor attım kendimi bir deliğe. Bir keresinde köşeye sıkıştırdılar, çarpık çurpuk yüzler, kahkahalar. Sonra bağırışlar, vurmalar, kovmalar. Arabaların altında ezildiğim de oldu, zehirlenip öldüğüm de. Koca bir çöplükte çürüdüm bir keresinde.

Olmadı. Ne sokağa çıkabildim bir daha, ne de eve dönebildim doğru dürüst. Sonra. Bir sabah kalktım. Yüzümü yıkadım. Bir iki eşya aldım. Şöyle bir baktım içeriye. Uyananlar çekip gitmiş, uyuyanlara el salladım. Bu evlerden, bu yollardan, bu sokak köşelerinden bana rahat yoktu...